top of page

CAN SIKINTISI

 

      Bir masa kadın öğretmen. Öğrencileri onları o halde görse tanımaz. Onları yazdığımdan haberleri yok. Olmasın da zaten. Dışarıdan bakıldığında mesajlaşan biriyim onlar için. Etrafındaki muhabbetten canı sıkılmış biri. Gerçekten de canım sıkılıyor çünkü büyüklerim siyaset konuşuyor. Fikir üretilmiyor, eleştiri yapılıyor. Masada ülke kurtarılıyor ülkenin ruhu duymuyor. Genel olarak politikadan zerre kadar anlam, hazzetmiyorum. Benim için o da pop müzik gibi doksanlarda güzeldi. Zaten devlet için hepimiz rakamlardan ibaretiz, hani şu “Vatandaşlık Numarası” denen rakamlardan. Devlet denen şey bizi önümüze seçenekler sunarak, ufak sürtüşmeler yaratarak, yasaklar koyarak oyalamayı tercih ediyor. Yani insanların birbirlerini öldürmesi için bir sanayi kolu olan bir oluşum ne kadar güzel olabilir ki? Savunma Sanayisi ve Savunma Bakanlığı var devlet denen şeyin; silahları, füzeleri, tankları… Fikirlerimiz olabilir ama onları savunamayız, çünkü düşünceler suç işleyebilir. Bir katil bile düşünceden daha masumdur hatta. Düşündüğünü söylersen kavga çıkar, kavga ederken ne için kavga ettiğini unutursun o sırada birileri senin kavgan üzerinden malı götürür. Sen sadece bilmen gereken kadarını bilirsin dönen oyunların. O yüzden önce oyunun kurallarını öğreneceksin ondan sonra oyunun kurallarını sen yazacaksın. Oyunun kurallarını yazabilene kadar sakinim, konuşmayacağım, savunmayacağım. Bekli hiç o kadar önemli biri olamayacağım ama kimsenin de hakkını yedirmeyeceğim. Pasif kalmak değil bahsettiğim anlayacağınız, gereksiz mücadelelerin karşısındayım. Bana kalsa herkes hippiler gibi yaşasın zaten. Güzelim dünyanın içine ediyoruz saçma sapan hırslarımızla. Pollyanna değilim, onunla aramızda çok büyük bir fark var. O olanı değiştiriyor, ben görmezlikten gelmeyi tercih ediyorum. Yeni bir romana başladım, onun etkisi bunlar hep.

 

        Adı Şule olan öğretmen “İçin için yanıyor gönlüm”ü istedi. Hayırsızın, vefasızın biri onu da vurmuş herhalde. Zaten her kadının canına okuyan bir adam çıkıyor muhakkak, bakıyorsun o adamın da zamanında bir kadın canına okumuş, sonra canına okunan o kadın da başka bir adamın canına okuyor. Yarabandı olmak için harcanmalar, kısır döngüler kısır döngüler… Ondan sonra modern zaman aşkları, peh! İnsan denen doyumsuz canlıya sadece sevmek de yetmiyor çünkü. Şarkı değişti. “Yıllar sence yavaş / Acelen ne? / Bekle Firuze” diyor güfte ve beste. Öğretmenlerden birinin sesi güzelmiş, bir kısmını ona söyletiyorlar. Belki müzik öğretmenidir, ya da konservatuara gitme hevesi kursağında kalmıştır. Evden kaçmış bile olabilir ünlü olacağım diye. Yok, o kadar uçmayayım. Kendilerince çılgınca eğleniyorlar. O kadar çılgınlar ki birayla kafa buluyorlar. 657 olarak bu kadar eğlenebiliyorsun demek ki. Ben boşuna memur olmayacağım diye çaba harcamadım. Belli bir yaştan sonra hepsi tornadan çıkmış gibi oluyorlar. Tayyör, gözlük ve dalgalı saçlar… Devlet memureliği program olarak yükleniyor resmen hepsine. Tamam, ben de o kadar çılgın sayılmam ama, rutinliğin bu derecesi bana bile fazla. Kısa kıvırcık saçlı olanı telefonla konuşmaya gitti. Bir belalısı olabilir veya evden merak etmişlerdir. Bilinen nokta yüzündeki gergin ifade. Acaba bu attıkları kahkahalar gerçek mi? Bana hiç gerçek gelmiyor nedense, gerçek olmasını yürekten diliyorum. Birinin bacağında dövme var, kot etekli. Grubun asi üyesi olarak onu seçtim. Motorcu bir sevgilisi bile olabilir, mümkün. Birkaç tanesi hep dans etti. Hele biri çok ısrarcı. Diğerlerini de dansa davet ediyor. Canlı müzik yapanlarda repertuar kalmadı. Sarışın olan sigarayı eline güzel yakıştırmış. Aslında buranın değil bir çilingir sofrasının insanı belli. İçlerinden bir tek ondan bir roman çıkacak sanki.

 

      Aynı zamanda mekanda birileri bilmem ne kadar önce bu günde hayata başlamış. Yaşlandığını unutsun diye pastasına mum yakmışlar. Anılar kamerada sabitlendi bile. Sosyal medyadan takip edin anacığım. Hepimiz aynı döngüdeyiz, doğuyoruz, yaşıyoruz, öleceğimizi unutmaya çalışıyoruz ve ölüyoruz. Ama buna rağmen birbirimizden farklıymış gibi hor görüyoruz, sınıflar yaratıyoruz, tek bir değişim bile yaratamamışken kendimizi yere göğe sığdıramıyoruz. Akıl almaz bir şey! Ha ben çok mu kusursuzum? Hem nasıl kusurluyum. Hepimizin kusurları var, önemli olan o kusurları kaldırabilecek insanları bulabilmek ve o kusurlarla mücadele edebilmek.

 

        Saat on iki olunca gecenin büyüsü kalkıyor meyhaneden. Büyü kalkınca gerçeği gören insanlar birer birer terk ediyor tahta sandalyeleri. İçimden “Kırık Kalpler Durağı”nı mırıldanıyorum. Ayılmaya çalışanlar sade Türk kahvesi söylüyor. Keşke her gün Türk kahvesi kokulu bir geceyle bitse, olaysız dağılsak, dağılsam, dağıldım… ‘Patron olmak ofisten en son çıkmaktır’ diye geçiriyorum içimden, ne alakaysa…

 

- Can (25.02.2014)

Yazıyorum, Öyleyse, Varım! (Can'dan inciler)

  • Wix Google+ page

Can'dan incileri paylaştığımız bu sayfada, bir mucizenin kelimelerle raksına rastlamamak mümkün değil!

İLETİŞİM İÇİN:

Your details were sent successfully!

Yazarın diğer eserleri:

Birileri, 'paylaşmak' mı dedi demin?

OLASI TAKİPLER İÇİN

  • Facebook Classic
  • Twitter Classic
  • c-youtube

© 2013 by İmlâcı (Orhan E. Özenç) Tüm hakları saklıdır.

bottom of page