Boşluktaki Masal (Kalamiti'den masallar)
Kalbur zaman içinde kulaç atmanın bir ölçüsü varsa, bunu himmetinden sual olunmaz kalemlerden görmek en evlâsıdır. Keskin kalemiyle cümlelerin dalgalarını bir hikâyenin seline, bir masalın girdabına çeviren Kalamiti, uzaklardan, pek uzak adımlardan seslenmektedir bu köşeye...
UZAKLAŞMAK...
Uzaklaşmanın güzelliği nerdedir? Yolda olmak neden heyecan verir insana? Varolan hayatından kaçıp gitmek hissi midir çekici gelen, yoksa yeni bir yere varacak olmanın heyecanı mıdır? Belki her ikisi de... Bilemiyorum ama ben hep sevdim uzaklaşmayı. Bu yüzden belki de ne zaman her şey yerli yerine otursa hayatımda hep kaçıp gittim. Bozdum düzenimi, sonra yeni düzenler kurmak için çabaladım. Sonra onları da bozdum. Evet, bu benim hayatım.
Onu tanıdığımda, yine kaçıp gelmiştim uzaklardan. Göçebe hayatımda ona yer yoktu belki ama karşı koyamadım. Beni çeken her neyse, ona direnemedim. Direnmek istemedim de. Ama eninde sonunda onunla da vedalaşma vakti gelecekti ya, işte bunu anlatamadım ona. Ben de aklımdan çıkardım bu gerçeği bir süre. Sanki kendimi tanımıyormuşum gibi.
Adaya yeni taşınmıştım o zamanlar. Eski bir konağın bir katını kiraya vermiş olan Elyssa Hanım'la kız kıza mutlu mesut yaşıyorduk. Dedelerden kalma konağı artık pansiyon misali kiraya veren ve bununla gül gibi geçinip giden Elyssa Hanım, bugüne kadar tanıdığım en tatlı, en iyi kalpli insanlardan biridir. Elyssa Hanım'la konağın balkonunda akşamüzerleri kahve içip sohbet etmenin keyfi pek az şeyde vardır. Dilediğiniz şeyi, dilediğiniz kadar anlatın ona, Elyssa Hanım dinler. Hem de öyle güzel dinler ki, anlattıktan sonra dünyanın en huzurlu insanı oluverirsiniz. En yakın dostunuzla sohbet etmişsiniz gibi hafiflersiniz. Öylesine iyi bir ev sahibidir.
Adaya taşınmamın 3. haftasıydı, Elyssa Hanım'la mutfakta yemek hazırlıyorduk. Kapının çalındığını duymamışız. Bahçeye açılan arka mutfak kapısından içeri giren adamı da görmemiştik o yüzden. Tok sesiyle, "Pardon hanımlar, rahatsız ediyorum" derken, korkutmaktan ürker gibi kapının ucundan başını uzatmış bize bakıyordu. Onu ilk görüşüm işte bu andır. Elyssa Hanım bu esrarengiz adamı tanıyordu belli ki, hiç ürkmeden onu içeri buyur etmişti çünkü.
"Hoşgeldin Engin, buyur gel" demişti güler yüzle. Adam mutfağa rahatça girip ortada duran büyük masanın başına oturmuştu. Onda ne buldum bilmiyorum. İnsan hiç tanımadığı bir insandan neden böylesi etkilenir, onu da çözemedim. Ama Engin'in sesini ilk duyduğumda ve sonrasında ona bakarken kalbimin atışının hızlandığını ve ellerimin terlediğini bugünmüş gibi hatırlıyorum. Masanın başına oturduktan sonra bana dönüp yüzüme ilk baktığı anda nasıl heyecandan yutkunduğumu hatırlıyorum.
"Engin, bu hanım kız yeni kiracım Toprak. Adaya yeni taşındı. Artık yine eskisi gibi arkadaşım var evde bak, ne güzel." diyerek Elyssa Hanım beni tanıtmıştı Engin'e.
Engin'in beni şöyle bir süzdüğünü hatırlıyorum. Sonra gülümseyerek "Memnun oldum Toprak Hanım. Adamıza hoşgeldiniz. Umarım burayı seversiniz." demişti. Yüzünde çapkın mı desem, muzır mı desem, şakacı mı desem, bir ifade vardı ki; insanda onu uzun uzun keşfetme isteği uyandırıyordu. Bir insanı keşfetmek en hoşlandığım aktiviterimden biridir. Ama işte bunun da hüznü, keşif bittikten sonra o kişiden de sıkılıp başka keşiflere çıkmak istemem... Hayatımda hiçbir yerde ve hiçbir insanda kalıcı olmadım. Olmamak için elimden ne geliyorsa yaptım. Sanırım yaşlandığımda tek başıma, çaresizlik içinde öleceğim. Bu gidişle yanımda bir Allahın kulu kalmayacak çünkü.
Her neyse, Engin'le o günden sonra sık sık karşılaştık. Bilerek veya tesadüfen. Aramızdaki çekimin farkındaydık. Patlayacak bir zaman bekliyordık; ateşle barut misali. Onu keşfetmek için elimdeki her doneyi kullanırken, onun beni keşfetmemesi için elimden geleni yapıyordum. Ancak Engin'e karşı koymak zordu. Gerçek "ben"i tanımasın diye önüne koyduğum her engeli kolayca aşarak hayatımın tam ortasında kendine yer bulmayı başardı. Bundan dolayı mutsuz muydum? Asla. Çok, hem de çok memnundum. Elyssa Hanım ve anılarla dolu güzel konağından sonra, adada başıma gelen en harika şeydi Engin.
Hayallerimizin ve hayatlarımızın farklı yönlere saptığını anlamamız 1 yılımızı almıştı. Bu 1 yılda Engin'le her şeyi doya doya yaşadık. Birbirimizi keşfetmekten asla yorulmadık, her yeni keşif bizi daha da heyecanlandırıp bağlamıştı birbirimize. Onunla mutluydum. Huzurluydum. Kendimi tamamlanmış hissediyordum. Adanın romantik ve masalsı atmosferinin etkisi de vardır belki, bilemiyorum. Peki her şey böylesine güzelken neden yine kaçıp gitmek istedim? Neden yine hayaletlerin beni kovalamasına izin verdim?
Bunu kendime çok sordum, inanın. Bazen cevap buldum, bazen bulamadım. İçkiliyken daha mantıklı cevaplar bulduğumu fark ettim mesela. Kafamız güzelken hayatı daha mı iyi anlayıp çözüyoruz? Kendime çok sorular sordum. Çok kızdım. Ama yine de gittim. Bilerek isteyerek çektim gittim.
İçimdeki karanlığı elimden geldiğince anlatmaya çalıştığım bir mektup yazdım ona. Neden kalamadığımı, neden gitmek zorunda olduğumu anlattım. Benimle bir gelecek hayal etmesini ne kadar erken engellersem o kadar iyi olur diye düşünmüştüm. Ondan sıkılmamıştım, hayır. Keşfedecek yeni kişiler de bulmamıştım. Heyecan arayışı değildi bu sefer gitmeme neden olan. Engin'i ve adayı bırakıp gittim çünkü, Engin'e aşık olmuştum. Gözlerimin önünde daha fazla ümitlenmesine katlanamazdım. Ona bunu yaşatamazdım. Kıyamadım.
Böyle üzülmedi mi dersiniz? Üzülmüştür muhakkak. Çok üzülmüştür, hatta kızmıştır. Belki nefret ediyordur benden. Olsun. Benimle ilgili pembe panjurlu hayaller kurup, sonrasında hepsinin tuzla buz olduğunu görmesindense, böyle olması çok daha iyiydi. İnanın bana.
Hala düşünürüm bazen. Engin'i bırakmasaydım, onunla kalıp hayallerine ortak olsaydım, hayat nasıl olurdu acaba diye. Daha mutlu bir insan olurdum belki. Ama eninde sonunda gidecektim. Belki 5 yıl, belki 10 yıl sonra... Ama yollara düşüp uzaklaşmak isteyecektim. Karanlığımdan başka türlü kaçamazdım çünkü. Herkes için böylesi daha iyi. Engin şimdi nerdedir, ne yapar bilmiyorum. Elyssa Hanım hala hayatta mıdır, köşkünü satmış mıdır onu da bilmiyorum. Biriktirdiğim onlarca insan ve anıyla birlikte yollara düşmeye devam ediyorum sadece. Yine gideceğim. Gitmek gerekir bazen insanın yaşadığını hissedebilmesi için. Kalanlar için mi daha zordur hayat, gidenler için mi? Bu sorunun cevabını ben bilemiyorum. Hep gidenlerden olduğum için belki... Ama siz yine de hoşça kalın...
- Kalamiti (17.02.2016)
İLETİŞİM İÇİN:
Yazarın diğer eserleri:
Birileri, 'paylaşmak' mı dedi demin?