Boşluktaki Masal (Kalamiti'den masallar)
Kalbur zaman içinde kulaç atmanın bir ölçüsü varsa, bunu himmetinden sual olunmaz kalemlerden görmek en evlâsıdır. Keskin kalemiyle cümlelerin dalgalarını bir hikâyenin seline, bir masalın girdabına çeviren Kalamiti, uzaklardan, pek uzak adımlardan seslenmektedir bu köşeye...
LABİRENT
Uzun zamandır kafamı kurcalayan bir şey var. Ne kadar kafa patlatsam da işin içinden çıkamıyorum. Hayatımda önemli bir dönemdeyim. Dümdüz giden yolumda keskin bir viraja rastladım. Virajı alamayıp uçurumdan yuvarlanacağımı düşünürken; kolumdan tutup beni çeken biri sayesinde yolda kalmayı ve virajı almayı başardım. İşte bunun için çok mutlu olmama gerek, değil mi? Ama kafamı günlerdir meşgul eden bir konu yüzünden huzura kavuşamıyorum bir türlü.
İnsan, düşünen bir hayvandır derler. Evet, bu doğru. İnsan düşünebilen yegâne hayvandır. Ama neticede hayvandır… Bu durumu olumlu ve yüce bir şeymiş gibi anlattılar hep bize. Tanrının bir lütfu! Bize bahşedilmiş en yüce yetenek! Ne trajiktir ki, bu düşünme yeteneği evet bir lütufsa da; aynı zamanda insana gönderilmiş bir lanettir. İnsanın lanetidir düşünmek. Deliliklere sürükler çünkü, akla gelmeyecek çılgınlıklara… Beynin kıvrımları arasında ne kadar kaybolursa, o kadar çaresizliğe düşer insan. Bizim kaldırabileceğimizden çok daha fazlasıdır bu. Bir düşünce hiçbir zaman bir düşünce olarak kalmaz, hep daha ötesi vardır. Bir labirent gibi, girdikçe kaybolursunuz ve merak ettiğinizden ilerlemeye devam edersiniz.
Ben de o lanet olası labirente girdim ve aklımı kurcalayan o şeyi çözmezsem sonsuza dek burada kapana kısılacağım gibi geliyor. Bahsettiğim o keskin virajı sağ salim almama yardım eden kişi, hâlâ hayatımda. Ara sıra ararım, görüşürüz kendisiyle. Hayattaki kötü olayların her zaman bir nedeni vardır ya; bunun nedeni de benim o kişiyle tanışmammış. Şimdi bakınca öyle geliyor bana. He, bir de hayatın ve yaşamın kıymetini anladım, evet. Onu anlamayan yok zaten. Başından biraz ciddi bir hadise geçmiş herkes, hayatın kıymetini anladığını söylüyor. Anladın, tamam da ne kadar süreyle? 2 hafta, 5 ay, 1 yıl? Herkes eninde sonunda aynı hayata geri dönmüyor mu? Hayatın kıymetini, kuşların cıvıltısını, çiçeklerin kokularını, yeni çıkmış bahar yapraklarının açık yeşil renklerini fark ediyorsun ama birkaç gün veya hafta sonra yine aynı sen olmuyor musun? O zaman da her sabah camı açıp kocaman bir nefes alarak bahar havasını içine çekiyor musun gerçekten? Sanmıyorum. Kirayı nasıl ödeyeceğim? Bu ay faturalar neden bu kadar çok gelmiş? Neden herkes bu kadar kolay kilo veriyor da ben yapamıyorum? Yarına bu sunumu yetiştirebilecek miyim? Neden saçlarım hiçbir zaman istediğim gibi olmuyor? sorularına dönecek herkes sonunda. Hayat bu. Çok küçük bir azınlık ise tası tarağı toplayıp, her şeyi cidden geride bırakarak yeni bir hayata başlayabiliyor. Bu azınlık grubu işte her sabah pencereyi açıp kocaman bir nefes alıyor, şöööyle bir bahar havasını içine çekiyor. Her neyse, bu bir kişisel gelişim yazısı değil. Kimseye, hayatınızı değiştirmek sadece sizin elinizde demeyeceğim; çünkü biliyoruz ki öyle değil.
Kanser olduğumu öğrendiğimde neden ben diye sordum tabi ki. Hiç mükemmel olmayan hayatımda bir bu eksikti diye düşünmüştüm. Böyle şeyler neden hiçbir derdi olmayanların başına gelmez ki? Bununla başa çıkacak kadar güçlü değildim. Bunu ailem de, yakın arkadaşlarım da biliyordu. Hastalığın tedavisi için önümde uzun ve sancılı bir yol olduğunu öğrendiğimde adeta yıkıldım. İnsan bununla nasıl yaşardı ki? Benim için hayat imkansız bir hal almaya başlamıştı. Ailemi üzmemek için onlara iyiymişim gibi numara yapıyordum fakat, iyi değildim. Ruhsal anlamda da kötüye gidiyordum. Düşünmek, kafamdaki düşünceler ve sorular beni hasta ediyordu. Kafamdaki labirentten çıkamaz olmuştum ve çok korkuyordum. Sözde insan ölüme karşı çok cesurmuş gibi davranır, ölürüm giderim ne olacak der ama ölümü sahiden karşınızda görünce o cesur tarafınız kaçar gider. Hayata tutunmak için her şeyi yaparsınız ve deli gibi korkarsınız. İnsanın canı tatlıdır derler ya, o hesap.
İleriye dönük umutlarımın yavaş yavaş söndüğünü hissettiğim dönemde daha da korkmaya başladım. Bu hastalıkla mücadele edecek kadar güçlü olmadığımı söylemiştim. Beni, sonunda kazanacağıma inandıracak birine ihtiyacım vardı. İşte virajı alamayıp uçurumdan aşağı uçacağım noktada, mucize doktorumla tanıştım. Ama o bir doktordan çok daha fazlasıydı benim için. Hayatımı tamamen ellerine bırakmıştım ve her söylediğine inanmaya hazırdım. Bende nasıl böyle bir güven oluşturdu bilmiyorum. Ama o dönemde doktorum hayatımın merkezi haline gelmişti. Her dediğini yaptım, her düşündüğümü ona sordum ve sonunda kanseri yendim. Evet, gerçekten yendim! Savaşacak gücüm yoktu belki, ya da ben öyle olduğuna inanmıştım ama 1,5 senenin sonunda galip ben olmuştum! Sonrasında hayatın kıymetini bilme ve kendimi doğaya verme dönemim geldi. Ölümün kıyısından dönmüştüm ve yaşamın nasıl bir anda ellerimizden kayıp gidebileceğini artık biliyordum.
Mutlak galibiyetim sonrasında da mucize doktorumla görüşmeye devam ettim. Doktor - hasta olarak değil ama iki ahbap olarak. Kendisini yakından tanıyınca sandığımdan çok daha ilginç bir adam olduğunu gördüm. Hayata bakışı, duruşu, yaptığı seçimler benimkilerden farklıydı ama bana yeni bir kapı açmıştı. Hiç bu açıdan bakmamıştım deyip durdum her seferinde. Onun sayesinde, benimkinden başka, bambaşka hayatların var olduğunu keşfettim. Öyle olunca da, kendimi daha az önemsemeye başladım. Hayatın merkezinde ben yoktum, başka birçok hayat ve insan vardı. Şimdilerde iyiyim, mucize doktorumla yine ara sıra görüşüp sohbet ediyoruz. O benim kahramanım. Bunu kendisine de söylüyorum; mahcup bir şekilde gülümsüyor. Ama gülümsemesinde bile bana huzur veren bir şey var.
Aklımı kurcalayan konuyu henüz ona açmadım ama onunla konuşmadan da çözülebilecek gibi değil. Sürekli düşünüyorum, olmadık yerlerde aklıma geliyor. Labirente girdim ve yine çıkışın anahtarı sanırım mucize doktorumda. Ona iyice alıştım. Günün birinde hayatımdan tamamen çıkarsa ne yaparım bilmem. Belki de onunla hep birlikte olabilmenin yollarını aramalıyım. Labirentten kurtulup çıktıktan sonra bu konuyla ilgili de görüşlerini soracağım...
- Kalamiti (26.04.2014)
İLETİŞİM İÇİN:
Yazarın diğer eserleri:
Birileri, 'paylaşmak' mı dedi demin?