top of page

  YALINKILIÇ

 

 

1 Mart, önemli bir günümdü. Ve benim müjdemi koşa koşa ileteceğim, sevincimi paylaşacağım hiçbir kadın yoktu hayatımda - fark etmiştim. Kimse benimle hayatı paylaşmıyordu. Korkuyorlardı. Sevmiyorlardı. Sevemiyordum...

 

 

13 Mart, önemli bir günümdü. Ve faciadan sonra, kollarını açarak beni kucaklamayı bekleyen kimse yoktu "evimde", biliyordum. Yaşadığıma duyduğu şükranı böyle tarif edecek hiçbir kadın yoktu. Sarılmanın temâsı çok seçkin ve güzide imiş demek ki; yoksa, böyle olmasa, ben bundan mahrum kalır veya bırakılır mıydım? Tek kabahat, yalnız olmamdı. Diğerlerinden ayrı, herkesten öte bakan ve öyle baktığım hiçbir dişinin olmamasıydı.

 

 

Dostlardan yana değildi derdim; onlar hep varlardı; fakat bu iki gün, benim dosttan çok daha ötesine, çok daha başkasına ihtiyacım vardı...

 

 

Bu iki günde, bu vaziyetlerde yanımda kimse yoksa, benimle hayatı paylaşmıyorsa, bundan sonra da paylaşmasın, diye geçirdim içimden. Olsa ne olurdu ki bu günlerden sonra? Ne anlamı vardı artık?

 

 

Hem, devlet dediğin ataerkil, eril olmasaydı, kadınlar da her şeyi devletten, yani erkekten beklemezlerdi belki, kimbilir?

 

 

Bizi şansımız yaşatıyor. Günün birinde o da dayanamayıp bizi terk edecek...

 

 

Neyse ki, yani umudum odur ki, o gün çıkageldiğinde, uğruna yaşanacak hiçbir şey kalmamış olacak zaten...

 

 

Şefkat, merhamet ve ataleti birileri, veya bir şeyler, bana çok görüyor. Tek başıma o kadar "tamam"ım ki, kimse beni tamamlayamıyor. Kadınlar bunu dile getirmeseler de, görüyorlar ve tenezzüllerini dahi esirgiyorlar çehremden. Tamamlanmış olanı seven, bağrına basan yoktur ki... Paylaşamaz çünkü o'nu, yani o'nunla o hayatı...

 

 

Dengini bulanlar zaten birer gölgeden farksızlar gözümde...

 

 

Beni kendine tutku, arzu, zevk, keyif, kin, öfke, nefret, şehvet ve kahkaha için isteyenler çok, ama sevgi, merhamet ve şefkat için haksızlıktan arınacak, haksızlık etmeyecek, halden anlayacak ve anlayışla sabredecek kimsecikler yok. Hiç kimse beni buna layık görmüyor. Düşmemi, sürünmemi, pişman olmamı istiyorlar - ki, ayaklarına gideyim, güçsüzlüğümü itiraf edip "köpek" gibi af dileneyim, ve başarılarımda bundan sonraki payları ve söz haklarını tümden onlara devredeyim; gücümü ve her şeyimi, hatta eğilip bükülmeden dimdik duruşumu bile onlara borçlanayım. Oysa güçlü olunmadan adil, asil ve merhametli olunmaz. Kimse bunu bilmiyor, ve hatta umursamıyor. Tek dertleri bana "sahip" olmak; ortak veya yâren yahut can yoldaşı değil. Bana dost yerine hakim olmaya çalışıyorlar. Onlara "ait" olayım da, kıymetimi bilmeseler de olur. Zeki olana merhametleri, hem zeki hem faziletli hem merhametli hem de sevgi dolu olana da tahammülleri yok. İğrençler, iğrençliği seviyorlar.

 

 

Ve ben, bu yüzden kimseyi bir diğerinden çok veya başka sevemiyor, sevilemiyor ve yalnız kalıyorum.

 

 

Gün ve gece bana teslim olduğunda, zamanı, bedenimi, uykumu, zekâmı ve hafızamı tek başıma "kapatıyorum"...

 

 

Pişman olduğum şey bu değil; böyle olmanın, emeğin karşılığını alamadığım bir hayatta, haksızlığın dünyasında doğmuş, cana gelmiş, yaşıyor, can verecek ve canımı teslim edecek olmam beni üzüyor...

 

 

Yalnızlık çekmem çok doğal. Benden bir tane daha olsa, ben efsane olurdum. Ama ben tek iken, anlayan, kıymet veren hiçbir kadın cesur davranamıyor.

 

 

Korkaklar, cesarete de kıyıyorlar. Dünyayı kahramanlar kurtarıyor, fakat korkaklar yönetiyor. Benim için, sevememekten, sevdaya bulaşamamaktan kolay ne var ki?

 

 

Kuyuya benden başka kimsecikler inemedi. Belli ki, upuzun bir müddet boyunca tek başımayım, tek tabancayım, yalınkılıç'ım.

 

 

Yine de,

 

 

Yaranmaya çalışacağıma, yaralarımı bizzat yamamaya çalışarak ölürüm, daha iyi. Bu, onur, gurur, haysiyet, şeref, erdem falan değil. Bu, benim. Ve burası, benim hayatım.

 

 

Gerçi, kendi ölüm şeklimizi bile belirleyemedikten sonra, yaşamanın, hatta ölmenin bile, ne anlamı var ki?

 

 

İçimdeki çocuk, çocuksuluğuyla bende kalsın. Kalanı herkese yeter...

 

 

Ve biliyorum ki, hiçbiriniz, hatta hiçkimse'lerin alayının toplamı bile, o çocuk kadar etmez(siniz)...

 

 

Uğruna 1/10 cesur olunacak bir dişi kişi yokken de, cesaretimiz korkmamayı başarabiliyormuş demek...

 

 

Beni en azından ben anlıyorum ya, bu da güzel...

 

 

Korkaklar... Korkaklar..

 

 

Kalemimdeki edebiyata bile layık olamayanlar... Umma hevesimi söndürenler... Korkaklar... 

 

 

Hal böyleyken, benim güçsüzlüğe hakkım olabilir mi peki?

 

 

 

 

 

İmlâcı - 13.03.2016 

Efran Teferruat (İmlâcI'dan, sOzlere)

  • Wix Google+ page

Sadece Karo Kızı değil derdi; mütebessimliğine katkıda bulunan her şeyle, burada, eşlikçinizdir İmlâcı...

İLETİŞİM İÇİN:

Başarıyla iletilmiştir!

Yazarın diğer eserleri:

Birileri, 'paylaşmak' mı dedi demin?

OLASI TAKİPLER İÇİN

  • Facebook Classic
  • Twitter Classic
  • c-youtube

© 2013 by İmlâcı (Orhan E. Özenç) Tüm hakları saklıdır.

bottom of page