top of page

  3. CUMHURİYET

 

31 Mart 2014, Yüce Türk halkının iradesiyle, 'Türkiye' olarak addedilen ülke sınırları dahilinde, Türk ulusu tarihinin 3. Cumhuriyet'inin (1. Dünya Harbindeki kısa ömürlü sembolik Batı Trakya Cumhuriyeti'ini hesaba katarsak, 4. Cumhuriyet'in) ilan edildiği tarihtir.

 

Bu milletin, demokrasiye dair karacahil kaldığı 1920-30'lı yıllardan, söylecek sözü olup da söyleyecek mecra makam bulamadığı 30-40lı yıllardan, üçten fazla güç odağı ihtimali göremediği 40-60lı yıllardan, kabadayılığı gerilerde bıraktığı 70-80li yıllar ve kime güveneceğini hiçbir şekilde bilemediği buhran dolu 90lardan sonra, ülke yönetimine dair söyleyecek tek sözü, ne yazık ki, tek bir sözcükle ("Evet") ve tek bir gün ile (seçim günü) kısıtlanmıştır. Dolayısıyla, elinden gelen yegane insiyatif, sandıkta bir oy kullanmaktır. Diğer türlüsünü ne topluma, ne devlete, ne millete, ne de güç odaklarına kabul ettirme, anlatma imkanı yoktur; zira karşısında dinleyen, anlatmakla anlayan bir güruh yoktur.

 

Hal böyleyken, dile getirilecek bir tepki varsa, bu tepki, o "Evet" sözcüğünü doğru yerde esirgeyip doğru yerde kullanmakla açığa çıkacaktı. Anlaşılmayan nokta, iktidarın tek adamının, yerel seçimin boyutunu, partisini değil, sadece kendini (ve ailesini) aklama propagandası olarak göstereceği bir savaşa dönüştürmesine cevaben, muhalefetin önce, yani bu seçimde birleşmesi, gerekli işbirliğine gitmesi, amaca ulaşıldıktan sonra, takip eden ilk seçimde birbirlerine karşı kozlarını paylaşması gerekliliğiydi. Osmanlı Hükümeti'ne karşı vaktiyle Jön Türk kalıntılarının, İttihatçıların, Komünistlerin, Ege Efeleri'nin, Milli Mücadele hareketinin yaptığı dayanışma da tam olarak buydu. Evet, CHP basiretsizdi, MHP'nin geçmişi de ondan daha temiz değildi; ama bu, yerel seçimlerdi; yani genel seçimin aksine, yöreden seçilen kişilerin, partinin önüne geçebilme ihtimalinin olduğu seçimler.

 

Oy oranlarını açıp bakalım; MHP, CHP'nin desteğiyle, başta Adana, Osmaniye, Iğdır ve Kastamonu gibi pek çok yerde, il belediye başkanlıklarını rahatca kazanabilirdi; buna binaen CHP de, MHP'nin desteğiyle Yalova, Ankara ve Antalya il belediyesini rahatça kazanır, İstanbul'da da limitine kadar AKP'yi zorlardı. Bu işbirliğine gidilmedi, mesaj, gerekli yere ulaşmadı. İktidardakiler korktuklarıyla kaldılar, iktidar değil muhalefet seçmeni olan bizler ise kaybettiğimiz belediyelerle kaldık.

 

Genel seçimde oy oranları AKP'yi derde sokmaz, ama yerel seçimler, hukuki yolun en ağa babasından, iktidara 'silkin ve kendine gel' mesajı vermeyi sağlar. Daha doğrusu sağlayacaktı, beceremediler.

 

Vatandaş elinden gelenin fazlasını yaptı, birşeylerin havada kalmadığını gösterdi. Ama ne Gezi'de, ne de 17 Aralık sürecinde vatandaşına layık muhalefet yapmayı beceremeyen, vatandaşı kadar olamayan muhalefet partileri, elinden geleni yapmamış oldu, çünkü aklını kullanmadı. Savaşın, evet 'savaş'ın, iktidarca alenen 'savaş' ilan edilen bir seçimin, kime karşı yapıldığını anlayamadılar, oylar 'boşa gitti'. Çabalar beyhude kaldı.

 

Ama bunlar, tek başına, ülkedeki 3. Cumhuriyet'in ilanını doğurmaz.

 

Ünvandaki "Cumhuriyet" ibaresine takılmayalım, şeklen Anayasa'da yönetim biçimi Cumhuriyet olarak yazıldıkça, ülke bir Cumhuriyet'tir - gerekliliklerine uyulsun veya uyulmasın, böyle yansıtılır.

 

Hem İstanbul'da, hem de Güneydoğu'nun neredeyse tamamında, HDP-BBP, CHP ve MHP'nin yaptığından çok daha ötesini gerçekleştirdi, başardı. İstanbul'da MHP'yi geçti, Güneydoğu'da sadece hatt-ı müdafaa değil sath-ı müdafaa gösterdi. Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin hiçbir evresinde (bilhassa CHP-İnönü, Demirel ve Ecevit olarak) o bölgelerle işbirliğine gitmeye yanaşmadığı için, o bölge seçmeninin CHP veya MHP ile ortaklaşa hareket etmesini beklemek de beyhude bir romantiklik olurdu - hem zaten o bölge seçmenlerinin, emellerine erişmek için kimseye ihtiyacı kalmadı. Kendi oyunlarında AKP, CHP ve MHP'ye acı bir ders verdiler.

 

2. Cumhuriyet, yani 1991'de kuramsal olarak iddia edilen, 2010'dan bu yana da fiilen hayatımızda hissettiğimiz dönem, nispeten kısa sürerek, yerini 3. Cumhuriyet'e bıraktı bugün itibarıyla. Çünkü, asıl amaçlanan, bu 3. Cumhuriyet evresine geçmekti. Yoksa, epey uzun devam edebilirdi.

 

Nedir bu 3. Cumhuriyet? Weimar Rejimi'ne danışmak lazım. Müttefik olarak yola çıkılanlarla, yeterince güçlendikten sonra tasfiye şeklinde bir bir hesaplaşma, icabında dünyaya kafa tutacak hale gelip, katışıksız, tek ve sâfî güç olarak bir yola devam etme, yani, yüklerini atıp hafifleyerek daha da yükselme. Kimler onlardan, kimler değil, bir bir görüldü önce (Gezi). Düşen kurtlar, av oldu, gitti; sürünün başı, kıymetli Cemaat'i ile ayrıştı, tek kaldı (17 Aralık). Daha doğrusu, yabancıları attı, kendiyle, kendine sadık olanla kaldı.

 

Bir hukukçuyum, fakülte mezunuyum, ama hukuka yapılanların daha da fazla açıklanması gerektiğini düşünmüyorum; o konuda hemen her şey göründüğü gibi - hem zaten, konuyu anlamamış olanların meselesi de konuyu anlamak falan değil, yüksek desibele biat etmek, o yüzden laf-ı güzafa gerek yok. Ama hukuk, artık tamamen siyasîdir...

 

Tepki dile gelemeyince, artık Weimar kadar kesin bir güç ile devam edecek bu iktidar... mı acaba?

 

Denklemdeki en önemli eksik, yukarıda bahsettiğim üzere, horozlanmadan evvel "yeterince güçlenmek". Anahtar sözcük, bence bu. Kafa tutmadan evvel, kafanın gövdende durabileceğinden emin olman lazım, buna %50 yetmez, yüzde %90 bile az gelebilir. Ki fikrim odur ki, sırf bu yüzden, iktidar, 3. Cumhuriyet ile sadece bizim sonumuzu değil, kendi sonunu da hazırladı. "Dostumuz az, düşmanımız çok, korkumuz yok!" demeden evvel, en güçlü ve en haklı olduğundan emin olacaksın. Burada o yok. Hâşa huzurdan, "Tanrı birdir! Tektir!" dese bile ona inanmayacak, iktidarını baskı altında hissettirecek bir %50 muhalifi var kabaca bu hükümetin. Bir Muhalefet Partisi'nden daha sağlam iş gören bir kitle bu. O yüzden, bu kitle mensupları, mecburen güvendikleri ama muhalefet yapamayan partileriyle, kaybettiler bu seçimde.

 

Tüm bu laflar minvalinde, ne biri eksik ne de biri fazla olarak, naçizane fikrimce, 1920-90 arası varolmuş tüm olumsuzluklar, yani demokrasi cehaleti, dert anlatacak bir mecra yoksunluğu, üç ideoloji ile kısıtlı irade temsili, kabadayılık, kaba kuvvet, şiddet, ayyuka çıkan güvensizlik ve umutsuzluk buhranı bir araya gelerek halka geri dönmüştür, ve tüm olumsuz ve muktedir vasıfları hükümetin elinde toplanmıştır. Bugün, 3. Cumhuriyet'e geçiş yapılmıştır.

 

Ankara'daki MHP'liler için; bu akşam çok güzel bir Devlet Bahçeli karikatürü dolaşıyor, "Sizin vereceğiniz oyu ....." şeklinde; ilgili seçmenlere bu karikatürü armağan ediyorum. Sonra, "united as we stand, divided as we fall" (birleştiğimiz ölçüde güçlüyüz, bölündüğümüz mikyasta güçsüsüz) ilkesini hatırlatıyorum. Hepsini, 3. Cumhuriyet'in tüm devlet düzeni ve teşkilatını tepetaklak edişine de seyirci kalmaya çağırıyorum. Ardından, çok bilindik bir Türk filminden (Kabadayı) yerli bir alıntı ile bitirmek istiyoru kelamımı: "Racon bitmiştir, hepiniz yataklarınızda ölebilirsiniz..." ve Büyükerşen hocayı bir yana bırakırsak, "Topunuz, bir Mansur Yavaş etmezsiniz...."

 

Hakkımızda hayırlısı olması dileğiyle...

 

İmlâcı - 31.03.2014 

Efran Teferruat (İmlâcI'dan, sOzlere)

  • Wix Google+ page

Sadece Karo Kızı değil derdi; mütebessimliğine katkıda bulunan her şeyle, burada, eşlikçinizdir İmlâcı...

İLETİŞİM İÇİN:

Başarıyla iletilmiştir!

Yazarın diğer eserleri:

Birileri, 'paylaşmak' mı dedi demin?

OLASI TAKİPLER İÇİN

  • Facebook Classic
  • Twitter Classic
  • c-youtube

© 2013 by İmlâcı (Orhan E. Özenç) Tüm hakları saklıdır.

bottom of page