top of page

KANT'IN KANTARI (Sulhî ile sınırlar zorlansın...)

 

 

Ucunda bilgi olan her kırıntıda, merak, mantık ve hayal gücü vardır. Yani, sonunda '-loji' bulunan her dal, Sulhî'nin ağacında meyve verecektir; mevsimlik 'p'ler, turfanda 'q'lar, ve dumanı tüten bir düşünce ezgisi, burada, huzurunuzdadır...

Biliyorum. Bugünkü hali hazırda dünya üzerinde bulunan insanların bir çok özelliğinden çoğumuz şikayetçiyiz. Ya da Şikayetçi ve umurunda kelimelerini olmamak parantezine almayı tercih etmek seçeneğini kullanmış bazılarımız. (Zorlandıysan okumayı burada bırakabilirsin. Zira, matematik bilmeyen giremez.)

 

Şunu bir düşünelim; Mental kapasitelerini zorlayan ve kendilerini gerçekleştirip sıra dışı olabilmeyi başarmış insanlardan oluşan bir toplum! Sıra dışı insan olmanın sıradanlaştığı bir toplumu (birazdan bahsedeceğim neden yüzünden kendiliğinden oluşmuyor) dizayn edilebilsek bile, bu gayeye "üst müdahale" ile ulaşıldıktan sonra insanlar "doğal akışına" bırakıldığında, inancım odur ki, sıra dışı olmanın önemini unutup tekrar sıradanlaşmaya başlarlar. Tarihte insanlığın her yükseliş döneminden sonra yıkıma uğraması bunun delilidir.

 

Güç istenci (der Wille zur Macht veya Will to Power) insana diğer insanlar üzerinde baskın gelme ve hakimiyet kurma isteğini şart koşuyor bu da güçlü arkasında toplanma ve gruplaşmalara ve sonunda grupların birbirini kırmasına kadar gidiyor. "Üstün insanı" (Nietzsche'deki) oluşturmuş bir toplum kurulsa bile yıkım ve gerileme karşı konulmaz oluyor. Bu argümana göre "sıradan olmaya (bireyleri birbirine benzemeye ve bireyleri kendini gerçekleştirmekten ıraklığa) yatkın" ve "yıkıma ihtiyacı olan" bir türden başka bir şey değiliz. İyi gidiyorsun okuyucu. Diyalektik (karşıtların etkileşimi) (Hegel'deki ya da Materyalist şekliyle Marx'taki) bir devam etme sürecinde de bir rota esası olmadığından bu süreç de bir gelişim sayılamıyor. Örneklemek gerekirse derin denizde yukarı neresi aşağı neresi bilmeden yukarı aşağı hareket ettiğini sanan, "karbon tabanlı" benzerliklerini unutup gruplaşmaya müsait, aslında hala ciddi anlamda cahil ve ilkel bir tür insanoğlu. Yukarı, aşağı, ileri, geri, iskele, sancak gibi yön inançları ise belli bir dönemliğine var olup kayan veya değişen paradigmalardan ibaret. Bu çaresizliği içerisinde insan türünün yapabileceği tek gerçek ve yüce eylem ise şu an bu yazıda benim yapmaya çalıştığım argümanlar öncüller, şüpheler ve örneklerle bilgiye sahip olma arayışı ve bu arayışı metodik bir biçimde sevme eylemidir.

 

Bu sevme eylemi estetik olanı yani elmaya ulaşıldığında alınan haz değil elmanın "sunumundan" gelen hazzı (Kant'taki) görebilmeyi gerektirir. Buraya kadar okuyabilenler için söyleyebilirim ki; yıllar önce mağara duvarlarına kazıdığımız resimlerle bu profil duvarına kazıdığım yazı arasında bu bahsettiğim dalgalanmalar sebebiyle hiçbir fark kalmayacak. Bu israfı engelleyebilecek olan Felsefe bize bu süreç içerisinde her bir bireyin sıra dışılığını başarıp kendini gerçekleştirme halinin reşit olma sayıldığı tek bir toplumdan oluşan bir medeniyet sağlama yolunda aslolan tek uğraştır.

 

Tüm bilimler ile birlikte ticaret, sınai üretim, sanat ve diğer bütün insan uğraşları gerçek felsefecilerin [bugün için üstünlerin (gelecekte aslında olması gereken normallik seviyesinin)] bu gayeye ulaşmadaki gerekli levazım bölüğünün sınıflarıdırlar. Felsefe tarih boyunca insanların "elleriyle" ve Tanrı'nın hikmetiyle bilimler, ideolojiler hatta dinler doğurmuştur. Ancak üstün insanın 'ki bu kişiler kendi zamanlarında lider olarak görülmüşlerdir' arkasında gruplaşma alışkanlığı ile hareket eden ve bunu sorgulamayı ve felsefeyi suç sayan insanlar nedeniyle, bu hareketler birer felsefe olmaktan çıkmış, dinleşmiş, bilimleşmiş ya da ideolojileşmişlerdir.

 

Son olarak, Felsefe düşünme eylemi disiplinli bir biçimde çalışma yanılma öğrenme ve bir prototip olarak düşünülür ise; 'bu yazının, okuyanın buraya kadar gösterdiği gibi ya da sadece sonunu okumayı alışkanlık haline getirmiş birinin kendinden bahsedildiğini görüp başından başlayabilmesi gibi bir sabır' ve ‘gerçekten anlamak için tekrar tekrar okuması gerektiğini bilen bir tevazu' ve 'bu yazının yazarının ne gibi yanlışları ve eksikleri olabilir' merakını, en önemlisi de, herkes sadece yazarsa kimler okuyacak ya da kimse okumayacaksa yazmanın ne önemi var endişesinden kurtulmuş olmayı gerektirir.

 

- Sulhî (11.03.2014)

YAZI

İLETİŞİM İÇİN:

  • Wix Google+ page

Mesajınız başarıyla iletilmiştir!

Birileri, 'paylaşmak' mı dedi demin?

OLASI TAKİPLER İÇİN

  • Facebook Classic
  • Twitter Classic
  • c-youtube

© 2013 by İmlâcı (Orhan E. Özenç) Tüm hakları saklıdır.

bottom of page