
Bir tatil her zaman beklenti oluşturur. Kişiye göre kocaman hayaller veya minik hevesler arasında gidip gelen bir skalada değişir bu beklenti. Benim bu seneki tatilim kocaman hayaller klasörünün içine dahil oldu. Hayal kırıklığı mı? Cık, değil. Müthiş mi geçti o zaman? Cık, o da değil. Bugün size bundan bahsetmek isterim.
Kronolojik sıraya göre gidersek, en başta benim yemiş içmiş kocaman bir bebek olmuş hayallerime bakmak gerekir. Neden mi bu kadar besledim onları? Geçtiğimiz sene; hayatımın en zor geçen ve en stresli senelerinden biriydi. Ben üniversite sınavına hazırlanan, sistemin kurbanı gençlerden biriydim. Canımı dişime taktım, çalıştım ve emeğime değdi, istediğim yere girdim. Ama bu süreçte akıl sağlığını korumak o kadar da kolay değil. Benim dayanağım hayallerim, hedeflerim ve ideallerim oldu.
Tatil ve Beklenti : Yeni Bir Bakış Açısı
KERMES (Kadife Eldiven'den sözler)
Kadife Eldiven'den sözler sunduğumuz bu sayfada, gezmeyi ve dolu dolu yaşamayı ilke edinen taze bir ruhun izlenimlerine tanık olunuyor...

Bu tatile kavuşabilmek, tekrar doyasıya kitap okumak ve tutkunu olduğum dizileri izleyebilmek, acaba bu süreçte kaç soru daha çözerdim diye pişmanlık hissetmeden ayaklarım beni nereye taşıyorsa oraya gidip gezmek ve bunun gibi şeylerle birlikte en önemlisi hayatımın geri kalanında hayallerimdekini gerçekleştirmek; geniş bir Uzakdoğu seyahati, değişim programı veya master'da yurtdışında okumak, Kore’ye ve Japonya’ya gitmek ve belki oralara yerleşmek. Hayalleri bir kenara bırakıp tatil beklentilerime dönersek; tatilden geçirdiğim tempoya karşılık tembellik, yollarda bir yerlerim donarak sürekli hasta geçen bir kışa karşılık insanı sarmalayan ama bunaltmayan bir sıcak, iki yıldır yüzemememin verdiği sıkıntıya karşılık güzel bir deniz bekliyordum. Bakalım buldum mu?
İlginç bir şekilde, gidilecek yerden çok gidiş-dönüş yolunu, hazırlanmayı, istasyonlarda veya kapılarda beklemeyi severim ben. Elimde bavul, sırtımda çantam ve elimde biletim dolanmak bana inanılmaz bir zevk veriyor. Kalkmak üzere olan uçaklara dair anonsları dinlemek, rezil bir tadı olsa da kahveyi yudumlamak, uçağına yetişmek için koşarken çantaları bir arada tutmaya çalışan insanları izlemek ve belki onlara hikayeler uydurmak, hayatlarını düşlemek kesinlikle doyurucu bir deneyim benim için. Hayalci ve optimist bir yapım var, havaalanlarında veya otobüs terminallerinde benim içime bir gün kendi başıma buralarda gideceğim, yepyeni yerler göreceğim, farklı farklı hikayeler dinleyeceğim ve kendime yeni bir hikaye yazacağım umudu doğuyor. Böylece bir anda ruh halim daha olumlu ve heyecanlı bir hal alıyor, kötü bir havayoluyla sadece Antalya’ya gidecek olsam da. Yine de bu ruh halini balon gibi söndürmeyi başaran insanlar ve uçaklar var. Durmadan sorun çıkaran rahatsız insanlar, motor yanımda çalışıyormuşçasına bir gürültüyle giden minnacık uçak ve aldığımız küçücük bir şişe sudan alabilecekleri en yüksek parayı almaya çalışan aşırı makyajlı hostesler, yolculuğumu en güzel anlatan imgeler. Sizin de canınızı fazla sıkmadan tatile geçelim isterseniz.
Sahile yakışan basit bir mimariyle otel göze hoş görünüyordu. Giriş yapar yapmaz eşyalarımız odaya gönderildi, biz ise yemek salonuna. Yemekler her oteldeki gibiydi; yenebilir ama harika değil. Ne yazık ki tatlılar için aynısını söyleyemeyeceğim; turistlere yönelik kremalardan oluşuyordu. Tatil boyunca dikkatimi en çok çeken (yoksa rahatsız eden mi demeli?) Rus turist yoğunluğuydu. Geriye kalan tatilciler ise Kazak, Alman veya Fransız'dı. Türk diyemiyorum çünkü ikinci bir Türk ailesi görmek bizim için büyük bir sürpriz ve neşe kaynağı oluyordu. Hayatımda gördüğüm en iyi, samimi ve başarılı çalışanlar ve en kaba, insaniyet namına hiçbir erdemi olmayan turist topluluğuna sahip ilginç bir yerdi. Muhteşem bir denizi vardı, normalde denizi pek tercih etmeyen ben bile zevkle denize girip, havuza adımımı bile atmadım. Berrak, hafif dalgalı ve bol tuzlu bu denizi sevmemek zor. Saat başı dolaşan, zorla eğlendirmeye çalışan sevgili animatörler olmasa daha huzurlu olabilirdi, bir de elinden mikrofonu bırakmayan ve her çalan şarkıya eşlik etmeye yemin etmiş sevgili etkinlik sunucusu. Hayatım boyunca bir daha ‘Sarışınım’ şarkısını duymak istemiyorum dersem derdimi anlarsınız sanırım. Her şeye rağmen memnun ayrılmamın en büyük nedeni; tatil boyunca okuduğum kitaplar ve bunlardan beni özellikle etkileyen ‘Seyahat Sanatı’. Bu yazının çıkış noktası da odur. Bana seyahat adına farklı bakış açıları kazandırmayı sağlayan yazara buradan teşekkürlerimi sunmayı borç bilirim.
Aslında olay tamamen zihnimizde, bakış açımızda. Tatilden geriye aklımda kalan deniz ve güneş kremi kokan kıyafetler, öğlen sıcağında sisin üzerinde gidermiş gibi görünen zarif yelkenli ve başımı kaldırdığımda tek başına göğe uzanan ve bana yüceliği bana daha bir derin düşündüren, adının Olympos olduğunu öğrendiğim dağ ise olaya daha farklı bir bakış açısıyla bakabilmişim demektir.


Gezdiğimiz ve gördüğümüz yerleri fotoğraflarla ölümsüzleştirirken bir yandan da özümsemek gerektiğine inanıyorum artık. Sürekli duyup bıktığım Rusça yerine akşamüstü bir kadeh içkiyi yudumlarken çıkan hafif ve tatlı esintiyi hatırlamak istiyorum. Böyle düşünmek benim pozitif bakış açımdan kaynaklanıyor olabilir.

Sonunda dönüş zamanı geldiğinde, üzgün değildim. Aksine mutluydum ve tatmin olmuştum. Her seyahatin bir sonu olması gerekiyor ki alıştıklarımıza dönüp biraz nefeslenelim. Sonrasında yeni bir tanesini planlayalım. Uzaklaşmak ne kadar heyecan uyandırıyorsa, eve kavuşmak da o kadar rahatlatır insanı. Şimdilik nefeslenme dönemindeyim ama ufukta yeni bir seyahat görünmeye başladı...
- Kadife Eldiven (02.12.2013)
İLETİŞİM İÇİN:
Yazarın diğer eserleri:
Birileri, 'paylaşmak' mı dedi demin?