top of page

    Bir varmış bir yokmuş diye başlayan eskilerin dudaklarından tatlı bir ahenkle dökülen masalların asıl geçtiği kent aslında bir kadın. Baktığınız anda gözlerinizi yaşartacak, dilinizi düğümleyecek kadar etkileyici, leydi ruhlu bir kadın. Saçlarına dolanmış masallardaki perileri savurarak yürür, kaldırımda topuk sesleri çınlarken küçük beyaz ayakkabısının. Her adımı yerin bir parmak üzerinde uçarcasına hafif olsa da dünyanızı her seferinde yerinden oynatır. Kalçaları dans edercesine dalgalanır her hareketinde. Gözleri… Hafif buğulu ıslak bir sabahı, güneşin doğuşunu karşılayan anları izlercesine bulutlu ama tatlı tatlı bakan deniz gözleriyle büyüler o. Ne giyse üzerine oturur ama bir yandan da her an sanki hafif bir meltem etrafında dolaşırcasına uçuşur etekleri. Her nefes aldığında, göğsü her inip kalktığında bizim duyamadığımız bir kokuyu içine çeker derin ve zarifçe. Yakasının bittiği o minicik köşede hep bir gölge vardır şairleri delirten. Takılar, inciler, yakutlar, altınlar kullanmaz o, ihtiyacı da yoktur zaten. Kulağının arkasında her güneş parladığında göz kırpan küçük bir melek gizlidir. Parmak uçları bu anlattıklarımın en büyüleyicisidir. Peri tozlarıyla tırnaklarının uçları parıldar her seferinde gökkuşağının başka bir rengiyle. Eğer doğru bir şekilde yaklaşır, hafifçe tutarsanız elinden, bol bol afyonu içinize çekmişsiniz gibi rengârenk inanılmaz rüyalarda dolaştırır ve uyandırışı, tüy kadar hafif bir öpücüktür fark edemeyeceğiniz bir noktaya. Kelt prenseslerininki kadar pürüzsüz, Hint kadınlarınınki kadar gizemli hafif yanık teni, kokusuyla baharı kıskandırır. Onu bir perde ardından görenlerin bile başını döndüren, ince dudaklarının arasından, en eski dillerin bile yakalayamadığı bir aksanla dökülen tane tane şerbet gibi kelimeleridir. Sesi, ince bir flüt sesine eşlik eden, hiç nota kaçırmayan bir arpla birleşen coşkulu bir şelaledir. Neyle yüz yüze gelirse gelsin hep dimdik ayaktadır, sesi titremez hiç. Dolaşır aramızda yüzyıllar boyunca…

 

     Niye bu kadar uğraştığımı merak ediyorsunuzdur bu kadını anlatmak için. O beni her adımında bir kez daha baştan çıkarıyor. Sizi de büyülemedi mi? Karşı koyabilir misiniz böyle bir masumiyete veya böyle bir hayranlık uyandıran varlığa? Ben koyamadım. Her seferinde içimden ‘senden nefret ediyorum!’ demek geçse de, o bana hep tatlı tatlı gülümsedi. Saçlarımı okşadı denizden gelen rüzgârlarıyla, kokularını sundu daha kirletilemeyen baharın ve yeni tomurcukların. Umutla baktı gözleri, bana da bir şeyler yaz dercesine. Kıskandı kelimelerimi başkaları için dökülen, ama kızmadı asla. Ve ben hep kâğıdın başına oturmayı denediğimde, ilk veya son bir ilham için gözlerimi kaldırıp ona baktığımda dilim tutuldu. Bu kadarını yazmış olmam bile bir mucize. Aslında bu kadara gerek bile yoktu. Yazdıklarımın hepsinin tek bir kelimelik özeti var. Ne Konstantinopolis, ne Çargrad, ne Antoninia, ne de El-Farruk. Onun adı İSTANBUL! Bunu hafifçe fısıldasanız bile onun gözlerinde pırıltılar oynaşmaya başlar, tatlı tatlı gülümser size, tutar elinizden. Tatlı tatlı…

 

- Kadife Eldiven (25.02.2014) 

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ

KERMES (Kadife Eldiven'den sözler)

Kadife Eldiven'den sözler sunduğumuz bu sayfada, gezmeyi ve dolu dolu yaşamayı ilke edinen taze bir ruhun izlenimlerine tanık olunuyor...

İLETİŞİM İÇİN:

Yazarın diğer eserleri:

  • Wix Google+ page

Your details were sent successfully!

Birileri, 'paylaşmak' mı dedi demin?

OLASI TAKİPLER İÇİN

  • Facebook Classic
  • Twitter Classic
  • c-youtube

© 2013 by İmlâcı (Orhan E. Özenç) Tüm hakları saklıdır.

bottom of page