Baldan Tatlı! (Gevshek'le gevşemek için)
Gevshek, başta Eksisozluk eserleri olmak üzere, inceleme ve irdelemeleriyle, buralarda saf tutmaktadır...
İSTANBUL EFSANELERİ - LALE SAVAŞÇILARI TAM ÇÖZÜM - 2
Eveet; hazırsanız, başlayalım...
Otopark ve Mecidiyeköy: Ara videoyu izleseniz de izlemeseniz de otoparkta buluyorsunuz kendinizi oyun başlar başlamaz. Rezil ve izbe bir mekan. Konuşmalar bitince arkanızı dönüp kapıdan çıkıyorsunuz, ama o da ne, ilk sivri taşınız ve ileride sizi bekleyen bir sokak köpeği ile karşılaşıyorsunuz. Savaşın dinamiklerini çözmek için güzel bir antreman. Sonrasında adım adım anlatmak yerine şu ipucunu vereyim: ne zaman ki hareket ederken altta bir yazı çıkar, saçma şeyler söyler, işte o vakit bilin ki, sağda-solda veya önünüzdeki kapıda bir numara vardır ve bu numara işe yarayan birşeydir. Böyle böyle bulursunuz yolunuzu. Bir tek, şarapçının uyuduğu oda var, orayı koridorda ilerlerken sağda bulacaksınız, anahtarı ve kısa zopayı alın, yoksa üst katın kilidini açamazsınız. Üç kat çıkacaksınız. Veya isterseniz, Stillpsycho.net'te otoparktan çıkılmış haliyle bir save var, onu indirin ondan faydalanın (ha, orada yaratılmış ekibe de razı olun tabi). Ardından, otoparktan cidden çıkıyoruz, Mecidiyeköy'deyiz artık ve önümüzdeki kapıdan geçince, oyun içerisinde 'n' tuşuna bastığımızda bize yerimizi yurdumuzu hatırlatacak haritalara kavuşma anımız gelip çatıyor: otoparkın hayaleti bize merhum kahramanlardan kalma istanbul haritalarını veriyor. Grup içi tartışmalardan sonra ileriye ve sağa yönelip en sağdaki kapıdan girersek bir adet Galvanometre buluyoruz. Ardından sol dibe ve sonrasında sağa gidip ikili kapıdan çıkıyoruz. Bir bakıyoruz ki, İstanbul aynı İstanbul değil. Tam karşımızdaki ikili kapıdan girince, sağda dipte iki yönden girilebilen minik bir oda var, orası Gerekli Şeyler şubesi. Oradan gerisin geri vites yapıp sola dönüyoruz, durakların üçüncüsünün oradaki silahçıdan levazımat kuşanıp para bozdurabiliriz. Silahçının (silahçıya girer gibi düşündüğümüzde) hemen solundan sol yaparsanız, diğer durağın kapısının içinde bir adet sarhoş üç kuruşa size ilk küfrünüzü öğretiyor. Sonra, dümdüz ve sağa ilerleyip feraha çıkıyoruz. İleride solda, Silicon Baba'dan önce bir kapı var, oradaki merdivenlerden aşağıda, bir hainin lafına gelmeyip soldaki kapıya girersek hem kötek hem de güzel silahlar (fransız anahtarı, zopa, çötek falan) ve para bizi bekliyor (düşmanlar karafatma, çembersakal ve fanatik, yani sofu üçlüsü). Yukarıya geri dönünce Silicon Baba'ya rastlayın, sonra en sağa doğru dümdüz gidin, sağdaki kapıyı kurcalayıp size baçemak kazandıracak bir görevi yapın (görevde ağlayan bahçıvan ile dümdüz ilerideki bahçe makası arasındaki sapık vuslata vesile oluyoruz), sonra da isterseniz bahçıvanın sağındaki sahaya dalıp diğer bahçıvanlardan sopa yiyin. Onları dövebilirseniz, geri dönün Silikon Baba'nın olduğu yere, ve dümdüz karşıdaki çimlere gidin, sağa dönün, kapıdan geçin ve Barbie denen arıyla tanışın. Ondan bir azar yedikten sonra o çimli bölgelerde biraz aranıp taranıp bir miktar dövizi bulun. Sonra Mecidiyeköy'den çıkın.
Beşiktaş: Girer girmez en solda sizi ikinci küfür hocanız bekliyor. Oradan sağa gidip soldaki ilk çifte kapıdan girin, sola dönün ve belediye başkanıyla konuşun. Kapıdan çıkınca sola dönün, az ileride solda Gerekli Şeyler, sağda Silahçı var, tam karşınızda ise, ilk ciddi göreviniz yani iskeleyi yobazlardan temizlemek var. Dövüşün, kazanın (burada 1 Ograten 2 Çembersakal ile kapışıyorsunuz). Yeniden başkanın oraya dönünce birilerinin başkanı dağa kaldırdığını öğreniyorsunuz; dağa çıkacak haliniz olmadığı için sağdaki mahzene giriyorsunuz. Aranıp taranıp belanızı, kırık şişeleri, paraları, güzel bir iki silahı (+’lı +’lı şeyler) bulun, sonra da görün ki, ilk ciddi düşmanınız, adam kaçırmakla meşhur Barut Hüsam'mış. Onu ve iki Fanatik’i cenaze işlerine sevk edip, soldaki odadan başkanı kurtarın. Mahzenden çıkıp başkanın odasına geçince iskele kullanıma açılıyor, oradan Kadıköy'e geçin.
Kadıköy: Etrafta Balgamlar var, Dadaşlar var, Yimmekçi var, Silahçı yok, Kımıl Zararlılarının karargahına rast geleceksiniz ve görevinizi yapmak için iskelenin oradaki merdivenden inip lağıma gireceksiniz. Aman ne hoş. Orada sola dönüp dümdüz ilerleyince Dadaşlar size sonsuz hürmet ve şefkat gösteriyor, onları aşınca koyu gri kapılarda önce Maganda Deli Ücazet'i kurtarıyor, sonra da dadaşların kalanlarını temizliyoruz. Sonra, koridorun sonuna gidip Haşmet Maap ve balgamlarıyla kültür tartışması içine giriyoruz. Onu rencide edince görev tamamlanıyor, kımıl zararlılarına geri dönüp mükafatımızı alıyoruz (fanila +1, zopa +1 falan). Kadıköy'den Beşiktaş'a vapur kullanarak geri dönüyoruz.
Beşiktaş: Yapacak yeni bir şey yok burada, dolayısıyla Silahçı ve Gerekli Şeylere uğrama ihtiyacı yoksa, semtten çıkıp Beyazıt'a gidiyoruz.
Beyazıt: Aslında hikayenin akışı için evvela Eminönü'ne gitmek lazım, ama ondan evvel biraz güçlenip donanmak daha iyi bir fikir ve Beyazıt bunun için biçilmiş kaftan. Girişte sağda 80 kıvrık karşılığında size küfür öğretecek küfürbazlar ve vecizeperverler derneği var (kısaca KVD). Onun bir adım ilerisinde sağda yimmekçi (adam başı 2-6 kıvrığa yemekler), solda ise Silahçı ve Gerekli Şeyler var. Daha ileride solda, bize oyunun ileriki bölümlerinde gerekecek meşum genelev, onun da ilerisinde solda, 'sözlük' yazarak rumence sözlüğü edineceğimiz Halk Kütüphanesi var, ki, bu sözlük bize o genelev görevi için lazım olacak, alalım şimdiden dursun bir kenarda. Sağdaki üçlü kapıdan geçip kaşınırsak, Öğrenci ve Öğretmen güruhu ile keyifli anlar yaşıyoruz. Onları yendikten sonra kilitli kapılar asabımızı bozacak, o yüzden kütüphanenin oraya dönüp, sağdan şehrin dibine kadar dümdüz yürüyoruz. Son noktaya gelince, sağa dönüp taşı ittiriyoruz, gizli geçide giriyoruz. Burada yolumuzu bulmak çok mühim. Siz siz olun, ilerlerken turuncu renkli ve köşede kutu şeklindeki ilk odaya girmeyin, oradan sağ çıkmak oyunun hiçbir aşamasında kolay olamaz (3-4 zehirli Dev Örümcek ve 1 Çembersakal var); ileri odaların içindeki ikinci turuncu oda daha güzel, orada tebeşir +2, t-cetvel +1 gibi silahları almak için Dellenmiş Öğretmen ve Öğrencilerin rızkına göz dikiyoruz. Sonra, tünelin en ucuna kadar gidip, yukarı çıkıyoruz. Yobaz Napoliten size merhaba diyor, o ve saz arkadaşlarıyla sağlam dostluklar kuruyorsunuz. İlk zor kavganız (1 Napoliten, 2 Ograten Yobaz). Sonra geri dönerken de geçidin girişinde Beşameller ve Ogratenler sizi kendi yöntemleriyle tebrik ediyor. İyice semirip güçlenmiş halde Silahçı, Yimmekçi, kamp, save falan yapıyor ve semtten çıkıyoruz. Artık, hazırız.
Eminönü: Vakit geceyse ve İstanbulluluğunuz düşükse, bol bol Hırgız, Fanatik, Çembersakal, Karafatma ve İrospa ile unutulmaz anlar yaşamanız olası. Dümdüz ileriye gidip sola dönünce (eğer gündüzse, beşamel ve ogratenlerin nur yüzlü karşılamaları eşliğinde) Vesile denilen kadının mekanına varıyoruz ve içinde bulunduğumuz durumun ne denli foseptik koktuğunu öğrenip, belanın iyice dibine vurmaya gönüllü nefer oluyoruz. Verdiği silahları kuşanıp, ileride en sağ aşağıdaki üçlü kapıdan giriyoruz ki, mübarek cuma gelmeden bu it soylarının güzelim camiiyi iç etmesini önleyelim (bu arada, siz bu görevi tamamlamadan, Vesilenin oradaki gerekli şeyler şubesi açılmıyor, aklınızda olsun). Burada, kuşların (üzerimize) doludizgin uçuşundaki ince romantizmi yakaladıktan sonra, önümüzdeki kapıdan girip kuşların reisini bu hayasızca akını durdurması için ikna ediyor ve bununla da yetinmeyip o kuşlardan kendimize müttefik alıyoruz (bkz. Öpülesi Akıllar). Sonra, sol alt köşedeki garip biçimli taşı ittirip gizli geçidi bulunca, ardı ardına Leş Kargaları, Çembersakallar, Fanatikler, Beşamel Ve Ogratenler ile dolu enfes bir harikalar diyarı bizi bekliyor. Kuşları kargalarla kapıştırıp, Şeyh Cehalet'i kovalıyoruz ki, o da ne, adam kaçıyor. Vesile çıkıyor ve umudunuzu yitirmeyin diyor. Artık Gerekli Şeyler emrinize amade. Yimmekçi yerine burada Güllü Bacı Ve Mahdumları var, yemekçi kovalarken unvan sizi şaşırtmasın. Ha tabi bir de, kampla iyileşmemiş ölüleriniz için oniki ayın sultanı Havalı Mehtap, bir yengeden çok daha fazlası olmak için bize konfor sunuyor bu semtte, yani karakteriniz güç-damak olunca tribe girmenize gerek yok. Evet, vizite ücreti pahalı. Sonra, semtten çıkabiliriz. Niye? Çünkü Cevdet, Sıtkı, Necati, Barbi gibi tuhaf tuhaf görevlerimiz var.
Mecidiyeköy: Eğer evvelinde Beşiktaş'a uğrarsanız, önceki yerinden iki adım ileride karşılaşacağınız küfür hocanız da size buraya gitmenizi tembihleyecek. Mecidiyeköy'de Barbi'nin olduğu yere gidip görüyoruz ki, düz tabanımızı bastığımız yerde ot bile bitmiyor; Barbi can verince, ne hikmetse, Lale Savaşçıları size tadına doyum olmayan sohbetler sunacak. İlkini geçtikten sonra uyuz olup kaşınıyorsanız, yaşlı teyzeyi dinlemeyip girdiğiniz yerden geri çıkın ve ekibinizin kuvvet seviyesini görmek için ikinci bir Şövalye grubuyla hoşbeş edin. Gerçekten çok hoşsohbet kimseler bunlar. Ardından, Mecidiyeköy'den çıkın ve Üsküdar'a gidin (ister köprüden yayan olarak, ister Beşiktaş'tan Kadıköy'e vapurla - ha, küpe olması için söylüyorum, biz Beşiktaş iskelesini kurtarmadan evvel köprüden yayan geçemiyoruz, trafik yoğun oluyor, o yüzden çakallıklar fayda etmez).
Üsküdar: Geldik oyunun en belalı semtine. Soldaki kapıdan içeri girmeden önce isterseniz turlayın şehri; bir çocuğa takke giydirilmesini önlerseniz, misafirperverliğin zirve yaptığı yere ulaşırsınız; aman azizim, o ne ikramdır; onlarca Çembersakal ve Fanatik adeta kapınızda köle oluyor. Güzelce ağırlandıktan sonra, eğer sağ kalmışsanız, daha beter kaşınıp şehrin en sol ucundaki kapıdan girip, merdivenlerden inip, bayındır oluyoruz (terlik +2, cetvel, vs.). Sonra, hoop şehrin girişinin yanındaki kapıya geri gidiyoruz ve Napolitenler ve Fanatikler el öpmeye geliyorlar. Bu hadiseden sonra içeri girer girmez soldaki gizli kapıya gitmezseniz, cennetin kapıları ayaklarınıza seriliyor, söylemedi demeyin. Neyse, kapının ardında, Sıtkı ve kanalizasyon var (aslında ikisi birbirine epey benzer kavramlar). Madalyonu bulma görevi için maceraya atılacağız ve bundan sonra Üsküdar'a hep kanalizasyondan girip çıkacağız ki, semtte bizi bekleyen nice güzel sürprizden mahrum kalalım. Kanalizasyonda macera aramayın, dümdüz gidin, elbet Fare-Yarasa-Örümcek göreceksiniz, ama gizli kapılar ardında Yobazlar gibi çok ulvi şahıslar olabilir, ziyarete gitmek adetten olsa da bulaşmayın. Neyse, semtten çıkın ve Beyoğlu'na gidin.
Beyoğlu: Açıklığın solunda Yimmekçi var, ama açıklığın bittiği yerin ilerisinde de bize hoşgeldin diyebilmek için birbirini kesen Lavuk-Maganda ordusu var. Lavuklar adam olur gibi olunca, sola gidin, sol yukarıda en dipte Silahçı var; yine o sıranın üzerinde azıcık dolanıp bidonu alın, sonra oranın aşağı sağındaki kapıdan girip benzini dökün, odanın en sağ uç köşesine gidip anahtarı alın, sonra hemen yanındaki kapıdan girin. Niye bunca katakulli var derseniz, benzini dökmeden aynısını deneyip görmenizi tavsiye ederim. Velhasıl, ilerledikçe sakın sağdaki kapılardan çıkmayın, kamp yapın içeride, ve sol ileri uçtaki odada Goşist İdris'e yardım etmeye ant için. İlk akıncılar kolay, Fanatikler ve Ogratenler var ve size saygıda kusur etmiyorlar; ikinci posta saldırıda ise Ograten ve Beşameller var, onlar da imza gününüze renk katmak için sabırsızlanıyor. Cümbüş bitince (yanınızda Lavuklar olmasa hayyyatttta kazanamazdınız tabi), Goşist İdris'e geri gidip lavukların kralından gelen harbi jesti (tüftüf +1) seve seve kabul edin. Oradan çıkıp sağa dönünce, Çiçek Pasajı’ndaki ilk sol kapıdan Gubarak Necati'nin Beyazıt'a takıldığını ve madalyonun onda olduğunu öğrenin. Çıkın gidin bu günah yuvasından.
Beyazıt: Yapılacak tek şey, geneleve gidip Rumen bacımızdan Necati'nin Ortaköy'e dadandığını öğrenmek.
Ortaköy: Entel kafeler sizi şaşırtmasın, burası Magandaların yeri. Etrafta öyle görmeye değer pek bir şey yok, bu aşikar. Arada bir tek meyhane hayaletleri var, o da önemsiz. Tıpkı Mecidiyeköy’ün izbelerindeki falcı kadın gibi ruh hastası İstanbullular işte. Azıcık dolaşıp magandaların reisi Nihilist Haydar'ı bulun, saçma sapan görev için oranın hemen sağındaki kafeden kızı bulun, babası olacak o Haydar'a geri götürün, Haydar yolunuza taş koyunca da şehrin diğer ucundaki caf-etheryadan gizli kapıyı bulup cânım kuşları katledin, tüylerini Haydar'a tıkayın, kızla evlenin. Haydar'ın karargahından çıkmadan size bir maganda diyecek ki, Necati tee Sarıyer'de...
Sarıyer: Öfff! Burası güzeldi bir zamanlar... Ezcümle, otel falan var rahatça kamp yapmalık; İlk girişte solda Silahçı var, otelin ilerisinde sağda tırsakların şahı Magandalar’ın kıraathanesi var, onlardan vaadi alın, sonra semtteki bilumum kapıdan tek tek geçerek (girişin eeen solunda kalan hariç) şehri kılerik, M.Yuzır ve Fanatik çöplüğü yapın. Sonra o girmemenizi salık verdiğim kapıya gidin, Lordların en Soth'u sizi tehdit etsin, gidin şehrin en sol ucundan dama çıkıp pabucu alın (gülmeyin), sonra Soth'a götürün ve ihaneti tadın! Az evvel soyunu kuruttuğunuz üç yaratığın son fertlerini de kendinize aşık edin ve kanalizasyona dalın. Düz ve sağa ilerleyin, kaybolursanız usanmayın ve korkmayın, Fareler falan var sadece. Neyse, diğerlerinden farklı bir bölgeye girince, Gubarak'ın (Necati) merkezine ulaşıyorsunuz. Ahlaksız teklifine hayır diyerek, Hırgızların tarifsiz şükranlarını kabul ediyor ve madalyonu alıyorsunuz (iyi bir dövüştü). Magandaların kıraathanesine dönün ki, verdikleri sözü tutsunlar. Sonra, semtten çıkıyor vee Üsküdar'a gidiyorsunuz.
Üsküdar: Kanalizasyondan geçip Sıtkı'ya gidin ve madalyonu tamamlayın. Sonra yine çıkın kanalizasyon aracılığıyla semtten. Sırada ormanlar var.
Ümraniye: Bir beton parçasına rast gelene kadar gidin, madalyonu rüşvet verip binaya girin, amcanın sözünü kesin. Sağdaki dürüstlük testi için cetveli yerine koymanız kafi, soldaki dayak (pardon, dövüş) testi için önce Lale Savaşçıları, sonra da Afakanlar size koşulsuz biat ediyorlar. En ilerideki kapıda ise bir ileri gidip sonra bir de geri gittiniz mi zekanızı deha kıvamına getiriyorsunuz. Dövüş testine ait odada kamp yapıp koruyucu ne biliyorsak kuşanıyoruz (vecize vs.), sonra zeka testinin ucundaki kapıdan yukarı çıkıp Cevdet'le merhabalaşıyoruz. Meğer tek ziyaretçi biz değilmişiz; nice Kelp ve Napoliten, anaokuluna kaydolmadan evvel hepimizden icazet almaya gelmişler Sıtkı abilerinin ellerinden tutarak. Alınlarından öpünce, kamp yapamamanın ne kadar çirkin olduğunu göre göre, testlerin olduğu yere dönüyoruz, ama bir de bakıyoruz ki, hıçkıra hıçkıra kollarımıza atılmak isteyen Kelp sevdiceklerimiz, kalmamız için ısrar ediyor. İşi inada bindirmelerine aldırmayabilirsek, hemen dövüş testinde kamp yapıp, korumalar kuşanıp binadan çıkıyoruz. Ama hayranlarımız bizi burada da buluyor! Onlarla da fotoğraf çektirip, Celal'in güvenli omuzlarında Kız Kulesi'ne düşüyoruz.
Kız Kulesi: Merdivenden çıkıp kadını kurtarın, meraklanmayın savaş mavaş olmayacak, sonra kayıkhaneye inip iyiliklerinizin mükafatını alın ve Üsküdar'a geçin.
Üsküdar: Oyalanmadan, dibinizdeki Kayıkhaneye girip Eminönü'ne geçin.
Eminönü: Sıvama kısmına gelmiş bulunuyoruz. Öncelikle Vesile'ye gidin, baktınız ki kayıp, hemen her şeyleri kuşana kuşana Topkapı Sarayı'na (Camii'nin ilerisi) geçin. Sarayda basamak basamak üç kat ineceğiz. Farelerle ve Yarasalarla cebelleşeceğiz. Kan izlerini takip ede ede yolunuzu bulun (görüntü yok ama görünce altta yazı çıkıyor). Mahzenlerin dibinde can çekişiyor Vesile. Vasiyeti üzerine bir kat yukarıda Kılıçartıbeş'i ediniyoruz, nasıl mı; hemen yakınlardaki bir odada denk geleceğimiz gizli kapıyı bularak. Sonra son muradı için Vesile'ye dönüyoruz. Seviniyor fakir. Sonra ana girişe geçip, çatıya çıkıyoruz. Dolana dolana Sıtkı'yı buluyor ve rendelemede gelinen son noktayı öğretiyoruz kendisine. Ardından sarayın bahçesine gerisin geri dönüyoruz veee... Belediyenin bizi otobüse muhtaç bırakmasına sebep oluyoruz (son Belediye Dragonu Celal, 'ya ben ya kılıç!' diyor ve son şakasını yapıyor bizlere). Geriye, son çare, Fatih'e gitmek kalıyor.
Fatih: Bu noktadan evvel semte girilemiyor, aklınızda olsun. İsterseniz arada Beyazıt'a uğrayıp son kez donatabilirsiniz karakterlerinizi; ama nihai durak burası. Karafatmaları okşadıktan sonra, kılık değiştirip şehri geziyor ve sağ alt köşedeki odada Silicon Baba ile rastlaşıyoruz. İki el okey atmamızın ardından, Baba'dan tüftüf +4'ü alıp, koruyucu ve gaza getirici duaları da kuşanıp fırlıyoruz çatışmaya: ilk dalgada Beşamel’den Napoliten’e bir öbek yobazın yanağından makas alıyoruz; ardından Lale Savaşçıları imdadınıza yetişiyor ve Kahramankapı Savaşlarının ikinci ve en baba dalgasına giriyoruz; yani onlarca Kelp, Napoliten ve Bolonez'in hamurunu yoğuruyoruz. Napoliten bu üçlünün en zayıf kanadı, varın gerisini siz düşünün. Çok şükür ki, Lale Savaşçıları sayesinde Çanakkale geçilmiyor. Toparlandıktan sonra, sağ ortadaki aralıktan ilerleyip Cehalet'i kovalıyoruz. İniyoruz aşağılara; ilk sağ kapıda şirin bir Bolonez ve Napoliten ordusu 'hani bana, hani bana!' diye sizi hilale alıyorlar. Sonraki sağ kapılardan birinde çötek +2 var. En dibe kadar kovalarsak, ta-taa! Alın size Şeyh Cehalet! Korkmayın, sizinle sadece arkadaş olmak istiyor; ama ayarı kaçırırsa akraba olmanız işten değil. Uzun mesafeden menzilli silahlarınıza davranın, yakından ise iki el girişin kılıçla, ve 'Ben anlamam' gibi vecizeler zaten var olsun evvelden; zor da olsa başarabilirsiniz. Daha doğrusu, tüftüfçünüz ne kadar seri saydırırsa, o kadar az zaiyatla (ben hiçbir karakterim bayılmadan bitirdim mesela) kurtulursunuz. Neyse, oyun bitiyor, ara video giriyor ve kaydedip çıkıyorsunuz.
Keşkeeeeeeeee ikinci bölümü, yani Feza Savaşçıları çıksa bir gün. Muazzam bir senaryom var, her şey hazır, ama oyun programı yazamıyorum bu aralar (!), o yüzden beklemede...
Gitmeden birkaç ipucu ve tavsiye:
-
Kuşlar, Afakanlar, Büyük-Küçük Örümcekler, Balgamlar, Fareler, Yarasalar, Ayılar, Faytırlar, Kılerikler, M.Yuzırlar, Köpekler üzerinde deneyeceğiniz vecizelerin size hiçbir faydası olmaz, boşuna zaman harcamayın; çünkü bu yaratıklar efsundan etkilenmiyor (bunu rakip Çembersakallara da anlatabilen olursa sevinirim, çok cahiller zira).
-
Kamp yapmadan savaşa girmeyin. Koruyucu veya gaza getirici vecizeleri savaştan evvel karakter ekranından dağarcığa tıklayarak ilgili kişilere iliştirin ve savaşa 1-0 önde başlayın.
-
Afakanlar yüzünden rahat bir kamp yüzü göremeyeceksiniz, hazır olun.
-
İlk incelemede bahsetmeyi ihmal ettiğim bir karakter tipi var: Dellenmiş Bahçıvanlar. Tek bir sefer karşınıza çıkıyorlar (Mecidiyeköy Top Sahası), 3 kişiler, hepsinde baçemak var, küfür dağarcıkları yok, ama küfrederseniz etki edebilir, Kuş falan değiller neticede. Bunlar, oyun başı için güzel bir ısınma; bizim dost bahçıvandan aldığımız baçemakla da kendilerine birbirinden güzel birer gelin başı yapabiliriz. Dayanıklılıkları fazla, güçleri eh, isabet oranları düşük, hantal, aptal tipler.
-
Bir semtteki Silahçı ve Gerekli Şeylerin ürünlerini beğenmezseniz, semtten çıkıp tekrar girin. Her seferinde çeşitler değişiyor. Yimmekçi ve Beyazıt’taki Küfürbazlar Derneği için de aynı şey geçerli; fakat Yimmekçi’nin fiyatını ve Küfürbazların size sunduğu küfürleri değiştirmek için şehri terketmeye gerek yok, hayır diyip çıkmanız yeterli, kapıdan her yeni girişinizde yeni teklifler alacaksınız. Ha, bir sıkıntı şu: Küfürbazlar önce parayı alıyor, küfrü sonradan öğretiyorlar, o yüzden ilk evet’ten sonra küfürleri beğenmeyip istemiyorum deseniz bile, para cepten gitmiş oluyor; siz siz olun iyi kötü bişey öğrenin küfürleri beğenmeseniz de. Çünkü dediğim gibi, bir sonraki gelişinizde nasılsa küfür listesi değişecek (yaptığımı yapın: KVD’ye girmeden evvel oyunu kaydedin, küfrü beğenmezseniz, küfredip oyundan çıkın, tekrar oyunu yükleyin, belki bu sefer menü iştah açar).
Yazarın diğer eserleri:
İLETİŞİM İÇİN:
-
Vecize: sizi koruyucu veya rakibi zayıflatıcı kelimeler; Küfür: hasar verici, kırıcı sözler.
-
“bana mı dedin?” isimli vecizeyi biraz anlatmak icap eder. Bu vecizeyi savaştan evvel kuşanıyoruz, savaşta biri size küfrederse, ‘Bana mı dedin?’ diye üsteliyoruz ve başka şeyler oluyor: Kelp, Napoliten ve Bolonez seviyesindeki rakiplerden evvel, karşınızdakilerin zeka ve diğer küfre dayanıklılık rakamları düşük olacağı için, evvelden kuşandığınız ‘Bana mı dedin?’ lafı, ‘Yok abicim, ne haddimize’ karşılığını alıyor ve küfrü eden zevat, ettiği küfrün hasarını gerisin geri yiyor, biz de el değmemiş bir gül olmayı sürdürüyoruz. Ama Napoliten ve üzeri yaratıklar, sizin vecize kuşanmış karakteriniz vecize konusunda bir âzâm değilse, ‘Bana mı dedin?’ cevabınızın üzerine, ‘Sana dedim, n’olcek?’ diyerek normalde vereceklerinden de fazla bir hasarı veriyorlar size. (Spell check olayı gibi). O yüzden bu vecize sadece belli bir yere kadar iş görür. ‘Ben anlamam’ vecizesinde durum biraz farklıdır; burada, yine evvelden kuşanırız, ve bayılıncaya veya kamp yapıncaya veya epey dolaşıp etkisini geçirinceye kadar, gireceğimiz savaşlarda, karakterimize edilen hiçbir küfür yerini bulmayacak, karakterimiz hiç oralı olmayacaktır. Bu, en baba düşman (Şeyh Cehalet) karşısında da böyledir. Dolayısıyla, netice garantidir.
-
Oyun boyunca size birşeyler soranlara vereceğiniz hemen her olumsuz cevap, size dayak olarak dönecektir. Unutmayın.
-
Küfürler bakımından, tıpkı diğer frp’lerde olduğu gibi, küfrün seviyesinden ziyade, küfrü eden kâfirin damak ve küfürbazlık seviyesi önemlidir. Örnek olarak, damağı 80, zekası ortalama biri ‘lale’ küfrünü ederse, (rakibi hep Lavuk kabul edelim misal) 2-3 birim hasar verecektir. Ama damağı 1,040, zekası tavan, deneyimli biriyse, ettiği ‘lale’ küfründen 5-12 birim hasar alınması mümkündür. Çünkü bu ikinci karakter hem rakibin direnişini daha kolay kırar hem de daha acımasızca hasar verir (Tavan hasarım: 20, “şerefsizler” ile, Fatih Savaşları’nda, Kelp’e, en baba Öğretmen küfürbazımla).
-
Mümkün olduğunca her karakterinizin canını (güç) en az 10’a yükseltin. İleriki savaşlarda fiziken veya küfren çok yıpranacaksınız.
-
Damak ve zekasını abad etmek istediğiniz karakterin zekasını 200+, damağını da 1.000+ yapın. Koruma vecizelerini felan kuşandıktan sonra, hasar verecek küfürleri de etmeye damağı kalsın.
-
“dokunmayın şabanıma” koruması, rakibin refleks vuruşlarında genellikle işe yaramaz. Refleks vuruş, tekrarlamak gerekirse, rakibin sizin yanınızdan (veya sizin, rakibin yanından) geçip giderken, veya yakından saldırırken, el değişmeden otomatikman savrulan (cevap niteliğindeki) vuruşları ifade eder. Burada çeviklik azami önemdedir. Unutmayın, bu vecize sizin zarar görmenizi engellemez, sadece gördünüz zarar kadarını, genellikle, rakibe de çektirir, bir nevi iade eder.
-
Bir çakallık: seri vuruşlarda, veya birkaç karakterin refleks olarak yaptığı vuruşlarda, ceremesini, sadece son vuruşu yapan çekecektir. Bilhassa Cehalet ile savaşırken aklınızda bulunsun.
-
Menzilli silah, elbette, reflekssel cevaplardan veya ‘dokunmayın şabanıma’dan etkilenmez. Düşmanın dibinde durup yine de menzilli şekilde saldırabilirsiniz, o zaman da etkilenmezsiniz reflekslerden.
-
Oyun her zaman yeni kaşiflere açıktır; ama Diablo gibi her seferinde her şey rastgele değişmez katiyen.
-
Bir çakallık: Mecidiyeköy’de, başlangıçta, Silicon Baba’dan önceki buu merdiven indiğiniz ve sofu üçlüsünü kaşağıladığınız kapının hemen yanında, semtten ikinci bir çıkış kapısı var (vauuv!). Böylelikle, Silicon Baba’yla hiç tanışmadan da oyunu bitirebilirsiniz, meraklanmayın, denedim, Fatih’te rastlaştığınızda sanki tanışmışsınız gibi davranıyor, değişen birşey olmuyor.
-
Benim favori ekibim: 4 Öğretmen yapmakta hiçbir sakınca yok aslında. Birine cetvel, birine tebeşir, birine kısa zopa/galvanometre, diğerine de kılıçartıbeş verilerek gayet güzel biter oyun. Bu biraz işin tek yönlü ve kolay hali tabi. Bana kalsa, 1 Öğretmen veya Memur, 1 Maganda veya Öğrenci, 1 Lavuk veya İrospa, 1 de Siliconian veya ekibin açıklarını kapatacak şekilde yaratılmış İnsan karakter ile gayet güzel biter. 4 Lavuk ile oyun biter ama çileniz bitmez. 4 Maganda da kolay iş değildir. 4 Memur varsa küfredebilmeye elveda deyin, 4 İrospa çok deli manyak bir şey olabilir, ama oyun teknik bir hata (Beyazıt’taki genelev sorunsalı) yüzünden bitmez. Kısaca; Öğretmen, hem saldırı hem kalkan şeklinde tank; Memur, tümden kalkan ve ayakta kalan son adam (last man standing) şeklinde, fiziksel her şeye (Öğretmene bile nazaran) dayanıklı, küfürde her iki yönden de (Öğretmene nazaran) zayıf yarı-tank; Lavuk, genelde menzilden giydiren ve küfren sırıtmayan, savunması zayıf, isabeti muamma keskin nişancı; Maganda, saldırıda iyi, savunması bilhassa küfürlerde çok zayıf, ama iyi de küfreden, sadece hücuma yarayan aygır; İnsan, denge timsali açık kapayıcı; Öğrenci, hızlı ve öfkeli saldıran, her bakımdan dayanıksız ama çok çevik bir vur-kaç ustası; İrospa, çok çevik, fiziken dayanıksız, küfren dayanıklı yüzsüz bir küfürbaz kraliçe; Siliconian ise, menzillide usta, geri kalanlar bakımından İnsan ırkıyla benzeşen ortalama (tüftüf olmasa gereksiz) bir ırktır. Ha bunlar sizin atacağınız zarlara göre değişir, beslenme alışkanlıklarıyla da gelişir tabi, ama zarlar yuvarlanınca bu ırklar için genelde böylesi tipler gelecektir. Irkına aykırı karakterler için çok şans ve uğraş gerekir (En güncel oyunumdaki ekip: 1 Öğrenci, 1 İrospa, 1 Maganda, 1 Lavuk. Cehalet’e kadar inanılmazdım, destan yazdım, ama içlerinde menzilli kullanan olmadığı için Cehalet’i geçemedim halen. Zor dostum, zor. Daha evvelinde tebeşiri uzman silah belleyen 1 Öğretmen’im, levrekçi 1 Memur'um (kılıcı buna verdim), 1 İrospa'm (övünüyorum - laleyi baba yadigârıymış gibi kullanıyordu), 1 Siliconian’ım (beylik tüftüfüyle) vardı, aşmıştım, Cehalet’i pek kolay geçmiştim – adamın canı 90-100 arası bu arada, aklınızda bulunsun).
-
Oyun boyunca, gerek senaryo icabı, gerekse ‘gel babana’ ve ‘allah sizi bildiği gibi yapsın’ gibi küfürler savurarak pek çok müttefik sahibi olacaksınız. Bu müttefiklerden Lale Savaşçıları hariç hiçbiri dişe dokunur değil, bize layık sayılmaz. Hep biz onlardan daha üstünüz. Ha, Kelpler, Yobazlar falan bunun istisnası. Yapılacak şey, herkesin de düşündüğü gibi, önce müttefiklerinizi piyade yapıp öne sürmek; biz de refleks vuruşlarına veya kaza kurşunlarına bulaşmadan kenardan kenardan dev katkılarımızı yaparız ve riske girmeden işi bağlarız. Süvari olun, piyade olmayın; elinizde artık sizden hiç hesabı sorulmayacak yeni piyonlar, karakterler var nasılsa.
-
Aranızda İpna ırkına dair bir şeyler keşfeden olursa, muhakkak kapı zilimi çaldırsın, kapatır ararım ben geri.
-
Bir elde, gerek küfürle gerekse fiziksel olarak zarar gören karakter (dost-düşman fark etmez), bir sonraki sırasında küfür edemez. Küfür etmek için, sonraki ikinci elin gelmesini beklemelidir, ve tabi bu ilk elde herhangi bir hasar almamalıdır. Cehalet başta olmak üzere hemen her düşmanla buna göre savaşın.
-
Şu küfürleri/vecizeleri almazlık etmeyin: “lale”, “ben anlamam”, “koşun lan koşuun”, “dokunmayın şabanıma”, “bi korsun bi de yer kor”, “allah sizi bildiği gibi yapsın”, “gel babana”, “sus, ağzına biber sürerim”, “sen bir ceviz ağacısın”/”uyu da büyü, hırbo”, “zıkkımın kökünü ye”, “de get”, “sena, öl”, “şerefsizler”, “lan hipinelaar”, “piştogli”. Yazdığım ilk üç küfür + “zıkkımın kökünü ye”/”de get”/”sena öl” + “gel babana” ile de oyun gayet rahat biter. Üzerine krema-çilek derseniz, “şerefsizler”, “bi korsun bi de yer kor” ve “önüm arkam sağım solum sobe” tavsiye ederim. İyi korunup bir de çevikliği tavan yaptırırsanız, “dokunmayın şabanıma”ya gerek kalmayabilir.
-
Şu “şerefsizler” küfrünün gazabını biraz daha açmak gerekir: küfrü eden ile muhatap arasındaki düz çizgide bulunan her fert, muhatap gibi, bu küfürden zarar görecektir. Pozisyonunuzu ona göre ayarlayın.
-
Eğer muazzam ince hesap peşindeyseniz, multi-class olanağı olmadığı için (karakterin ırk-sınıf değiştirmesi, yani hem öğretmen hem maganda oluvermesi falan) kendinizi küfre vurun, malzemelere para vermeyin:
-
Ekibi güçlendirecek vecizeler:
-
“aslan gibisin maaşallah”: vuruş olasılığını (isabet) ve vuruş gücünü (hasar) arttırır.
-
“allah nazardan saklasın”: hem fiziksel hem de vecizesel kurtulma payı artar.
-
“kalın kafalı”: yüzsüzlüğü arttırır, küfürler size daha az söker.
-
“takıl yaa boşver”: dostumuzda vuku bulmuş zayıflatıcı her tür vecizenin etkisini tümden kaldırır.
-
“iaaaarrghhh”: kişinin kulak zarını yırtar ki, çoğu küfrü duyamaz ve etkilenemez hale gelsin (‘ben anlamam’ gibi).
-
“bi korsun bi de yer kor”: bkz. İncelemenin birinci bölümü.
-
“dokunmayın şabanıma”: bkz. Bir üst satır.
-
-
Rakibi zayıflatıcı vecizeler:
-
“anten”: vuruş olasılığını, yani isabeti düşürür.
-
“kelle”: vuruşlardan kurtulma olasılığını, çevikliği düşürür, ahmak eder.
-
“hasta mısın oolum sen”: tüm istatistikleri aşağıya çeker.
-
“körolasıca”: kör eder, yani vuruş olasılığı, kurtulma payı, çeviklik gibi fiziksel her şey dibe vurur.
-
“böh”, “sen bir ceviz ağacısın”, “uyu da büyü, hırbo”, “allah belanızı versin”: rakibi bir şekilde tepki veremez hale getirir ki, ilk dokunuşta Hakk’ın rahmetine kavuşsun ve elinden hiiçbir şey gelemesin, artık savaşta hiç faal olamasın.
-
“gıpraşmayın”: muhataplar (dost-düşman ayırmadan) yerlerine mıhlanır ve ceviz ağacı, hırbo olur, taa ki, ölene veya bu vecizeyi ifraz eden karakter savaş dışı kalana dek.
-
“sena dur”: deminkinin aynısı, sadece tekili. Etkisi her bakımdan kalıcı olanı.
-
“sus, ağzına biber sürerim”: rakibin damağı sıfırlar. Bunun dost-düşman tanımayan çoğulu da, “susun laan”dır ve o, hayır cevabını kabul etmez. Hayır, Cehalet’e sökmez.
-
-
Her tür eleştiriye saygı duyarım... Bir sonraki adım olarak, oyunun kanlı canlı oynanışını kaydedip paylaşmak niyetindeyim, ama daha vakti var...
- Gevshek (13.03.2014)






























































































Birileri, 'paylaşmak' mı dedi demin?