Türk Telekom 2014-15 Sezonu İncelemesi
- thegevshek
- Dec 4, 2014
- 8 min read
TÜRK TELEKOM
Barış Ermiş - Ben McCauley - Bulut Altın - Cemal Nalga - Evren Büker - Joseph Devoe - Josh Carter - Michael Roll - Milovan Rakovic - Murat Göktaş - Mutlu Akpınar - Pertev Öngüner - Ümit Sonkol şeklinde bir ekiple geliniyor yeni sezona. Yıllardan beridir en istikrarlı ve iddialı ekiplerimizden olan Telekom, yine kaliteli bir ekip kurduğu halde bu seneye kabus gibi başlayınca, çareyi koç değişikliğine gitmekte buldu. Böylelikle Ertuğrul Erdoğan ile yollar ayrıldı, ve yerine, kulübün neredeyse kuruluşundan beridir (!) içerisinde yer alan ve yıllar boyu bu ekipte koçluk yapmış olan Ercüment Sunter ile anlaşıldı. Telekom ile özdeşleşen figürlerin başında gelen Sunter'in gelişi hemen etkisini gösterdi ve takım, Sunter'in ilk maçında, Furkan Aldemir'den yoksun kalan GS Liv Hospital'ı devirmeyi başardı. Evet, sahada gördüğümüz oyun pek çok bakımdan yanlıştı; fakat esas yanlışlık koçta mıydı, takımın hedeflerinde miydi, oyuncu ve sistem tercihinde miydi, yapılanmada mıydı, yoksa yönetimde miydi, orasını bekleyip göreceğiz.
Peki neydi bu dağılmışlığın sebebi? Esasen birden çok sebebi vardı. Bizce, sorunların başında yanlış yapılanmadan ziyade eksik yapılanma ve yanlış rol dağıtımı geliyor. Kadrodaki oyuncuların kolay kolay benimseyemeyeceği türde bir hücum ve savunma disiplini ve sistem benimsemeye çalışan Telekom, bu tercihten hep olumsuz neticeler aldı. Rolü yanlış dağıtılan veya netleştirilemeyen oyuncuların başında, büyük umutlarla transfer edilen Milovan Rakovic vardı, Galatasaray maçında bu sorunun çözülebilmesi için ilk adım atıldı ve Rakovic de beklentileri boşa çıkarmayan bir pota altı performansı (29s 7r 2a) sergiledi. Takımda iş yapabilecek kaç oyuncu var, orasını sistem belirler elbet; fakat herkes sustuğunda bile makine gibi tıkır tıkır iş görebilecek tek oyuncu olan Rakovic'in oyuna ısındırılması, hayati önem taşıyor. Peki Rakovic bir numaralı skor opsiyonu mu? Bir takımı bir oyuncunun üzerine kurmak için, o oyuncunun ille de hücumda veya savunmada ilk tercih olması gerekmediğine kimi müstesna ve yaratıcı örneklerde şahit olduk. Dolayısıyla, her pozisyonda Rakovic'e top inmese bile, ona her top verdiğinizde aynı olumlu etkiyi görebilirsiniz. Zira cephanesinde yok yok, ve biraz gayret ettiğinde, gözü dönmüş şekilde sayı üretebiliyor, ivmeleniyor ve durdurulamıyor (bu sözler bana biraz Karşıyaka'daki DJ Strawberry'i anımsatıyor, ama Rakovic ile ikisinin pozisyonlarının birbirleriyle hiç alakası yok tabi). "Kötü kullanılmak" veya "yeterince iyi değerlendirilmemek" sözlerine Barış Ermiş, Ümit Sonkol ve Evren Büker'den bahsederken yine değineceğiz. Çünkü bu takımın iskeleti, esasen geçen sene takımlarında oldukça kritik roller üstlenmiş ve bu görevlerin üstesinden gelerek altın çağına giriş yapmış isimler; fakat bunu yaptıklarına yapacaklarına pişman ediliyorlar.
Oyun kurucu pozisyonu, bu takımın niye eksik yapılandığının bir göstergesi. Görünüşte Evren Büker'e kısa forvet pozisyonunda geçen sene Tofaş'ta mükemmelleştirdiği rolünün tıpatıp aynısını vererek, Barış Ermiş'in rotasyondaki tek playmaker olmasını telafi edebileceklerini zannediyorlar. Fakat son maç hariç şu ana dek, topu hücumda hemen Barış'a teslim eden ve yerlerinden bile kıpırdamadan Barış'tan medet bekleyen bir güruh gördük sahada. Barış, (ziyan olan büyük kısmı ile birlikte) tüm yeteneklerine rağmen, sihirbaz değil. Ondan, Levent Topsakal veya Orhun Ene performansı veya liderliği beklemek, ondan tek başına takımı her pozisyonda sırtlamasını istemek, hem hata, hem zararlı, hem de gaddarlık olur. Geçen sene Gaziantep'teki kiralık süreci ve devamında boy gösterdiği Dünya Basketbol Şampiyonası sayesinde Banvit yıllarına dönüş yapan ve FB Ülker'de tuttuğu pası atan Barış, yaptığı onca isimsiz katkıya karşın istatistik kağıdında maç başına 10 sayı 5 asist üreten bir oyuncu görünümünde olabilir, fakat bu sistemde, hakikaten de sadece kuru kuruya 10 sayı 5 asist üretip başka bir etki yaratmayan bir oyuncuya dönüştürülüyor. "Ver topu Barış'a, bekle" mantığı, onu Nikos Galis veya Drazen Petrovic yerine koymak olur, ki netice de bu kapıya çıkıyor halihazırda. Top ve pas trafiğini olgunlaştıramayan bir hücum anlayışı ve bu anlayış yüzünden topun olmadığı alanda gerekli hareketleri ve cut'ları sergileyemeyip trafik lobutu misali çakılı bekleyen 4 takım arkadaşı ile, Barış hiçbir olumlu yönünü gösteremez. Çünkü, kritik anlarda sazı eline alabilse de, Barış, penetreleri ile her pozisyonda can yakacak kadar hızlı ve istikrarlı değil, ve şutuyla her an tehdit oluşturacak şekilde kullanılmadı yıllardan beridir. Bu yüzden de takım şu ana dek yüksek tempo oynamayan veya savunması nispeten zayıf olmayan rakiplere karşı sayı bulmakta çok çok zorlandı. Barış'ı ekonomik kullandığı halde koç Sunter de oldukça rahat edecektir. Dolayısıyla evvela, bu Barış'ın, gençler seviyesinde Avrupa'nın bir numaralı genç point guard'ı seçilen Barış ile aynı kişi olmadığını (ne yazık ki) kabul etmek gerekiyor ilkin. Onun dinlendirilmesi ya aktif dinlenme şeklinde gerçekleşiyor, ya da Bulut Altın, Joseph Devoe veya Michael Roll'dan birisi 1 numaraya çekiliyor. Ne var ki, bu isimlerden sadece Bulut'un oyun kurucu mayası var, ve o da istikrarı şu ana kadarki kariyerinde hiç koklayamadı. Şans verilmesinden ziyade, Barış örneğinde olduğu gibi, doğru rol verilip doğru değerlendirilmesi halinde Bulut'un da bir çıkış yakalayabilmesi mümkün. Fakat şu an böylesi bir göreve hazır değil, orası kesin.
Bu vesileyle skorer guard'lara geçelim. Devoe ve Roll, aslen 2 numaranın insanları. Devoe, combo guard bile sayılamayacak kadar fundamentali aşağıda kalan ve sadece belli başlı (ve kısıtlı sayıdaki) işi ortalama bir istikrarla ifa eden türden bir bench gücü. Üçlük yüzdesinin yüksekliği, hiçbir hücumda 1. skor opsiyonu olmaması ve sadece boş şutları kullanmasının bir eseri. Dolayısıyla, bileğine her daim güvenilecek bir isim değil, ayrıca bir kısaya göre çok kötü serbest atış kullanıyor. Bu sene ligimize akın eden Kanada ekolünün yansıması olduğu aşikar. Geçen sene Badalona'da üstlendiği rol, onun her adımı önceden belli ve ezber edilmiş bir sistemde oynatılması sayesinde bir anlam ifade ediyordu, ve (başta asist katkısı olmak üzere) bu sene bu rolün ve Devoe'nun genel verimliliğinin hazin bir şekilde düşmesinin sebebi de buradaki sistemin dağınıklığı. Devoe'yu (ve hatta Roll'u) Konyaspor'daki De Vries ile veya Uşak'taki Justin Carter ile benzeştirmek veya karıştırmak, büyük yanlış olur. Kapasitesi iyice kısıtlı olan Devoe'ya nazaran Roll, bilhassa savunmada, bir parça daha fazla şey vaat ediyor. Bornova tecrübesinden sonra Zaragoza ve Antwerp ile oyununu kıvama getiren Roll, özellikle penetre, orta mesafe şutu ve penetre üzerinden şut kullanması için bu takımda yer alıyor. Onun da görece kötü bir serbest atış yüzdesi olması üzücü. Savunmada ayakları Devoe'dan çabuk olduğu halde Devoe daha görev adamı gömlekli ve kaliteli bir savunmacı olduğu için, Roll'ün kolayca faul problemine girmesine şaşırmamak lazım. Yaptığı nice hücum faul de kimi zaman dengesizleşen oyun yapısını kanıtlıyor. Esasen buradaki en akil tercihlerden biri, Evren Büker'i 2 numaraya çekip bu iki ismi bench'e yollamak olurdu, fakat Evren geçen sene Tofaş'ta 3 numara olarak çok iyi iş çıkardığı için, burada da öncelikle 3 numarada değerlendiriliyor. Genç Pertev'in ise fazla şans bulmasını beklememek lazım. Oyununda ön plana çıkan bir taraf yok, ve yaptığı her işi vasat düzeyde yapıyor. Bu rotasyondan ekmek yemesi kolay olmayacaktır.
3 numarada, Evren Büker, Mutlu Akpınar ve Josh Carter bulunuyor. Bu isimlerin her birisi fark yaratacak cinsten; fakat 3 numaradan başka bir pozisyonda rahatlıkla aynı verimi bir tek Carter verebileceği için (ve de 2 numara zaten şişkin olduğu için) bu üç ismin aynı anda sahada olması imkansız hale geliyor. Takımın en olumlu katkı yapacak 3 isminden 2'sinin kısa forvet olması, (Evren ve Carter) bu mevkiin derinliğini arttırıyor elbette, ama yetmez. Çünkü sağlıklı bir hücum ve savunma kurgusu için, hem Carter'ın hem de Evren'in sahada olması şart. Carter, bir süper skorer olmasa dahi, çok keskin, emin elli bir şutör; ayrıca sorumluluk almaktan da kaçınmıyor (Siena ve St. Petersburg yıllarında olduğu gibi; ayrıca burada bu konuda çok rakibi de yok). Hücumun son noktası ve savunmadaki direncin baş adamı, kuşkusuz Carter. Gelgelelim, Scottie Pippen usulü point-forward oynayabilen çok yönlü Evren'in de yeteneği, zekası, oyun görüşü, pasörlüğü ve tecrübesi, onu bu ekibin Emir Preldzic'i yapıyor (tıpkı geçen yıl Tofaş'ta olduğu gibi). Asist katkısını Evren'den, şut, müdafaa ve sayı katkısını da Carter'dan bulacaklar. Mutlu ise, bu kalabalık rotasyonda süre bulamayarak, geçen sene Gaziantep'te silkinip kendine gelmenin cezasını çekecek resmen. Oysa ortalama bir ekibin benchten gelecek yerli bir kısa forvetten beklediği sayı, dinamizm, enerji, kararlılık ve savunma katkısını layıkıyla yapabilecek durumda Mutlu. Yeni koçun rol dağıtımı esnasında onun da güzel bir sene geçirip geçiremeyeceği belli olacak.
Uzun forvet, Karşıyaka ve Aliağa'da yakaladığı çıkışı geçen sene Telekom'a taşıyamayan Ümit Sonkol, Ben McCauley, Murat Göktaş ve hem 4 hem de 5 numara oynayabilen Milovan Rakovic'ten müteşekkil. Oyunun sadece hücum yönünde bir anlam ifade eden ve hem iç hem de dış şutuyla tehlike arz eden McCauley, bu özelliklerinin dışında gerek pota altında, gerek savunmada gerekse de takım oyununda fazla bir şey vaat edememesi sebebiyle kimi zaman kadroda tercih bile edilmeyebiliyor. Sakatlığa yatkın doğası ve bir beyaz uzun için bile yüz karası sayılabilecek kadar kötü bir ribauntçu ve savunmacı olması da bu duruma tuz biber ekiyor. Müdafaayı dışarı çekerek takım arkadaşlarına daha fazla alan açtığı ve hem orta mesafeden hem de 3 sayı çizgisi gerisinden bir tehdit unsuru olduğu bir gerçek; fakat onun faydalı olmasının yolu, taşların tamamen yerine oturduğu ve dört dörtlük bir top paylaşımı ve takım oyununun oynandığı bir sisteme sahip olmaktan geçiyor. Ümit'e gelirsek; Telekom'da o'na iki senedir yazık edildiği bir gerçek. En faydalı ve iyi niyetli yerli oyuncularımızın başında gelen Ümit, gününde oldukça, ekstra katkılar yapabilecek bench oyuncularının başında geliyor ve bilhassa savunmada ve ribauntlarda güven veriyor. Hem 2 sayı hem de 3 sayı tehdidini o da arz ediyor; ayrıca 25 yaşından sonra mental ve fundamental olarak da beklenmeyecek şekilde gelişti ve sahada hep akıllı tercihler yapan, olgun bir oyuncu haline geldi. Bunun ödülünü alacağı yerde, hem milli takım radarına giremiyor, hem de takımındaki rolü kıymet kaybediyor. Çok temiz bir sertlik, şutörlük, blok, ribaunt, savunmacılık ve ruhani liderlik potansiyeli var oysa ki. Eğer Rakovic 4 numaraya kalıcı olarak monte edilmezse, McCauley'in takımdan ayrılması, veya en azından sürelerinin giderek azalması söz konusu olacağı için, Ümit'e de epey şans verilecektir, diye umuyoruz. O bile böylesi kötü kullanılırken, yıllarını Telekom'a vermiş Murat Göktaş'ın parıldayacağını zannetmemek lazım. Murat, 3 numara bu kadar kalabalıkken ve Rakovic 4 numara da oynuyorken, iyice bench'e gömülecektir ve Telekom, olası bir dış şut ve boyalı alan tehdidini daha yitirecektir.
Gelelim, boyalı alanın hakiki sahiplerine. Pivotlar, Cemal Nalga ve Milovan Rakovic. McCauley'in performansından sonra bu iki ismin 4-5 numarada yan yana oynatılması gündeme geldi ve bu tercihin çok daha olumlu meyveler verdiği görüldü. Bu durumun devamı halinde Ümit'e daha çok süre verilecektir, ama tek olumlu nokta bu değil tabi ki. Takımdaki 2. senesine giren Cemal, son yıllarda istikrarını ve boyalı alandaki etkisini arttırdı. Halen daha hücumda ilk tercih veya yed-i emin olacak düzeye gelemese de, Akdeniz Oyunları'ndan bu yana, pota altında hook, turnike ve post oyunları sayesinde her takımın kadrosunda görmek isteyeceği bir yerli pivot konumuna yükseldi. Bunda Beşiktaş'ta geçirdiği senenin etkisi de büyük. Savunmada henüz benzer takımların pivotları kadar güven vermiyor, ayrıca serbest atışları halen daha facia durumda; fakat artık şut, zamanlama ve pas tercihlerini çok daha doğru yapmaya başladığı için, sahada kalması hiçbir yönden rahatsızlık vermiyor. Sertlik ve ribaunt seviyesi artık daha bir iç açıcı. Kısacası, yerli rotasyonu bakımından bu takım için Cemal bulunmaz nimet (Ermal'den ve Sertaç Şanlı'dan sonra şu an ligimizdeki en iyi yerli pivot olduğunu söyleyebiliriz Cemal'in). Zalgris çıkışlı ve Bilbao Basket ile Lyubertsy'nin de rahle-i tedrisatından geçen Rakovic, yukarıda değindiğimiz gibi, doğru kullanılması halinde hiçbir vakit oyundan düşmeyecek ve ekibin hücumdaki belkemiği olacak kadar kaliteli bir bitirici. Savunma yönünde ise aynı hırsı, mücadeleyi ve beceriyi sergileyemiyor; ki bu durum koç değişikliği sonrası bir nebze değişecektir (çünkü yardım savunması, Rakovic'in açıklarını kapatmaya namzettir). Galatasaray maçında, asıl Rakovic'i görmeye başladık. Sırtı dönük oyun, ribaunt takipçiliği, turnikeler ve boyalı alandaki etkinliği ve oyun zekası, sadece ve sadece, şimdiye kadarki gibi dağınık ve rolleri belirsiz bir sistemde düşüşe geçerdi; bu yüzden koç değişikliği sonrası asıl çıkışı Rakovic'te göreceğiz. Ercüment Hoca'nın rakibi ve zayıf yönlerini analiz etme başarısı zaten hepimizin malumu; Rakovic de, hele bir de 4 numarada yer alıp ayak çabukluğunu, hızını ve geniş alandaki hareketliliğini kullanabilirken, pota altı müdafaası zayıf olan rakiplerin karabasanı haline gelecektir.
Henüz bir sistem yokken bile, nokta atışı sayılan bu oyunculardan (Devoe, Roll, McCauley, Rakovic) sistem dışı katkı vermelerini ve çökmemelerini beklemek, akıl kârı değildi. McCauley Donetsk'teki halini burada sürdürebilse bile en baştan yanlış bir transfer sayılır, dolayısıyla yeni bir yapı, sistem ve kimlik ile yeni bir disiplin yerleştirecek olan koç Sunter, Telekom'u şu ana kadarki halinden bambaşka bir görünüme kavuşturacaktır. Orta sıralara tırmanabilirler mi, kadro değişir mi, takviye yapılır mı, maya tutar mı, Avrupa'da tutunabilirler mi, onu bekleyip görmekten başka çaremiz yok, çünkü şu an tüm bulutlar sisler ardında. Yine de, ilk ve son sorunun cevabı, büyük olasılıkla olumsuz olacaktır. Bu sene, Telekom için beklentilerin gerisinde kalma senesi olacak gibi görünüyor. Fakat koç değişikliğinin tetiklediği nice sürpriz sayesinde, Telekom, tıpkı Trabzonspor ve Tofaş gibi, her zaman bahisçilerin korkulu rüyası ve seyretmeye değer bir takım olacaktır bu yıl. Peki esas olumlu nokta ne? Telekom'un, (oyuncularından doğru faydalanamasa bile) şu ana kadar ligde yerlilere açık ara en çok süre veren takım olması...
TBL için ilk beş: Barış - Carter - Evren - Rakovic - Cemal.
Avrupa için ilk beş: Barış - Roll - Carter - Ümit - Rakovic.
İdeal beş: Barış - Carter - Evren - Ümit/Rakovic - Rakovic/Cemal.
İlk kez bir ekibimizin ideal beşlerini yazarken bu kadar çok yerli isimi yazabilmek çok sevindirici; fakat gerçek, korkarız ki, çok daha acımasız ve hazin olacak; süre bulsa bile rolleri iyi dağıtılmayan Evren, Ümit ve Barış'ın kıymetleri bilinmeyecek, koç Ercüment Sunter gerekli dokunuşu onlara kıymadan yapmazsa, sistem kurbanı olacaklar...
(4 Aralık 2014)
Comments