Trabzonspor Medical Park 2014-15 Sezonu İncelemesi
- thegevshek
- Nov 30, 2014
- 9 min read
TRABZONSPOR MEDICAL PARK
Tutku Açık - Yunus Akçay - Alper Saruhan - Mustafa Baştürk - DeMarguis Bost* - Dwight Hardy - Andrija Stipanovic - Can Korkmaz - Caner Şentürk - Gani Lawal - Hasan Yiğit Seçkin - Novica Velickovic - Nusret Yıldırım - Sean Marshall şeklinde bir ekiple geliniyor yeni sezona. Sezon başındaki yanlış yapılanmanın ve takımın 1. oyun kurucusu Tutku'nun kronik sakatlığı sebebiyle tekrardan ameliyat masasına yatıp sezonu kapatacak olmasının faturası önce Jerome Randle'a (ki daha sonra Eskişehir Basket ile sözleşme imzaladı), daha sonra da koç Hakan Demir'e çıktı. Trabzonspor, hiçbir koçunu 1 seneden fazla istihdam edememesiyle (hatta neredeyse her yarıyılda bir hoca değiştirmesiyle) meşhur hale geldi ve üzerlerine yapışan bu istikrarsızlık istatistiğini atmak adına takımın başına önce Rus Milli Takımı koçu meşhur emekli basketbolcu Evgeniy Pashutin getirilmek istendi, fakat Pashutin'in Rusya ile devam etme kararı sonrasında bu görev, yine eski bir basketbolcu olan Nenad Markovic ile anlaşıldı. Pashutin'in takıma katacakları ile Markovic'in katacakları arasında ne tarz bir fark olur, orasını bekleyip göreceğiz. Lakin bu dalgalanmaların yanı sıra, başka olumsuzluklar sebebiyle de takımın başı epey ağrıyor; Kasım ayının ilk haftalarında, eski basketbolcusu Alper Özcan'ın alacaklarını ödemediği gerekçesiyle TBF, Trabzonspor'a transfer yasağı getirdi ve yeni koçu Markovic'in de elini ayağını bağlamış oldu (bu vesileyle, Alper Özcan'ı da cesur hukukî hamlesinden ötürü kutlamayı bir hukukçu olarak borç bilirim).
Ligin şu ana dek en az galibiyet alan 3 takımından biri olan Trabzonspor (diğerleri de Türk Telekom ve Eskişehir Basket), 2. galibiyetini, Markovic ile çıktığı ilk maçta Tofaş'ı farklı devirerek elde etti. Bu yeni hava, takımın tempolu fakat halen daha sistemsiz ve dağınık oynadığı gerçeğini gölgelemeye yetmiyor elbette, fakat en azından takımın bu kadar da vasat olmadığı intibasını yaratmak da önemliydi. Hem Eurochallenge'da hem de ligde mücadele eden Trabzonspor, ligdeki başarısızlığının hıncını şu ana dek Eurochallenge'daki rakiplerinden çıkarmayı başardı. İlginç bir tezat. Hele ki takımın en skorer oyuncusu Randle elden çıkartıldıktan ve hücum biraz daha diğer oyunculara dağıtıldıktan sonra. Bu son cümlemizin tek olumsuz yanı, takımın takım hücumu konusunda oldukça geri kalması. Bireysel hücum silahı olan Stipanovic, Marshall, Hardy ve Velickovic'i doğru yerde buluşturup bu oyuncuların her pozisyonda 'kafalarına göre' hücum etmesi, yani inisiyatifin koçta değil, koçun çizdiği oyunda da değil, oyuncularda olması, takımın ana hücum sistemi ve ilkesi haline gelmiş durumda. Slav ekolünden gelen koç Markovic ile muhakkak bu husus bir nebze de olsa değişecektir. Takım olamamak, kimyayı tutturamamak, hele bir de oyunun hep tek yönünde güçlü (Velickovic gibi) isimlere bol bol süre vermek, takımın her maç bambaşka bir macera yaşamasına sebep oluyor. Özellikle Velickovic ve Lawal'ın oyuna ısınamadıkları maçlarda inatla şut kullanıp pota dövmesi, hücumun epey sekteye uğramasında başat etken.
Paslaşmayı seven, hatta bencilce hareket etmemeye ikna olduktan sonra takıma ekstra asist katkısı yapan pek çok isim var rotasyonda; en başta da, atmaktan çok attırmayı seven yeni transfer Bost, oyunun sadece hücum kısmını seven Velickovic ve takımın belkemiği Marshall geliyor. Hardy'nin de benzer bir pas yatkınlığı mevcut. Fakat, takımın asist üzerinden sayıya gidip gitmeyeceğine ilişkin bir oyun istikrarı veya planı olmadığı gibi, 3 pastan fazlasını dolaştırma ve 24 saniyenin tamamını kullanma, yani set hücumu anlayışı da bulunmuyor şu ana kadar bu ekipte. İyi bir savunma yaptıkları bir pozisyondan sonra hücumları normalden bir basamak yukarı çıkmıyor, oysa böylesi bir takımda ve böylesi patlayıcı oyuncularla bu hususun genelde tam tersini görürüz. Sözün özü, içinde bulundukları engeli ve çelişki yumağını aşmadan, Trabzon'a hiçbir kulvarda rahat nefes yok. Başlamaları gereken yer de, hücumda ve savunmada lider oyuncuları belirlemek ve belkemiği teşkil eden oyunculara gerekli rolü vermek olmalı.
Oyun kurucularla başlayalım. Tutku Açık, ligimizin en değerli yerli oyun kurucularının başında geliyor fakat müzmin sakatlığı onun yine verimini sahaya yansıtmasına engel olacak. Tutku'nun ve pick&roll'larının yokluğunu Randle dolduramayacağı için, bu sakatlık haberinin üzerine oyun kurucu tercihi, takımı oynatacak bir oyuncudan, Bost'tan yana kullanıldı ve Randle takımdan gönderildi. Bu hadise bile bize Tutku'nun ne kadar önemli bir oyun kurucu olduğunu ispatlıyor aslında. 25 yaşındaki Bost, sahanın her iki yanında da aynı azimle ve verimlilikle oynayabilen ve kısıtlı kapasitesini faydalı, akil oyunuyla telafi eden bir oyuncu. Genel olarak, hücumda bitirici olmaktansa asist yapan, oyun kuran ve gerekirse ceza şutlarını kesen birisi olmayı yeğleyen Bost'un bu fedakâr ve paylaşımcı yapısı, tıpkı Tutku'da olduğu gibi, takımı bir basamak yukarı taşıyor. Üst düzey bir oyun kurucu olmasa dahi Bost'un oyunun temelini çok yönlü ve doğru oynaması ve ribauntlardaki ve savunmadaki katkısı daha şimdiden takdire şayan. Onun yedeği, Yunus Akçay, Can Korkmaz ve genç Mustafa Baştürk. Mustafa, henüz 18 yaşında ve basketbolu epey ham. Yunus ise, fırsat ve sorumluluk verildiğinde kimi maçlarda double-double'ı görebilmiş bir isim. Yavaş ve istikrarsız olmasının yanı sıra, savunmadaki yetersizliğini de aşması gerekecektir - hele de Tutku sağlıklı değilken, faul problemine bu kadar çabuk girmesi sakıncalı. Yunus'un saha görüşünün Bost'unkine nazaran daha geniş olduğu bir gerçek, fakat sadece yetenekle bu iş olmaz. Dolayısıyla, Bost'un ilk beşteki yeri ve maç başına ortalama 25-30 dakikası şimdiden garanti desek yeridir. Takımın direksiyonu Randle'a emanetken de Yunus'un rotasyondaki yeri aynıydı. Yeni koç ve yeni sistem ile Yunus'un da bir basamak çıkması şart. Can ise, 2010 genç erkekler şampiyonasında Pertevniyal'i sırtladığı günden beridir belki de ilk kez bir yapılanmada aktif rol üstlenebilecek; onun olgun, sakin ve zeki oyunuyla asistlerde bir artış bekleyebiliriz gönül rahatlığıyla. Can'ın savunması çok isteksiz, fakat Can şutlarda aynı oranda istekli ve kararlı; dahası, sorumluluk verilirse, hiç de hayır demeyecek ve eli titremeyecek bir yapısı da var. Yunus'u geçip rotasyonda Bost'u yedekleyecek baş oyuncu olabilir.
Skorer guard pozisyonunda, senelerin combo guard'ı Caner Şentürk, takımın ana skorerlerinden Dwight Hardy ve swingmen olarak boy gösteren cankurtaran Sean Marshall yer alıyor. Savunmada etkin olmasa bile, görece az faul yapması; hücumda ise, az top kaybı, doğru pas, etkili penetre ve ortalama dış şut yüzdesi karışımlı oyun kimliği sayesinde Hardy, takımın ihtiyaç duyduğu oyuncuların başında geliyor. Şaşkın şaşkın gezdiği ve gerek top, gerekse de inisiyatif kullanmadığı pozisyonlar bir yana, oyunun bir parçası haline gelebilirse, ölü toprağını çabucak üzerinden atabiliyor. Bunu en iyi geçen sene Virtus Bologna ile İtalya Ligi'nde yapıyordu, şimdiki adresi ise burası. Kendini gösterip top istediği sürece Hardy tehlikeli bir silah, fakat bunları yapmadığı sürece, bir ileri bir geri koşan bir atletten fazlası değil. Üstelik takım savunmasında iletişimi de alt düzeyde. En büyük avantajı, benzer kimlikteki Velickovic'e nazaran daha sert ve kondisyonlu olması (fakat Velickovic'in Hardy'den çok daha etkili bir pasör ve ribauntçu olduğu da aşikar). Caner, senelerdir benchten gelerek enerji ve şut katkısını azami düzeyde sunan bir isim; ayrıca ligimizde yerli oyuncular arasında inisiyatif alabilen ve etkili bir skorer olan az sayıdaki isimden de birisi. Keskin şut ve patlayıcı penetreler onun en büyük artısı, savunmaya da direnç ve enerji getiriyor; lakin tüm fundamentali bundan ibaretken daha fazla dakika alması veya başka tür bir rol sahibi olması hayal olur.
Kısa forvete, swingmen Marshall ile geçelim. Takımın eli ayağı, yani kısacası her şeyi olan Marshall, buna rağmen lider olmaktan ziyade, zor anlarda öne çıkıp normal hücumlarda ikinci planda kalmayı yeğ tutan bir oyuncu. Top kontrolü, Karşıyaka'da geçirdiği yıllara nazaran gelişti, böylece en önemli handikapını atlatarak swingmen oynayabileceğini de kanıtladı. Ayrıca atletizmden kaybettiklerini zeka, tecrübe ve zamanlama içgüdüsü ile kapatarak, mühim anların hem savunmada hem de hücumda aranan adamı haline gelmeyi başardı. Tek sıkıntı, az evvel değindiğimiz gibi, hücumda çok aktif, daha doğrusu ilk tercih olarak kullanılmaması. Gerektiği gibi kullanılmamasına karşın, Eurochallenge'da haftanın MVP'si seçilecek kadar verimli oynuyor. Üstelik, aynı sıralamada, takımın ilk skor opsiyonu olarak tercih edilen Velickovic daha alt sıralarda yer alıyor. Bizce bu, dikkat edilmesi gereken bir nokta. Azami fayda amaçlandığı an, Marshall sahada kök söktürür, fakat normal zamanda, yani işler henüz zora girmemişken, sorumluluk üstlenmiyor, yardımcı aktör gibi davranıyor; ne yazık ki burada, Marshall bu tutumdayken takımı oyunda tutacak bir Quinton Hosley veya Gary Neal da yok, dolayısıyla Marshall'ın artık lider haline gelmesi (ve ona bu rolü vermek) giderek mutlak bir ihtiyaç görünümünü alıyor. Triple-double'lara imza atacak ve savunmayı da ayakta tutacak kadar çok yönlü ve faydalı olmasının yanı sıra, eli sıcakken 30-40 sayıları bulabilecek denli etkili bir skorer olması da, onu Trabzon için paha biçilmez yapıyor. Marshall'ın yedeği, geçen sene Uşak'ta kariyerinin istatistiksel bakımdan değilse de verimlilik ve etki yönünden en iyi sezonunu yaşayan Alper. Alper'in Uşak'tan ayrılmasının altında mali nedenler mi yatıyordu bilinmez, fakat burada, Marshall'ın arkasında kalacak ve rolü geçen senekine kıyasen çok daha kısıtlı olacak. Diyabet hastalığına rağmen aktif basketbol yaşamına devam etmesi ve tedavi masrafları için de bireysel sponsor arayışında olması, onun basketbol yeteneğini gölgelememeli. Zira geçen yıl kaptanı olduğu Uşak'ın sürpriz başarılarında, Carter ve Orhan ile birlikte en çok Alper'in imzası vardı. Özellikle kazanılan maçlarda Alper'in katkısı tavan yapıyordu. Burada, hazır kıt'a ve vardiyalı asker konumunda; oysa Alper, oynadıkça ısınan ve açılan bir isim. Ayrıca, kondisyon sorununa karşın, hem hücumda hem de savunmada yetenekli, azimli ve elinden gelen mücadeleyi hep ortaya koyan bir basketbolcu olduğu için, tıpkı Telekom ve Karşıyaka yıllarında olduğu gibi, şimdikinden çok daha fazlasını takıma katabilecektir.
Geçelim uzun forvete. Zaten asıl sorun da burada başlıyor. Hem 3 hem de 4 numara oynayabilecek kadar zarif, atik, kıvrak olan, zamanlaması ile fark yaratan, fakat savunmadan bucak bucak kaçan, müdafaada yumuşak ve yavaş kalan, üstüne üstlük hücumda inatla ilk skor opsiyonu olmaktan ve kısıtlı hücum silahı yelpazesini geliştirmemekten vazgeçmeyen Velickovic, buradaki ilk tercih. Kariyerinin başında Partizan'da ve Sırp genç ve A Milli takımlarında yarattığı etkiden bu yana kendini hiç geliştirmemesi, oyununun ve yeteneklerinin üzerine koymaması, zayıf yanlarını telafi etmek adına bir hamle yapmaması, onu Real Madrid'den Mega Vizura ve Bamberg'e kadar düşürmüştü. Burada ise, daha serbest ve tek yönlü bir rol ile, tabiri caizse "at koşturuyor" Velickovic. Peki, hem iki hem de üç sayılık şutları mesafe tanımadan sokan yumuşak bileğine ve ribauntlardaki etkinliğine karşın, pota altından doğru düzgün bir şey vaat edemeyen, savunmada da solda sıfır kalan Velickovic ile bu takım nereye kadar gidebilir? Canı istediğinde gayet güzel bir pasör olabilen ve rakiplerin canını hücum ribauntlarıyla sıkabilen Velickovic, işte bu "can istemesi" keyfiyetini sürdürdükçe, takımın da ana atıcısı olmaya devam ettikçe, Trabzonspor bu işten çok çeker. Hele bir de kötü şut attığı günlerde şut denemekten vazgeçmeyişi, onu iyice serseri bir mayın yapıyor. İstatistik kağıdında göze hoş gelen ve verimlilik puanında da göz dolduran Velickovic'in foyası, maç içinde ortaya çıkıyor böylelikle. Zor anlarda inisiyatifi seve seve eline alır, ama sazı doğru notadan çalamama tehlikesi, maçı kurtarma ihtimalinden çok daha fazla. Velickovic'in arkasında ise, hücumda onun bir gömlek altı olan fakat pozisyonu için kısa kalan boyuna rağmen inanılmaz güçlü fiziği ve akıllı oyunuyla savunmada devleşen Nusret Yıldırım var. Erdemir ve Konyaspor yıllarında, bulduğu kısıtlı sürede kendisini hücumla göstermeye çalışan, fakat geçen seneki Mersin tecrübesinde maç başına aldığı ortalama 20 dakikalık süreyle hem hücumunu hem de savunmasını (ve elbette, oyununun olgunluğunu) bir düzene sokan Nusret, pota latına nazaran 3 sayı çizgisinin gerisinden daha etkili bir isim desek, yeridir. Bunun en baştaki nedeni, kısa boyu sebebiyle bloktan kaçma içgüdüsüne bürünüp, dışarıdan şuta dayalı bir oyunu, boyalı alandaki mücadeleye tercih etmesi. Oysa ki vücudunu rakibe yaslayarak gücünü ve ilk adımını, tıpkı savunmada olduğu gibi, hücumda da kullanmayı tercih etse, Velickovic'ten çok daha fazla dakika çalacaktır (şu an maç başına yaklaşık 3 dakika kadar süre buluyor). Komple bir oyuncu olmasının önünde, blok korkusunu yenmesi yer alıyor evvela.
Pivot pozisyonundaki çeşitlilik ise göz yaşartan cinsten. Aslen bir 4 numara olan, fakat oradaki kalabalık sebebiyle ve atletizmi sayesinde rahatlıkla pivota da kaydırılabilen Lawal, atmayı sevmeyen, bireysel herhangi bir hücum silahı olmayan (üçlük denemesi yanıltmasın, üçlük atamıyor), tamamen atletizmi ve mücadeleciliği ile oynayan bir uzun. Ondan en büyük beklenti, şu ana dek layıkıyla ifa ettiği ve Emporio Armani Milano ile Virtus Roma'da da yaptığı gibi, takımın pota altı savunmasında başrolü oynaması, atletizmi, çabukluğu ve zamanlaması ile boyalı alan civarını karartması, blokları ile müdafaayı ayakta tutması. Hücumda ise, yine boyalı alanda iyi yer tutup box-out'ları ile pota altını çokça karma karıştırıyor, gerek kendisine gerek arkadaşlarına rahat hücum ribaundu imkanı yaratıyor (Ermal Kuqo örneğinde olduğu gibi). Peki, fundamentali bu kadar düşükken, sadece takip smaçları, hücum ribauntlarını tamamlaması ve boş pozisyondaki asistleri sayıya çevirmesi ile oynayan Lawal, 2.09'luk skorer Stipanovic'in önüne geçebilir mi? Halin icabına göre, her pozisyonda bu sorunun cevabı değişiyor. Eski Slav ekolünün saf pivotlarından olan Stipanovic, üst düzey bir uzun olmasa bile, temeli sağlam olduğu için, takımın emin ellerinin başında geliyor. Savunmada vasat kalan, ribauntlarda ise bir iyi bir kötü performans sergileyen Stipanovic, sırtı veya yüzü dönük birebirleri yüksek yüzdeyle bitirebildiği için, tıpkı Lawal gibi şu ana dek çift haneli sayı ortalaması tutturmayı başardı. Yumuşak bileği ve bir uzuna göre iyi bir pasör olması, hantallığını ve dengesiz müdahalelerini biraz olsun telafi ediyor. Açıkçası, tarz olarak bu takımın Lawal'a daha çok ihtiyacı var, çünkü topu elinde istemeyen oyuncu sayısı ne kadar fazla olursa, takım da o kadar takım hüviyetine bürünmeye başlar. Ayrıca savunma odaklı isimler, 1 ve 5 no'lu pozisyonlarda, vazgeçilmezdirler. Buradaki son tercih ise, genç Hasan Yiğit Seçkin. 2. ligden ilk kez 1. lige adım atan Hasan, şu ana dek hiçbir ekipte fazla rol veya sorumluluk almadığı gibi, süreleri de hep kısıtlıydı. Dolayısıyla, o biraz daha pişinceye dek burada da farklı bir görünüm çizmeyecektir.
Peki ne olacak bu şekilde? Avrupa'da vur-kır-parçala mantığı ile bir süre gidebilirler, çünkü o kadar önceden kestirilemez ve düzensizler ki, kendilerince bir düzen yakaladıkları her maçta (veya Markovic'in getireceği sistemle) rakibe kök söktürürler. Niye mi? Çünkü henüz ilk maçlardayız ve rakip, Trabzon'a alışıp bir çare bulana kadar bu kaos bulutu yapacağını yapmış olur; fakat ligdeki takımlar Trabzon'a alışıklar ve Eurochallenge'daki ekiplere göre çoğu çok daha kaliteli, kalifiye takımlar. Dolayısıyla, Trabzon'un şu hali ligdeki pek çok takıma karşı sökmez. Bir düzeni olan ve bu düzene büyük oranda sadık kalmayı başarabilen, rotasyonu geniş ve bu rotasyonu kullanmayı bilen her ekip, Trabzon'un fiyakasını bozacaktır. Markovic onları takım yapabilirse, bir şeyler değişir. Şu vaziyette düşme potasındalar, transfer yasakları da cabası. Hal böyleyken, Markovic liderliği Velickovic'ten alıp oyunun iki yönünde de Marshall'a teslim edebilirse, buna uygun bir yapıyı da oturtursa, düşmemeye oynarlar, muhtemelen de son haftalara kalır kaderleri. Avrupa'da bir üst turu zor da olsa görebilirler, fakat ötesi, şu vaziyette, hayalperestlik olur.
TBL için ilk beş: Bost - Caner - Marshall - Velickovic - Lawal.
Avrupa için ilk beş: Bost - Hardy - Marshall - Velickovic - Stipanovic.
İdeal beş: Bost - Hardy - Marshall - Nusret - Lawal (Velickovic de yedekten gelir Caner gibi).
*Yazımızın akabinde, Trabzonspor, FB Ülker'de şans bulamayan Can Altıntığ'ı kiraladığını duyurdu. 2 senelik kontratının tamamı boyunca mı Trabzonspor MP forması giyecek, onun detayını henüz bilmiyoruz. Fakat Can kalibresindeki bir oyun kurucunun, geçen sene Pınar Karşıyaka'da yakaladığı ivmenin yanına yaklaşması halinde, Trabzon'a da mebzul miktarda katkı vereceğini öngörüyoruz. Hem hücumda hem de savunmada, oynadıkça, sorumluluk aldıkça ve baskıyı orantılı ölçüde hissettikçe açılan, hem 1 hem de 2 numaralı pozisyonlarda boy gösterebilen bir oyuncu olan Can'ın kiralanması, 3 tarafa da yarayan, yerinde bir karar olmuş. Bu hamle ile Yunus ve Can Korkmaz'ın rotasyonda geriye düşmesi de kaçınılmaz hale gelecektir. Gelgelelim, Can kalitesindeki bir oyuncunun varlığı, takımın bekası açısından daha mühim gibi görünüyor (hele ki bu sezonda, böylesi bir yapıda).
(30 Kasım 2014)
Comments