Torku Konyaspor 2014-15 Sezonu İncelemesi
- thegevshek
- Nov 23, 2014
- 9 min read
TORKU KONYASPOR
Cihan Amasyalı - Valentin Pastal - Ogün Sevinç - Mesut Ademoğlu - Burak Selen - Thomas Guinn - Ömer Eren Özteke - Mustafa Kaya - Oğulcan Deniz - Aleksandar Rasic - Troy De Vries - Sean Williams - Josh Mayo - Jason Boone şeklinde bir ekiple geliniyor yeni sezona.
Bu sene ligimizin "sürekli hücum, durmadan şut, aralıksız hücum" felsefesini benimseyen ekibi, Torku Selçuk Üniversitesi; daha doğrusu, sezon başındaki isim değişikliğinin ardından, ligin en düşük bütçeli ekiplerinden, Torku Konyaspor. Koç Aziz Bekir, her ne kadar oyunculuk yıllarında hücum yönü kuvvetli bir isim olmasa bile, geçen yıldan bu yana, kuvvetli hücumun her türlü zorluğun üstesinden geleceği anlayışını takımına oturtmayı başarmış durumda. Dahası, tek kulvarda mücadele ediyor olmalarının getirdiği bir fizik ve kondisyon rahatlığıyla, ligde pek çok önemli maçı bu sistem ve kimlik sayesinde söküp alabilirler, zira bu sistem için doğru oyuncuları bünyelerine katmış durumdalar, ve birkaç basit hata yapmadan, sürekli olarak, yediklerinden fazlasını atacak güçteler. Elbette ki, hoş bir macera ve seyir zevki sunmanın ötesinde, bu bakış açısı, takımı ligde tutmak için de kâfi olabilir. Gelgelelim, kadroda bulunan yerli ve yabancı oyuncular arasındaki derin kalite uçurumu sebebiyle Torku Konyaspor, şu ana dek Royal Halı Gaziantep'ten sonra yerlilere en az süre veren takım hüviyetini arz ediyor (yerli oyuncuların maç başına aldıkları sürenin toplamı ortalama 29 dk.). Bu yüzden, benzer tempoda veya zihniyette oynayan rakiplere karşı, dar olmaktan ziyade, verimsiz ve bu sisteme adapte olamayacak kadar skorer yönü zayıf bench rotasyonu sebebiyle, takımın maçın son bölümlerinde hataya meyilli hale gelmesi de kolaylaşacaktır (en son İBSB maçında olduğu gibi).
Hemen her mevkide, oyunun sadece tek yönünü oynayabilen, fakat yeri geldiğinde yüksek tempolu oyunun gereklerini yapmak adına savunmada da enerji ve mücadele koyup kabiliyet ve donanım eksikliğini kapatmaya uğraşan oyuncular bulunuyor. Dahası, bench ile ilk beş arasındaki devasa kalite farkına ek olarak, koçun tüm kaliteli oyuncuları aynı anda sahaya sürme gayreti sebebiyle, ilk beş oyuncuları sahada aktif dinlenme yoluna başvurmak zorunda kalıyorlar. Takım, 'hızlı ve öfkeli' oynama âdetini basit ve ham haliyle değil, gerekli pasları gerekli isimlerle doğru yerde buluşturarak ifa ediyor ve her oyuncunun birebir hücum ve ikili hücum repertuarı zengin olduğundan, buldukları ekseri sayılarla, kaliteli rakiplerin bile moralini alt üst edebiliyor ve onların oyun düzenini savunmayla değil, hücumla bozabiliyorlar. Böylesi bir bütçe ve böylesi bir geçiş, yani lige tutunma dönemi söz konusuyken, yapılabilecek iki akıllı oyun sistemi tercihinden, hücum takımı olmayı seçmiş durumdalar. İsabetli olup olmadığını, her maç yeniden test edecekler (yine de, keşke Delininkaitis'i kadroda tutmayı başarabilselerdi, diyor insan).
Oyun kurucu ile başlayalım. "Genç Gezginin Dünya Turu"nu tamamlayacak kadar Uzakdoğu'da ve 2. sınıf liglerde boy gösterdikten sonra, İspanya liginde gösterdiği çıkışla düzeyini, hatta 'rüştünü' ispatlayan Troy De Vries, kelimenin tam manasıyla "oyununu oynamak" için bu sene de takımdaki yer alıyor. Asist ve ribaunt özellikleri de vasatın üzerinde olan Vries, ilk tercihini her zaman bireysel hücumdan yana kullanmayı seven, üzerine gelen ve/veya dengesi bozulan savunmanın şekillenişine göre de müsait durumdaki takım arkadaşlarını görebilen tıynetiyle, bu yıl yine hücumda liderliği tek başına üstleniyor desek yeridir. Beşiktaş'taki Chris Lofton'ın Türkiye'ye ilk geldiğindeki sâfî hücuma dayalı ham halini anımsatan Vries, savunmada takımına en fazla, takım arkadaşlarının olası müdafaa azmi sayesinde ortaya düşen topları çabukluğu ile toplayıp, fırsatçılığı ve atikliğiyle hızlı hücuma çıkarak yardımcı olacaktır. Vries'in hücumda yüksek yüzdeyle attığı şutlar ve delici, çabuk ve akıllı penetreleri ön plana çıksa da, rakip potaya sayı atmak için gerekli tüm diğer meziyetlere de eser miktarda sahip olduğunu belirtelim. Geçen sene Konya'nın ligde kalmasında da aslan payına sahip olan Vries, her maç, yorgunluktan bayılana kadar sahada kalma riski haricinde, tek kulvarda mücadele eden Torku Konyaspor'u sorunsuz olarak hedeflerine vardıracaktır. Carlos Arroyo'nun Galatasaray'da maruz kalacağı bu 'yıpranma payı'nın tıpkısını Vries de hissedecek; zira 'yedekleri' yok, tek bir yedeği var, o da, Konya altyapısından yetişmiş, hücum yönü bakımından yeterli gücü vaat edemeyen, 23 yaşındaki genç Eren Özteke. Vries oyununun en olgun çağını yaşarken, kariyerinin henüz başındaki Eren, bu şablonda ne süre bulabilecek, ne sorumluluk alabilecek, ne de oyununu geliştirebilecek ne yazık ki. Vries'in her maç bu tempoya ne kadar dayanabileceğini deneme-yanılma yöntemiyle anlamaktan başka bir çözümleri yok kısacası.
Skorer guard pozisyonunda ise ilginç bir çeşitlilik var. Asist öncesi pasları da, asistleri kadar mebzul miktarda ve etkili olan Josh Mayo, bu özelliklerinin yanına bir de atletikliğini ve üst seviye şutörlüğünü ekleyince, en az Vries kadar tehlikeli bir hücum silahı haline geliyor. Daha da ötesi, her ne kadar hücum çeşitliliği Vries kadar renkli ve kuvvetli olmasa da, yaptığı az sayıdaki işi öz yapması sayesinde takımına hayat verecek oyuncuların başında gelecektir. Mayo'yu doğru değerlendirmek için, koç Aziz Bekir, müdafaada onun atletizminden ve reflekslerinden, hücumda ise, drive sevmeyen fakat akıllıca cut'lar yapan ve boş şuta kaçan kimliğinden faydalanacaktır kuşkusuz. Çok zeki bir oyuncu olmamasına ve sık sık top kaybedebilmesine karşın, bir oyun kurucunun vasıflarını da üstlenebilmesi sayesinde, bu combo guard, kimi zaman Vries'i (yedeklemese bile) sahada aktif dinlendirebilecek. Tek sıkıntı, Mayo'nun geçen sene İtalya Ligi'nde başlayan inisiyatif almama sendromu. Sorumluluk almak bir yana, el yakan toplarda işi başkalarında devretmeyi sevmesi, Mayo için de takım için de sakıncalı bir alışkanlık. Elbette ki doğru şut kullanmak ile el üstü zorlama atışlara kalkmak veya eski usul stop-jump-shot'larda ısrar etmek arasında bir fark vardır, Mayo da hakiki bir skor opsiyonu olarak vazife üstleneceği bu takımda, bu iki uç arasındaki dengeyi bulmaya çalışacak. 2 numaranın diğer gözde ismi, takımda 'takım oyuncusu' ve 'saha lideri' vasıflarını taşıyabilecek yegane oyuncu olan Aleksandar Rasic. Kalburüstü sıfatını halen daha haiz olmasa da, her şeyden biraz yapabilen Rasic'in Partizan ve daha sonrasında ligimizde Trabzonspor formaları altında mücadele ettiği yıllar geride kaldı; Rasic bu arada Lietuvos Rytas, Montepaschi Siena ve en son da geçen sene TED Kolejliler adına mücadele etti, yaptıklarını mükemmelen yapmayı sürdürdü. Yetenekli bir savunmacı olmamasına karşın, savunmada takımın arkasını toplama içgüdüsü ve açıkları kapama azmi sayesinde Rasic yine takımın müdafaada ve hücumda belkemiği olacaktır. Çok yönlü ve bencillikten uzak yapısı ile Rasic, tıpkı Banvit'de Mejia'nın veya Karşıyaka'da Diebler'ın üstlendiği rolün tıpkısını burada üstlenecektir, ve bahsettiğimiz takım Torku Konyaspor iken, bu iş için de doğru isimdir. Burada yine zekasını konuşturacak, kimi zaman kısa forvet pozisyonunda da ters eşleşmeler arayacak. Atletizm eksikliği ve sakatlığa meyilli yapısı bir sorun teşkil etmezse, üst düzey takımlarla bezediği tecrübesi, zeka dolu asistleri ve doğru işleri yapması ile bilinen Rasic'ten yana takımın içi rahat olabilir.
Kısa forvete geçelim. Buradaki isimler, hem 2 hem de 3 numarayı oynayabilen 'delifişek' Ogün Sevinç, hem 3 hem de 4 numaralı mevkii senelerdir kotaran Valentin Pastal ve Tekelspor yıllarından sonra gittiği alt liglerde geçen yıl Vestel ile nihayet beklenen çıkışı sergileyerek tekrardan TBL'ye kapağı atan Cihan Amasyalı. Ogün gibi hem 2 hem de 3 numarayı oynayan Cihan'ın fazla süre alması zor, fakat asist, top çalma ve savunma kabiliyetleri ile sezonun ilerleyen bölümlerinde ona çok bel bağlanacaktır. Valentin Pastal ve Ogün Sevinç'in ortak noktaları, kırılgan fakat kontrollü ve çok hızlı olmaları. Bu sayede, takımın sergileyeceği temposu yüksek ve hücuma dayalı oyuna da uyum sağlamaları kolay, katkı yapmaları da fazlasıyla olası görünüyor. Bir vakitlerin yeni Andrei Kirilenko'su olarak yansıtılan Pastal, senelerdir kendisinden beklenen patlamayı yapamamış fakat çok yönlülüğü sayesinde hemen her orta sıra takımının benchinde aranan isim olmayı başarmış bir oyuncu. Yaşı ilerledikçe talihsiz sakatlıklardan çokça çeken Pastal'ın yedeğinden ziyade, dönüşümlü olarak mevkisini paylaşacağı kişi ise, Ogün. Yine çok hızlı ve çabuk bir oyuncu olan fakat ivmelendiğinde durdurulamayacak denli kontrollü ve seri şutlar sokan Ogün, takımda skorerlere yüklenecek rakip müdafaayı ve her türlü alan savunmasını cezalandıracak şutörlerin başını çekecektir. Ogün'ün iki başat derdi var: (artık eskisi gibi yapamadığı) savunma ve istikrar. Bu takımda, adı geçen bu hususlardan ilki o pozisyonda Valentin'e emanet, diğeri ise Ogün'ün dakikalarını ve alacağı top oranını derinden etkileyecektir. Takımın oyun yapısı sayesinde, zayıf yönleri mümkününce az sırıtacak bu iki ismin, yine de hücumun sürükleyicileri olacağını öngörmek gaflet olur (tek istisna, Rasic'in kısa forvete çekildiği dakikalar olur). Nihayetinde onların görevi, tamamlayıcı parçalar olmak.
Uzun forvet, ve pivot mevkileri, yine oyunu evvela hücumdan ibaret gören oyunculardan müteşekkil. Aslında, yukarıda sözünü ettiğimiz gibi, bu pozisyonlarda da, sisteme ve oyun yapısına uyacak kimlikteki oyuncuları tercih etmeleri isabetli olmuş, lakin bu oyuncuların savunma yönü ve istikrarları istenilen seviyeye ne denli yaklaşır, işte orası meçhul. Tıpkı, Erman Kunter'in Beşiktaş ile Euroleague tecrübesi yaşadığı sezonda Curtis Jerrels, Patrick Christopher gibi sisteme uyan ama kaliteleri her an yarı yolda bırakabilecek isimlerle kurduğu kadroyu anımsatan bir durum. Evvela, Burak Selen ile başlayalım. Hücumunun ve boyalı alan oyununun etkinliği ve ribauntları iyi kovalaması sayesinde 2.02'lik boyuyla uzun forvet oynamasına karşın oynadığı her takımda kendini gösterebilen Burak, tam da bu sistemin adamı, zira savunma yapmak denilince sadece faul yapmayı biliyor desek yeridir. Alan paylaşımı ve yardımlaşma bakımından müdafaada (takım oyunundan da bireysel oyundan da) ne kadar geride ise, aynı hususlarda hücumda bir o kadar etkili. Üç sayı çizgisinin gerisinden de tehdit arz eden Burak'ın, bu şutör yapısına karşın felaket bir serbest atıcı olması, potaya gitmeyi bu denli sık gerçekleştirecek ve kuvvetle muhtemeldir ki her maç rakiplerini faul problemine sokacak olan Konyaspor için kötü bir hadise. Neyse ki, bu pozisyonda Burak ilk tercih değil; onun önünde, geçen sene olduğu gibi yine, NBA ve İsrail Ligi patentli Sean Williams var. Bu takımın hayallerinde bile kavuşamayacağı kadar etkili bir blokçu ve birebir savunmacı olan Williams, kalıp ve güç eksikliğini zamanlama, hızlı ilk adım ve atletizm sayesinde gerektiği şekilde telafi edebiliyor. Kusurlarını örttüğü tek yer müdafaa değil elbette; durdurulması çok zor bir boyalı alan skoreri olan Williams, hem yüzü dönük hem de yeri geldiğinde sırtı dönük hücumları gayet etkili biçimde bitirebilen, takip smaçlarında fark yaratan bir oyuncu. Görece düşük şut yüzdesini de, hücum ribauntlarındaki takipçiliği ve becerisi ile kapatıyor. Gelgelelim, bloğa kalkmaktaki ısrarı ve uzun kollarının savunmada hantal kalabilmesi sebebiyle Williams çok çabuk faul problemine girebilen bir oyuncu, ayrıca Burak kadar olmasa da, yine de kötü bir faul atıcısı. Ribauntlardaki etkinliği sayesinde takımına hayat verecektir, lakin kritik anlarda topu kullanmak konusunda Vries kadar istekli ve başarılı olamayabilir, şaşırmamak lazım. Takımın double - double makinesi, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da, Williams olacaktır.
Pivot pozisyonunda bu yıl üç isim bulunuyor. İlk tercih, Panathinakos'tan hatırladığımız, ribauntla zayıf kalan fakat cüssesi ve doğru pozisyon alma kabiliyetini avantaja çeviren kalıplı ABD'li Thomas Guinn. Kimi zaman 3 sayılık atışlar da kullanan Guinn, esasen pota altında birebirlerle ve boyalı alan civarında orta mesafe şutlarıyla etkili olan bir oyuncu. Buna mukabil, Guinn, takımın bir numaralı hücum silahı veya skor gücü olmaktan ziyade, tamamlayıcı görev üstlenecek bir tarza ve role sahip. Dolayısıyla, her topu içeride O'na vermek ve bir şeyler yapmasını beklemek makul ve mantıklı değil. Yine Williams gibi faul yapmaya doyamayan Guinn, savunmadan ziyade hücumda cüssesini yararlı biçimde kullanıyor ve takım arkadaşlarına top almaksızın alan açıp boş pozisyon yaratıyor. Şut kullanırken topu elinden hızlıca çıkarması, takımın tercih ettiği tempo için de biçilmiş kaftan. Ayrıca takımın uzun rotasyonu içinde, serbest atış çizgisinde bileğine güvenilebilecek yegane isim de, Guinn. İşin savunma yönüne gelirsek; tıpkı Williams gibi atletizmi ile coşan, ve yine Williams gibi hem 4 hem de 5 numarada boy gösterebilen 2,01'lik 'undersize' Jason Boone, pivot pozisyonunda takımın bir diğer tercihi. Başarılı bir savunmacı olmaktan ziyade azimli ve enerjik bir savunmacı olan Boone, yine hücumu müdafaaya yeğ tutan bir isim. Boyunun kısalığını çabukluğu ve zamanlamasıyla telafi edebiliyor, ayrıca müdafaada yardıma gelerek arkadan veya sezdirmeden blok tehdidi de arz ediyor, fakat blok koyma çabası içerisinde O da faul problemine girmekten hiç çekinmediği için, altıncı adam olarak görev yapması daha muhtemel. Aldığı süreye kıyasen ribaunt ortalaması göz alıcı. Fakat şu zamana dek sadece Alman Ligi'nin orta sıra takımlarından birinde forma giydiği için, ilk ciddi lig ve rekabet tecrübesini de burada tadacak ve alışması zaman alabilir. Ayrıca, herhangi güvenilir bir şutu da yok; potaya gitmek namına yaptığı tüm iş, alley-oop'ları ve asistleri turnike ile (mümkününce de, smaçla) bitirebilmek. Yüksek tempoda enerji katma ve kenardan dinamizm getirme görevleri de, Boone'a ait. Pivottaki son tercih, senelerdir orta sıra TBL ekipleri ile 2. Lig takımları arasında gidip gelen ve bench ısıtan Mesut Ademoğlu. Yıllar evvel kendisinden çok şey beklenen fakat o zamanki adıyla Ülker ile arasında çıkan anlaşmazlık sonucu kariyeri hep beklenenin birkaç basamak altında kalan Mesut, geçen yıl Vestel'in hücum sever, savunma sevmez pivotuydu. Burada ne kadar katkı verebileceği bir muamma; fakat bu dar rotasyondaki uzunlar bu kadar çok faul yaparken, Mesut'a da elbet sıra gelecektir. Mesut'un ilk tercihi, orta mesafe şutları ve imkan oldukça üç sayılık atışlar. Orta mesafedeki isabet yüzdesi göz dolduruyor, fakat üç sayının gerisinden aynı etkiyi yarattığı söylenemez. Savunma yapmaktan cayması, caymasa da bu alanda çok başarılı olmaması, ayrı bir sorun.
Gençlere ayrıca bir parantez açalım. Milli takımlarla gençler seviyesinde ribaunt ve blok alanlarında büyük etki yaratan Oğulcan Deniz ve yine yeni nesilden Mustafa Kaya, rotasyona girmek bir yana, büyük olasılıkla başka takımlara kiraya verilecekler. Gençlerden ve Türk oyunculardan bu denli az yararlanmayı ilke edinmiş bir kadro yapısı ve oyuncu tercihi politikası yüzünden, dar rotasyon daha da daralıyor. Bu takımda, asist yükü Mayo ve Rasic'te. Savunmayı boş verelim, Mayo ve Vries hücumda birbirini iyi tamamlayan bir ikili olursa, skor yükü Vries, Mayo ve Williams'ta, ribauntlar Williams, Guinn ve Mayo'da, en iyi yardımcı oyunculuk da Rasic ve Guinn arasında gider gelir her maç. Eğer ki Vries'i yedeklemek adına adım atmazlarsa, Vries'te baş gösterecek yorgunluğun neticesinde takımın skor gücü gün geçtikçe düşüşe geçecektir. Savunma alışkanlığından uzak olmaları sebebiyle de, hücumda tekledikleri hiçbir maçı lehlerine çevirmeleri kolay olmayacak. Dahası, sete set ve yavaş tempolu oyunu seven rakiplere karşı müdafaada konsantre kalacak türde bir takım oyunu yapıları da yok. Oyununun her iki yönünde de işlerini çabuk halletme derdindeler. Hal böyleyken, Torku Konyaspor için bu yıl, evvela ligde kalma yılı olacak. İlk 10'a girmeleri zor, ama herkesin eli sıcakken, sürpriz galibiyetler de alacaklardır muhakkak. Ne de olsa, ligin en etkili hücumcularından Vries'e sahipler.
TBL için ilk beş: Vries - Mayo - Valentin/Ogün - Williams - Guinn
İdeal beş: Vries - Mayo - Rasic - Williams - Guinn
(23 Kasım 2014)
Comments