Galatasaray Liv Hospital 2014-15 Sezonu İncelemesi
- thegevshek
- Oct 27, 2014
- 9 min read
GALATASARAY LIV HOSPITAL
Ender Arslan - Sinan Güler - Kerem Gönlüm - Doğukan Sönmez - Göktürk Ural - Furkan Aldemir - Şuacan Pişkin - Zoran Erceg - Carlos Arroyo - Ian Vougioukas - Pietro Aradori - Kristijan Nikolov - Nathan Jawai - Martynas Pocius - Vladimir Micov - Nolan Smith - Ege Arar şeklinde bir ekiple geliniyor yeni sezona. Öncelikle bildirmemiz gereken bir husus var; koç Ergin Ataman ile yıldızı barışamayan ve ikinci kez ciddi bir polemiğe (havlu atma) giren Nolan Smith, halihazırda kadro dışı bırakılmış durumda. Geçen sene Cedevita Zagreb forması altında Adriyatik Ligi'nde dikkatleri üzerine çeken ve Duke Üniversitesi'nde 4 sene boyunca koç Krzyzewski'nin rahle-i tedrisatından geçen 26 yaşındaki combo guard, bu sene kadroda ve bütçede daralmaya giden Galatasaray'ın Avrupa'da belki de en büyük kozu olacaktı, fakat evdeki hesaplar daha çarşıya çıkamadan sınıfta kaldı. Nolan Smith gibi oyunun her iki yönünde de varlık gösterebilen (aksi halde 4 sene Duke forması giymesi hayal olurdu zaten) ve bilhassa Arroyo'nun ilerleyen yaşına bağlı olarak nükseden istirahat ihtiyacına ilaç gibi gelecek olan Smith'in yokluğu oldukça can sıkıcı. Hele bir de, takımın şu ana dek geçen seneki bolluk bereket (ve sakatlık) dolu kadrodan daha iyi iş çıkardığını göz önüne alırsak. Smith'in yerine adı geçen isim, geçen seneyi sakatlık belası sebebiyle neredeyse hiç oynamadan geçiren Jamont Gordon (Darüşşafaka Doğuş'taki Jamon Lucas Gordon ile karıştırmayalım, isimleri sıkıntı verecek kadar birbirine benziyor malum). Gordon, hem Galatasaray'a hem de Ataman'ın sistemine aşina bir oyuncu. Ligi, takımı ve Avrupa'yı çok iyi bilmesi bir avantaj, ayrıca hücum özellikleri Nolan Smith'i aratmayacaktır, fakat savunmadaki direnci ve etkisi yine meçhul kalacaktır. Üzerine bir de müzmin sakat olduğunu göz önüne alırsak, bu çözümün yine sadece günü kurtarmak için üretildiğini söyleyebiliriz.
Burada, oyunculara geçmeden evvel koç Ergin Ataman'a bir paragraf ayırmakta fayda var, zira kendisi belli başlı sebepler yüzünden takımın önüne geçen birisi haline geldi. 3 kupalı sezondan sonra Beşiktaş'tan ayrılma sebepleri (mali ve maddi) hepimizin malumu, şimdiyse Arroyo, Pocius, Jawai, Ender, Sinan, Erceg gibi oyuncuların ta geçen seneden bu yana ödenmeyen alacaklarının tahsili için protesto çekmeleri ve icabında takımdan ayrılmayı gündeme getirmeleri söz konusu iken, oyuncuları ile yönetim arasında arabuluculuk görevi görmek durumunda kalıyor. Oyuncularına yapılan kendisine yapıldığı zamanki tepkisini biliyoruz, fakat bu dediğim dedik tavrı bu olayda sürdürmüyor (ki bu takımın ve kulübün lehinedir). Bunun ilk sebebi, kanımca, geçen seneki lig finalinde yaşanan ve Ataman'ın başrolü oynadığı facialar silsilesinin üzerine sünger çekmeye çalışma gayretidir; ikincisi, dar bütçeyle girilen ve bu sebepten dolayı Hairston, Macvan, Bonsu, Gordon, Cenk gibi maaşında indirime gitmeyen oyuncularla yolların ayrıldığı bu sezonda, mevcut oyuncuların yerinin kolay kolay dolamayacağını, o bütçe ile bu kalibrede bir takımın bir daha kurulamayacağını biliyor olmasıdır. Üçüncüsü ise, Ataman'ın senelerdir sahip olduğu oyuncu tercihi anlayışıdır (muhakkak Naumoski tarzında bir oyun kurucu ve bildik, rolünü ve 'haddini' ezber etmiş rol oyuncuları olmadan Ataman başarı sağlayamamaktadır). Dördüncüsü ise, oyuncularını dizginlemeyip onlardan taraf olması halinde, sezon başında işsiz kalacak olmasının getirdiği endişe ve risktir. Sular Ataman sayesinde duruluyor, fakat işin boyutu büyürse, Ataman'ın konuyla alakalı samimiyeti de bir o kadar sınanacaktır ve Ataman'ın yine geçen seneki finallerde olduğu gibi tüm basketbolun ve takımın önüne geçecek spektaküler tercihler yapması halinde işler çığırından çıkacaktır.
Ataman'ın oyun planı ve idman tercihlerine de bir parantez açmakta yarar var: Takımın Arroyo odaklı basketbol oynaması, Arroyo'nun halen daha eli 'silah' tutarken, sorun değil gibi görünebilir, fakat alternatifi olmayan ve yaşı kemale ermeye devam eden bu oyuncunun artık eski tempoda oynayamadığını Valencia ve Banvit maçlarında bir kez daha gördük. Arroyo gerçekten de süper yıldız seviyesinde oynamaya devam ediyor, ayrıca dünya basketbol şampiyonasında yaşadığı sakatlığı da atlatmayı ve sezona hazır girmeyi başardı; gelgelelim, muadili olmayan ve 35 yaşını geçen bu oyuncunun, herhangi bir sakatlığa kurban gitmesi veya hem lig hem de Avrupa'yı bir arada götürecek ve maç başına en az 20 dakika süre alıp oyunu dikte edecek tempoya uyum sağlayamayarak gitgide düşen bir performans grafiğine tutunması halinde, takım ne vaziyete gelir, kurtuluş nereden olur, işte orasını bilemiyoruz. Smith'in yokluğunun yaratacağı gedik, burada daha da net ortaya çıkıyor. Üstüne üstlük, Ataman'ın senelerdir takıma uyguladığı ağır ve bilinçsiz idman koşulları sebebiyle takımın her sene revire, hatta Darülaceze'ye döndüğünü ve hemen her oyuncunun müzmin sakat haline geldiğini de göz önünde bulundurursak, sadece Arroyo'nun değil, diğer isimlerin de içinde bulunduğu tehlikenin bu seneki dar rotasyon sebebiyle daha da büyüdüğünü görebiliriz. Her şeye tuz biber eken son faktör de, takımın ana parçalarının hemen hepsinin 30'una gelmiş, hatta Arroyo, Kerem ve Sinan'ın 30'unu epeyce de aşmış olması. Çözüm olarak, altyapıdan gelen genç oyuncuların takıma monte edilmesi düşünülmüş, bu sebepten ötürü genç takımla bu sene harikalar yaratan, geleceğin Kerem Gönlüm adayı Ege Arar, oyunundan evvel İTÜ ile yaşadığı polemikler silsilesi ile tanınan combo guard Şuacan Pişkin, geçen sene İstanbulspor forması altında iyice pişen uzun forvet Doğukan Sönmez, çok yönlü oyununu istatistiklere de dökebilmesiyle ünlü kısa forvet Göktürk Ural, nihayet lisans ve vatandaşlık işlemleri hallolan Karadağ asıllı geleceğin süper skorer adayı Kristijan Nikolov, genç yapının temsilcileri olarak görev bekleyecekler. Her biri takıma ayrı ayrı ve nev-i şahsına münhasır katkılar verecek oyuncular, fakat Ataman'ın oyuncu ve kadro tercihlerindeki tutuculuğunu hesaba katarsak, sadece sakatlık halinde rotasyona kapağı atabileceklerini söylemek hayalcilik olmaz.
Peki, olumlu yanlar neler? Az evvel de belirttiğimiz üzere, takım, kısıtlı kadro ve malzemeye rağmen sahada geçen senekinden daha iyi bir görünüme sahip. Daha çok koşan, savunmada elinden geleni yapan ve yırtıcılığı ile rakibi yıldıran bir görüntüleri var. Bunun en büyük sebebi, aşağıda daha detaylı olarak değineceğimiz Furkan Aldemir. Biz önce, oyun kuruculara değinelim: Arroyo, takımın yine lokomotifi, saha komutanı. Naumoski ekolünü yaşatan ender oyunculardan biri olan Arroyo, Ataman'ın en korkulu kabusları görmesinin ve oyun sistemini sorgulamasının önündeki en muteber engel. İstediği yerden, turnike atar gibi rahatça şut sokan, rakip savunmanın direncini yok sayarak oynayabilen, teklemeyen, el yakan toplarda eli titremeyen, inanılmaz bir saha görüşüyle akıl dolu, akıl almaz paslar dağıtan, hem birebirde adam eksiltme hem de şut tehdidi olan yapısıyla, rakiplerin korkulu rüyası olacak yine. Yaşlandıkça takımı hücumda daha az 'satar' hale geldi, fakat hızı, kondisyonu ve Avrupa - Lig fark etmeksizin her maç canı çıkana kadar sahada tutulması sebebiyle performansı artık düşmeye yüz tutuyor. Belki de üst düzey basketbolda ilk ve mutlak tercih olarak oynatılacağı son senesini geçirecek bu yıl. Onun yedekliğini yapacak isimlerden Göksenin Darüşşafaka Doğuş'a kiraya verildi, muteber aday olarak geriye bir tek Ender kaldı. Ender, belirli meziyetleri takım için gerçekten önemli olsa da, Arroyo'nun muadili olmaktan uzak bir tarzı olduğu için ve saf bir oyun kurucu olacak pas vizyonu ve yaratıcılığı olmadığı için, takımı bir üst basamağa çıkaracak kilit isim konumunda olamıyor, yani Ender sahadayken, top forvetlerden veya boyalı alandan oynanıyor, Ender komutan olarak değil, sadece tamamlayıcı parça - rol oyuncusu şeklinde oynuyor. Göktürk'ün üst seviyeye alışmadan formayı bu sene kapması hayalcilik olur, fakat o boya rağmen etkileyici bir atletizme sahip olduğunu da gözden kaçırmayalım. Neticede, sakatlık olmasa bile, bu sene Arroyo'nun yokluğuna dair kurulacak senaryoların ayakları yere basan çözümlerle eşleşmesi farz olacak.
Geçelim şutör guardlara. Nolan Smith'in yokluğunda, ilk tercih olarak, savunma ağırlıklı oyunu ve ceza atışlarını yüksek yüzdeyle bitirme (gerek penetre üzerinden turnikelerle, gerek boş dış şutlarla) göreviyle Sinan, ister ilk beşte ister benchten gelerek o alışık olduğumuz mücadeleyi, direnci ve dinamizmi takıma aşılamaya devam edecek. İlerleyen yaşından Arroyo kadar etkilenmeyen Sinan, takımın boyalı alana hücum eden herhangi bir rakip guard'ı savunamama ve perdelerde adam değişememe sorununu tek başına çözecek isim olacak. Kimsenin ondan skorer bir oyun beklememesi de, rakip savunmayı hazırlıksız yakalamasına epey katkı veriyor ve takıma hücumda çeşitlilik sağlıyor. Takımda tek üst düzey pasörün Arroyo olduğu göz önüne alınırsa, joker skorer olarak Sinan'ın devreye girmesi Arroyo'nun pas dağıtacağı isimlerin yelpazesini de genişletiyor. Sinan'ın ayrıca kariyeri boyunca asist öncesi paslarda iyi bir isabet yakaladığını da hesaba katarsak, takımın hücumdaki ve savunmadaki belkemiğinin Sinan olacağını öngörebiliriz. Hem 2 hem de 3 numaralı pozisyonda görev yapabilen iki yeni transfer, Pietro Aradori ve Martynas Pocius, takımın bu seneki bütçesinden ummayacağımız kadar kıymetli isimler. Aradori genelde Micov ile kısa forvet pozisyonunun sürelerini paylaşacaktır, fakat kendisi şutör guard olarak da etkili performanslar sergileyebilecek kadar kaliteli bir şutör ve tam bir takım oyuncusu hüviyetinde. Aradori'nin savunmada takım ne kadar iyiyse o kadar iyi olma alışkanlığı, 2 numarada Sinan'ın daha çok tercih edilmesinin önünü açabilir. Litvanya ekolünün fundamentali ile kök söktüren Pocius, sessiz ve derinden gelen yapısıyla Avrupa'nın en iyi gizli skorerlerinden biri konumunda ve doğru kullanıldığında her maç çaktırmadan 20 sayı barajını görebilecek kadar tehlikeli bir silah. Potaya yıldırım hızında ve 10 kaplan gücünde yaptığı penetreler ve bitirdiği turnikeleri adeta markası haline getiren Pocius, aynı ceza atışlarını da çok yüksek yüzdeyle sokabilen bir şutör. Kaliteli bir savunmacı olmasa da, savunmada çok gayret gösteriyor ve bu yüzden kimi zaman çok erkenden faul problemine giriyor, kimi zaman da savunduğu rakibini Sinan'dan bile iyi kilitleyebiliyor. Faul problemi dışındaki tek sorunu, eli sıcak değilken sorumluluk almaktan gitgide kaçıyor olması. Bunu değiştirmek de, Ataman'ın oyun planının bir parçası olacaktır. Özetle, her iki ismin de, Avrupa'da başarı isteyen hemen her düzeydeki takımın iştahını kabartacak kadar rağbet gördüğünü ve kumaşlarının kaliteli olduğunu söyleyebiliriz. Kendi başlarına oynatılınca faydadan çok zarar doğururlar, fakat doğru yapılanma ile, maksimum verim vereceklerdir.
Kısa forvette Aradori ve kimi zaman da Erceg veya Pocius ile sürelerini paylaşacak olan bir diğer yeni transfer Vladimir Micov, tıpkı Aradori gibi, işler zora girdiğinde sorumluluk alabilecek ve takımı yukarı çekecek kalibrede bir oyuncu. Her ne kadar Djordjevic tarafından Sırp milli takımından afaroz edilmiş olsa da, Galatasaray'a hem kısa hem de orta vadede ziyadesiyle katkı yapacağı aşikar. Galatasaray'ın her maç 70 sayıyı görebilmesi, tamamen Aradori ve Micov'un el sıcaklığına bağlı. Penetreleri Aradori kadar etkili olmayan Micov, buna karşın Aradori'den daha keskin bir şutör ve takımın bir anda 5-0'lık seriler yakalamasında öncü olacak kadar da dinamizm aşılıyor. Savunmada sırıtmayan ama ek bir katkı da vermeyen Micov, Aradori ile dönüşümlü olarak rakibe çok acı verecektir. Erceg ise yine hem 3 hem de 4 numarada boy gösterecektir ve amansız ve apansız yolladığı üçlüklerle rakibin başını ağrıtacaktır. Beşiktaş'taki günleri kadar ön planda tutulmadığı için her sezon etkililiği biraz daha azalsa da, Erceg her sorumluluk verildiğinde görevini layıkıyla yapabilecek kumaşa sahip bir oyuncu. Savunma yapmayı sevmiyor, ve bu yüzden birebirde kolayca geçiliyor, ayrıca bu açığını kapatacak kadar hızlı veya sezgileri güçlü bir savunmacı da değil, dolayısıyla ondan sıyrılan herkesi pota altındaki uzunların faul yapmadan karşılaması gerekecek. Erceg'in bu sebeplerden ve sakatlığa yatkınlığından ötürü çoğunlukla benchten geleceğini öngörebiliriz.
Hemen buradan sözü uzun forvetlere getirelim. Kerem Gönlüm, yıllanmış şarap misali olgun oyunuyla her düzeydeki rakibe karşı kahramanlaşıyor, takıma güven ve azim veriyor. Savunma ribauntlarında Furkan'ın en büyük yardımcısı olmasının önündeki üç engel, alacağı dakikalar, üstleneceği sorumluluk ve halen daha sakatlıktan tam olarak dönememesi. O yokken Erceg, hatta belki Kerem'in veliahtı Ege bile rotasyona girebilir, fakat benim görüşüm, Furkan'ın genelde 4 numaraya çekileceği ve Jawai - Vougioukas ikilisinin pivot oynayacağı yönünde. Jawai ve Vougioukas'ın çok yumuşak ve hantal savunmacılar olduğunu da göz önünde tutarsak, Kerem'in sağlıklı olmasının Furkan ve takım için ne denli mühim olduğu da açığa çıkar. Buraya sezon ortasında bir transfer yapılmazsa, Galatasaray'ın Avrupa kulvarında başının çok ağrıyacağını söylememiz gerekiyor, zira Furkan ile diğer pivotların da aynı anda sahada uyumlu oynayamadığı aşikar.
Pivotlarla devam edelim. Jawai, geçen seneki sakatlığını atlatabilmiş olsa da, aşırı kilo fazlasından halen daha kurtulamadı ve zaten üşengeç ve hantal yapısına bir de kilo problemi eklenince, alacağı dakikalar oldukça azalmış durumda. Hücumda veya savunmada etki gösterebilmesi için henüz vakit var. Daha ziyade fiziksel oynamayı seven Avrupa'lı pivotları savunmakta ve yıldırmakta tercih edilecektir. Vougioukas ise oyunun sadece hücum yönünü oynamayı seven ve takımın ilk beş pivotu olarak kullanılırsa verimi düşecek tipte bir uzun. Savunmada çok yumuşak ve etkisiz kalması sebebiyle, sahada uzun süre yer alamayacaktır ve rol oyuncusu görevi görecektir. Bu iki pivottan biri sahadayken, takımın savunmada zayıf karnı hep pota altı ve boyalı alana inen paslar veya boyalı alana penetre eden rakipler olacaktır. Dolayısıyla, takımın bu sene eli ayağı olacak tek pivotun, yani Furkan Aldemir'in bekası, onlar için her şey demek. Takımdaki tek gerçek ribauntçu olan ve hücum ribauntlarında tek başına bile canavar kesilerek takımına neredeyse her pozisyonda ikinci ve hatta üçüncü bir hücum şansı yaratan Furkan, savunmada da inanılmaz bir blok, alan kapatma, birebir veya adam değişmeli savunma ve ribaunt sezgisi ve bilgisine sahip. Ayrıca sakatlıkların atletizmini veya performansını derin ölçüde etkilememiş olması da ayrı bir avantaj. Bu sene Furkan'dan bol bol double-double göreceğiz, iş ki, hücumda da es geçilmesin ve ekmeğini sadece hücum ribauntlarından çıkarmak zorunda kalmasın. Onun ve Sinan'ın savunmadaki ağır işçiliği sayesinde, başta Arroyo ve Erceg gibi sahadaki diğer savunma sevmez oyuncuların açığı da kapanacaktır ve bu iki kişi icabında 5 kişilik savunma yapacaklardır. Furkan sağ salim oldukça, Galatasaray'ın her rakibe karşı bir şansı var. Kıymeti bilinmeli.
Takımın en büyük sıkıntılarından biri, savunma ribauntları. Furkan dışında (Kerem de sakatken) diğer oyuncuların hiçbirisi ribaunt için doğru pozisyon almayı veya box-outları beceremiyor, dolayısıyla Galatasaray, topladığı hücum ribaundundan daha fazla hücum ribaundunu (ve elbette yeni birer sayı şansını) rakiplerine hediye ediyor. Dengesiz yakalanacak olan savunmanın potaya kolay sayı olarak yansıması da cabası. Bu sorunu halletmek için oyunun her iki yönünü de eser miktarda oynayabilecek bir 4 numaranın ve ribauntları iyi kovalayacak çabuk ve savunma sezgisi güçlü bir 2 numaranın takıma dahil edilmesine ihtiyaçları var. Yok, takım oyunu düzeni içerisinde kotarılacaksa, Ataman'ın genç ve enerjik oyuncuları 2. ve 3. periyotta yeterince tercih etmesi gerekecek. Savunmada odaklanmamak, Galatasaray'ın hücumuna da olumsuz yansır. Özellikle boyalı alanda Furkan dışında iyi bir savunmacısı olmadığı için, takımın ikili oyunlar ve hücum ribauntları üzerinden potasında bol bol sayı göreceği ortada. Atletik rakiplere karşı zekaları ile var olmaya çalışacaklar, fakat bu da onları kolayca faul problemine sokacak. Netice, eldeki malzeme kaliteli, fakat her dem taze ve lezzetli olabilmeleri için rotasyonu iyi ayarlamaları, sakatlıklara dikkat etmeleri ve hücumda sadece dış şutla oynamaktan kaçınıp her topta MUHAKKAK potaya gitmeleri şart. Aksi halde, Galatasaray ligde ilk sekiz dışında bile kalabilir, Avrupa'da da istediği yeri göremez. Gordon takıma katılacaksa, biraz olsun rahatlayacaklardır, fakat ben olsam, Ataman ile Smith'in arasını düzeltmenin yollarını arar, kimsenin kin tutmasına müsaade etmez ve oyuncularım beni tefe koyup çalmadan onlara alacaklarını bir an önce öderdim. Gençleri de kesinlikle paslandırmazdım. Büyük hoca Ataman'ın da gerekli yerlerde durmasını sağlayarak, teknik dehasını köreltecek icraatlara imza atmasına müsaade etmezdim. İşin özeti ve başarıya giden yol, gerçekten de bu.
TBL için ideal beş: Arroyo - Sinan - Micov - Kerem - Furkan.
Avrupa için ideal beş: Arroyo - Pocius - Aradori - Erceg - Furkan.
(27 Ekim 2014)
Kommentare