2014 FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası Final Maçı Değerlendirmesi ve Turnuvanın Nihai Panoraması
- thegevshek
- Sep 15, 2014
- 6 min read
ABD - Sırbistan (129-92)
Açıkçası, final maçının bu kadar çekişmesiz geçmesini kimsecikler beklemiyordu bence. ABD, her ne kadar bizden sonra hiçbir takımı yanına yaklaştırmamış olsa da, Sırplar'ın bu safhaya dek geçirdikleri evrimin ABD'ye karşı da birkaç söz söyleyebileceğini umuyorduk - evet, belki galip gelemezlerdi, ama en azından ABD'yi ellerinden kaçırdıkları hissiyle evlerine dönebilirlerdi. Oysa netice, tam bir hezimet oldu; hatta Sırp koç Djordjevic'in maçtan sonraki söylemiyle, ABD'liler, Sırplar'a "Tekmeyi bastılar". Böylesine ağır bir yenilginin, hele de böylesi çekişme dolu bir şampiyonanın finalinde Sırplar'a tebelleş olması, elbette ki bir hayli moral bozucu olmalı. Sadece ilk periyodun ilk 5 dakikası boyunca sahaya ağırlık koyabilen Sırplar'ın bahtı, bu sefer 3. çeyrekte değil, maçın ilk düdüğünden itibaren oyuna ağırlık koymaya karar veren Harden-Irving ikilisinin muazzam performansı yüzünden bataklığa gömüldü. Bir ara, 1994 Kanada'daki Dünya Şampiyonası'nda Dream Team II'nin elde ettiği sayı rekorunun (130+ sayı) bu maçta kırılıp kırılmayacağı bile gündeme gelmişken, sahada çekişme veya mücadele vardı demek, bence hata olur. Bunun ilk sebebi, ABD'nin bu maçta üstün fizik ve atletizmiyle değil, hiç beklenmeyecek denli isabetli atmaya karar verdikleri dış şutlarının yüzdesiyle farkını ortaya koymasıydı; Sırplar'ın muhakkak ABD'nin fiziki durumlarına karşı geliştirdiği bir strateji mevcuttu, fakat mükemmele yakın atılan üçlükler için hiç hazır değillerdi, zira bu turnuvada daha evvel hiç böyle bir dış şut formunun emaresi görülmemişti - hele de Curry-Thompson ikilisi hariç şuta hiç ağırlık vermeyen ABD'den. Bu şutlar olmasa bile ABD'ye kafa tutmakta zorlanacak olan Sırbistan, bir de bu şut resitaliyle yüzleşince iyiden iyiye bozguna uğradı.
Assolistlere değinmeden evvel, ABD'nin diğer yıldızlarının final performansına bir göz atalım: değinmek istediğim ilk mevzu, ABD koçu Krzyzewski'nin, fark 30'lu sayılara çıkmışken bile İNATLA rotasyonu kullanmama kararını sürdürmesidir. Fratello ve Djordjevic'in oyuncularını onurlandırmak adına turnuvada yaptıkları jestleri göz önüne alırsak, ve bir de ABD benchinde oturan en dip sıradaki oyuncunun bile (Drummond) nasıl üst düzey bir oyuncu olduğunu düşünürsek, Krzyzewski'nin hareket ve tercihlerinin bench oyuncuları için ne denli onur kırıcı ve moral bozucu olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Drummond, sadece son 4-5 dakikada sahne alarak, o hırsla 6 sayı 2 ribaunt 1 blok kaydetti, Mason Plumlee 9 dakika sahada kaldı, 1 sayı 4 ribaunt ile oynadı; DeRozan 14 dakika süre aldı, ki hepsi maçın zaten koptuğu dakikalardı, ve 10 sayı üretti, ilk periyotta faul problemine girdiği için uzun süre kenarda tutulan Anthony Davis (ilk kez bu maçta bir 'şut' attı) 7 sayı 4 ribaunt 1 blok kaydetti, takımın bu maçta sayı üretemeyen yegane oyuncusu Derrick Rose, 6 asist ile takımına katkı yaptı; Davis'in yerini layıkıyla dolduran Cousins (muhtemelen birisi - koç - ona artık büyümenin ve kazanmanın vaktinin geldiğini söylemiş, ama yine de Raduljica ve Bjelica ile kapışmayı ihmal etmedi) 11 sayı 9 ribaunt 2 blokla, Rudy Gay 11 sayı 3 ribauntla, Curry 10 sayıyla, eline geçen her topu yüksek yüzdeyle hemen potaya yollayan Thompson 12 sayı 2 asistle, Faried 12 sayı 7 ribauntla mücadele etti. Gelelim iki başrole: üç sayının gerisinden 6/6 gibi insanlık dışı bir yüzdeyle oynayarak maçı 26 sayı 4 asistle tamamlayan Irving, bu performansla hak ettiğinden de fazlasına (turnuva MVP'si ve ilk beşi) kavuştu, Harden ise 8/11 saha içi isabet ve 3/5 üçlük isabetiyle 23 sayı 3 ribaunt 2 asist üreterek yıkıcı ekibin diğer ayağı oldu.
Sırplar ne mi yaptı? İlk periyoda enfes başlayan Teodosic, maçı 10 sayı 7 asistle tamamlarken, ilk periyotta iki müsait atıştan faydalanamayarak maçın kopmasına yol açan Kristic 4 sayıda kaldı; takımın ayakta kalan iki ismi Bjelica ve Kalinic (çoğu maç koptuktan sonra atılan) 18'er sayıyla takımı sırtlarken, Bogdanovic ilk kez şut atarken elini titretti ve 5/17 gibi bir yüzdeyle 15 sayı üretti. Raduljica her ne kadar 9 sayı 4 ribauntla oynasa da, 4 faulü bir çırpıda alması ve pasif oyunuyla bizlere bir kez daha kendisinden daha atletik, uzun veya çabuk oyunculara karşı sınıfta kaldığını göstermiş oldu. Stimac'ın son bölümlerde bulduğu 7 sayısına Katic 2, Markovic 3, Jovic 6 sayı ekleyebildi, Simonovic ve Bircevic sayı bulamadılar. Yine de, çoğunluğun hemfikir olduğu üzere, ABD karşısında başka bir Avrupa ekibi de en fazla onlar kadar oynayabilirdi, dolayısıyla her türlü tebriği hak ettiler, ve kınanmaları, hele de ABD böyle şut sokmuşken, gaflet olur. Peki, Avrupa takımları dedik ama, acaba İspanya daha farklı bir sonucu elde edebilir miydi ABD ile kapışsa? ABD yine böyle şut sokarsa, skor en fazla 129-115 gibi bir raddeye gelirdi, ama fazlası, zor olurdu. Hem, İspanya'nın, savunma baş gösterince tökezlediğini de gördük, yani ABD biraz olsun savunma yapsaydı, onların da şansı olmazdı şahsi fikrime göre.
Turnuvanın ödül seçimleri epey ihtilaf doğurdu: ilk beşe ABD'den Kenneth Faried ve Kyrie Irving, Sırbistan'dan Milos Teodosic, Fransa'dan Nicola Batum ve İspanya'dan Pau Gasol seçilirken, MVP, muhtemelen SADECE bu maçı seyretmiş jürinin yanlı tercihi sonucu Irving'e gitti. Gasol iyiydi, ama İspanya çeyrek finalin ötesini bile görememişken, Gasol'un ilk beşe alınması, evsahibine çekilen bir peşkeşten başka bir şey olamaz. Hele de, o mevkide, Litvanya ile 4. olmuş ve her maçının en istikrarlı oyuncusu kesilmiş Jonas Valanciunas gibi rakipleri mevcutken, Gasol'un o seçimi hak ettiğini iddia edemeyiz. Batum'un durumu da benzeşiyor; takımı her maçta sırtlayan, buralara kadar getiren kişi Boris Diaw iken, sırf son iki maçta ağırlık koyan ve takımın bronz madalyayı öpmesine vesile olan Batum'un oraya layık görülmesi, jürinin kaç maç seyrederek bu tespitleri yaptığını iyice düşündürttü. İlk beş için Renaldas Seibutis ve Goran Dragic gibi plase adaylar da mevcutken, asıl itirazımız, elbette, Irving'in şaha kaldırılmasına... Sadece final maçında fark yaratan Irving'in, her maç takımı taşıyan Harden'ın yerine ilk beşe alınması, ve üzerine bir de Harden ve Faried gibi iki isim varken, yani bu maça dek tüm işi Faried-Harden-Davis görmüşken, Irving'e MVP'nin verilmesi, hiç de hoş kaçmadı diye düşünüyorum. Harden, ellerinde şampiyonluk kupasından daha fazlasının yükselmesini fazlasıyla hak etmişti - Faried de öyle. Ama netice, başka türlü gelişti işte...
Turnuva Sıralaması:
1) ABD 2) Sırbistan 3) Fransa 4) Litvanya 5) İspanya 6) Brezilya 7) Slovenya 8) Türkiye 9) Yunanistan 10) Hırvatistan 11) Arjantin 12) Avustralya 13) Dominik Cum. 14) Meksika 15) Yeni Zelanda 16) Senegal 17) Angola 18) Ukrayna 19) Porto Riko 20) İran 21) Filipinler 22) Finlandiya 23) Güney Kore 24) Mısır.
Hayal kırıklığı yaratan takımlar ve oyuncular:
Arjantin: Andres Nocioni, Walter Hermann ve Salem Safar.
Brezilya: Açıkçası, tüm takım. Sırplar'a öyle mağlup olmalarının altında da bu yatıyor.
Litvanya: sadece Donatas Motiejunas.
Slovenya: tabi ki pota altı, yani Alen Omic, Uros Slokar, Miha Zupan ve bir nebze de Jure Balazic, üzerine de Jaka Blazic.
Türkiye: Cenk Akyol ve ileriki safhaları düşünürsek, Barış Hersek.
Yunanistan: Kostas Papanikolau, ayrıca Glyniadakis ve Vougioukas ile zayıflayan pota altı savunması; ve Sırbistan maçı göz önüne alınırsa, tüm takımın acemice oynaması.
Hırvatistan: ilk turda saçmalamasının cezasını ikinci turda top alamamakla ödeyen Ante Tomic, ona bu cezayı kesen ve halen daha kendisine koç diyebilen Jasmin Repesa, takımı bu sefer toparlayamayan Krunoslav Simon ve oyun kurucu zannedilen Olivier Lafayette.
Avustralya: çirkeflikleri.
İspanya: kibirleri.
Meksika: Jorge Gutierrez, bazı maçlarda da Hernandez.
Yeni Zelanda: elbette ki Kirk Penney, plase olarak da, bizden başka kimseye karşı oynayamayan Rob Loe.
Ukrayna: Gladyr'in sakatlığı.
Porto Riko: Arroyo'nun sakatlığı ve Balkman'ın nefesinin son maçlara yetememesi.
İran: Arsalan Kazemi. 3. ve 4. maçlarda sahadan silinen Mehdi Kamrani de beklenenin altında kaldı.
Filipinler: Pingris'in son iki maçta sahada yokları oynaması, ayrıca tam da takım halinde oynamaya başlamışken elenmeleri.
Finlandiya: Sasu Salin ve ıskaları, ayrıca Huff ve Lee'nin çoğu maçta, Murphy'nin de son maçta kötü oynaması.
Mısır: Amr Gendy'nin ruhani liderliği yapamaması.
Sürprizler:
Filipinler: elenen takımlar içinde turnuvaya en çok zevk ve renk katan ekip oldular, belki en baştan itibaren takım olsalardı, Hırvatlar'ı da alaşağı edebileceklerdi. Blatche da bencilliğini atınca tadından yenmez oldu. Asıl güzide isimler, June Mar Fajardo, savaşçı Paul Dalistan ve Gabe Norwood.
Angola: Yannick Moreira demek kafi.
Senegal ve D'Almeida.
Finlandiya: Petteri Koponen.
Güney Kore: Taejong Moon (Jarod Stevenson), Lee Jong-hyun, Cho Sung-min, Kim Sun-hyung, Kim Jong-kyu, Oh Se-keun, Heo Il-young.
İran: Samad Nikkhah-Bahrami, Mohammad Jamshidi, Benham Yakhchali.
Mısır: Youssef Shousha.
Brezilya: Arjantin maçında Raulzinho Neto.
Hırvatistan: Dario Saric.
Yeni Zelanda: Isaac Fotu, Tai ve Corey Webster, Lindsay Tait, Everard Bartlett, ve elbette, Mika Vukona ile Thomas Abercrombie.
Türkiye: Elbette ki, bu kadroyla böylesi mucizelere imza atmamız.
Porto Riko: savaşçı Ramon Clemente ve Alex Franklin, Jorge Diaz, David Huertas
Dominik Cumhuriyeti: Edgar Sosa, Victor Liz, Eloy Vargas, Eulis Baez, isabetli attığında James Feldeine.
Meksika: Francisco Cruz, Hector Hernandez, Adam Parada. Ayırca Paul Stoll da genelde iyi oynadı.
Avustralya: Ryan Broekhoff ve Matthew Dellavedova.
Arjantin: Hatalarını azaltırsa, Facundo Campazzo.
Yunanistan: Giannis Antetokounmpo, Kostas Kaimakoglu.
Türkiye: Sinan Güler, Cedi Osman.
Litvanya: Jankunas, yıllar sonra üçlük atabilen Darius Lavrinovic.
(15 Eylül 2014)


Komentarze