top of page

İmlâcı'dan (Orhan E. Özenç) basketbola dair satırlar...

Search

2014 FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası Çeyrek Final Maçları Değerlendirmesi

  • thegevshek
  • Sep 10, 2014
  • 10 min read

Litvanya - Türkiye (73-61)

Maçın hakkı bu skor muydu? Hayır. Litvanya'nın son bölümlerde biz ıska geçerken taktik faullerden bulduğu sayılarla fark çift hanelerin üzerine çıktı. Peki, maçı kim hak etti? Bana kalırsa, mevcut durumları göz önüne alındığında, her iki taraf da doğru oynadı ve maçı hak etti. Daha iyisini yapabilir miydik? Açıkçası, bu vaziyetteki bir Litvanya'yı da, şut sokabildiğimizde rahatlıkla geçebileceğimizi gördük. Peki, daha fazlasını yapmalı mıydık? Şu kadromuzla, daha fazlasını hayal etmek budalalık olmazdı, ama daha fazlasını istemek, nankörlük olurdu. Elbette, Litvanya'ya pisi pisine yenilip dönmektense, ABD'ye paşa paşa yenilip dönmeyi daha evla görürdük, orası kesin. İçimizi acıtan da, tek kronik eksiğimiz yüzünden (şut isabeti) maçı ve madalya şansını kaybetmek. Ama, bir düşünürsek, buraya gelmemiz de hep mucizelerin eseriydi, azmin, hırsın, mücadelenin, ruhun eseriydi. Aynı ruh, karşı takımda da mevcuttu. Üstelik, biz yine üç sayının gerisinden 3/18 gibi bir yüzdeyle oynarken, rakibimiz farkını o bölgeden potamıza 10/19 isabetle üçlükler göndererek ortaya koydu. Yani, şut sokamadan da maçı gene kazanmanın eşiğinde seyrettik maç boyunca. Düşünün ki, koca Litvanya takımı, sadece son çeyrekte uğradı serbest atış çizgisine; hoş, bizde de durum farklı değildi, ama maçta asıl farkı, üçlük çizgisinin gerisinden son on yıldır oynamadığı kadar istikrarlı oynayabilen Darijus Lavrinovic (3/4 üçlük isabetiyle 11s 5r 4f) yarattı. Oyun kurucusuz oynamayı, Seibutis'i (6/10 isabetle 19s 3a) yine oyun kurucu gibi oynatarak aşan rakibimizde, Ömer ile çok iyi savunduğumuz Valanciunas'ı 12 sayı 13 ribauntta tutabilmemize rağmen, aynı anda sahada bulundukları süre zarfında Pocius (3/5 üçlükle 13s 3a 2tç) ve sonradan açılan Maciulis'i (4/5 isabetle 9s 2r 2a) engelleyemedik. Rakipte fark yaratan başka isim var mıydı? Kritik bir orta mesafe isabeti haricinde Jasaitis (2s) fark yarattı denilemez; Juskevicius'un (3s) ve Vasiliauskas'ın (0s 1r) sustuğu, Ksistof Lavrinovic'in potayı göremediği, Jankunas'ın ve rakibin en tehlikeli sayı kaynaklarından Motiejunas'ın 2 sayıda tutulduğu, Kuzminskas'ın da hiç süre almadığını hesaba katarsak, cevap, hayır. Onların tüm Serhat Çetin'leri, Melih Mahmutoğlu'ları kadroda mevcuttu, biz ise, böylesi istikrarlı şut sokabilen iki ismi, hele de Serhat bu sene ligimizin sayı kralı olmuşken, yani formdayken ve takımında birinci skor opsiyonu olarak oynamaya alışmışken, kadromuzda göremediğimiz için, madalyadan olduk desek yeridir. 12 Dev Adam, bu şampiyonadaki mücadelesi ve mucizeleri ile her türlü takdiri hak etmektedir; onlardan, Litvanya'nın veya Avustralya'nın şut yüzdelerine çıkmalarını beklemek bir yere kadar doğrudur, çünkü doğru hücumla boş adamı bulabilen bir hücum anlayışımızda rahat ve boş şut imkanları fazladır, ama hiçbirisi istikrarlı şutör ve ana skor silahı olarak kulüplerinde oynatılmadıkları için, ötesini düşünmek, onlardan o boş pozisyonların hemen hepsinde sayı beklemek, hata olur. Onlar, çabalarıyla, savunmalarıyla ve dirençleriyle var oldular. Akan her damla terlerine birer madalya analarının ak sütü gibi helaldir, çünkü bu kadroyla buraya kadar gelebilmek büyük bir iştir. Ergin Ataman, kadroda muvazaalı tercihler yapmıştır, bu yüzden eleştirilmesi gayet olağan ve elzemdir, fakat neticede elde kalan bu kadrodan maksimumun üzerinde verim sağlamayı da başarmıştır, bu açıdan tebrik ve övgülerimize mazhar olmalıdır. Şöyle düşünelim; üst üste 4. kez Dünya Basketbol Şampiyonası'na katılıyoruz; bunlardan sadece 2002'dekine katılmayı, 2001'de evimizde düzenlenen Eurobasket'in 2.si olarak bileğimizin hakkıyla elde ettik, ve ilginçtir ki, en düşük derecemizi de (9.luk) orada gördük; 2006 ve 2014'e wild card ile geldik, hiçbir basketbol başarımız dikkate alınmadan turnuvaya dahil edildik, ve her ikisinde de çeyrek final gördük; 2010'da ev sahibi olduğumuz için şampiyonaya katılma hakkı kazandık (2009 Eurobasket'teki performansımız 2010'a katılmaya kafi gelmiyordu, hatırlayalım), ve orada da çeyrek final gördük, hatta gümüş madalya'yı topladık. Neticede, üst üste 3. kez, bileğimizin hakkıyla katılmadığımız bir dünya şampiyonasında çeyrek final görebiliyoruz, wild card'ımızın veya ev sahipliğimizin hakkını verebiliyoruz. Bence bu, dikkate alınması gereken ilginç bir başarıdır. Hele ki, bu şampiyonaların hemen evvelinde veya hemen sonrasında kayda değer hiçbir basketbol başarısı gösteremediğimiz de göz önüne alınırsa... Demek ki, ne vakit arena, sahne, ışıklar büyüyor, biz de o vakit işimizi ciddi yapmaya karar kılıp, fark yaratıyoruz, rakiplerimizi şaşkına çeviriyoruz.


Peki, bizde kim ne yaptı bu maçta? Çoğu ilk periyotta olmak üzere toplamda 10 sayı üretti Emir (3/12 isabetle, ki bu, maç sonunda başımızı geçen maçın aksine çok ağrıttı), 5 asist, 4 ribaunt ve 3 top çalma ile, bana kalırsa standart çizgisinde oynadı; tek sorun, ona skorda eşlik edecek bir dış oyuncu olmayınca, tüm şutları kullanmak zorunda kalması ve bu yüzden, tıpkı Mısır, İran, Kore, Porto Riko gibi ekiplerin şutörlerinde vaki olduğu gibi, şut yüzdesinin giderek düşmesiydi. Kerem Gönlüm, yaşına başına bakmadan yine oyunun her iki tarafında muazzam bir mücadele örneği sergiledi, oyununu 13 sayı, 9 ribaunt, 2 asistle süsleyerek takımımızın en skoreri oldu; Ender, tamamı 3 sayının gerisinden olmak üzere 2/6 isabetle ve 6/8 faul isabetiyle oynadı, 12 sayı kaydetti; serumla ayakta duran Ömer, büyük ihtimalle bu sebepten dolayı faul problemine erken girdi, ama toplamda 11 sayı 10 ribaunt 2 blok üretti; Oğuz, sadece 5 dakikada 2/3 isabetle 4 sayı buldu; takımın mihenk taşı Sinan, 4/6 isabetle 9 sayı 3 ribaunt 3 asist var etti, Cedi 2 sayı 2 ribaunt ile oynadı, Cenk, Barış Hersek, Kerem Tunçeri (ki savunmada iyiydi) ve Furkan sayı kaydedemeden maçı noktaladı, Barış Ermiş hiç süre bulamadı. Tablo kötü değil, ama normal bir dış şut performansı ile, bu Litvanya'yı da yıkabileceğimizi bilmek, hem bir gurur, hem de içimizde doğan koca bir uktedir bizim için. Hülasa, son 8 takım arasına kaldık, ötesine geçemedik, ama helal-i hoş olsun, oyuncularımızın her birini ayakta alkışlıyor, daha doğru bir kadro seçimi ve yapılanma ile önümüzdeki yıllarda bu mücadelemizi, azmimizi madalya kürsülerinde görmeyi düşlüyoruz. Litvanya'yı ise, evvela Avustralya'lılıktan uzak, centilmen oyunları sebebiyle, sonra da galibiyetleri için, tek tek tebrik edip, ABD karşısında başarılar diliyoruz..


Slovenya - ABD (76-119)

Yanlış hesabın Bağdat'tan döndüğü malum; Slovenya için, bu kadroyla bile buraları görebilmek mümkün oldu, hatta grupta yendikleri Litvanya ile karşılaşsalar, madalya mücadelesi verebilmeleri de mümkün olurdu, ama ufak hesapları sebebiyle onları bu safhada ABD ile eşleşmeye iten Avustralya'dan daha yüksek bir pozisyonda şampiyonayı noktalıyarak, bir nevi ciğerlerini soğutmuş oldular. ABD, turnuvaya heyecan ve seyir zevki katıyor hiç kuşkusuz; fakat buna mukabil, çekişme kattığını söylemem zor. Eurobasket, bu yönüyle Olimpiyatlar'dan ve Dünya Şampiyonaları'ndan daha çekişmeli maçlara sahne oluyor genelde, zira takımların yapıları ve seviyeleri daha yakın, ve maçlarda süper güçler değil, iyi, kaliteli takımlar yer alıyor. Son yıllarda İspanya bu dengeyi bozar gibi olduysa da, neticede, İspanya yenilebilen bir takım, ama ABD'de durumlar farklı oluyor. Bunu yakından tatbik eden son kurbanları, ilk yarıyı dişe diş başa baş oynayan, ama ikinci yarıda top kayıplarını potalarında kolay sayı olarak görünce çözülen Slovenler oldular. ABD, Goran Dragic'e (6/15 isabetle 13s 4r 4a 4f 4tk) elbette hazırlıklıydı, onu iyi tanıyorlardı; hal böyleyken hemen hemen aynı oyun tarzında oynayan Zoran Dragic de (4/12 isabetle 11s 5r 2b) beklenen performansı veremedi. Ama bilhassa ilk yarıda rakibi şaşırtan isabetleriyle Domen Lorbek (5/8 isabetle 12s 6r 2a), Slokar (7s 2r), benchten gelen Prepelic (9s) ve Balazic (kendi çizgisinde seyredecek cinsten, 3/8 isabetle 9s 6r), takımı moralli tuttular. Muric'ten 6 sayı bulan Slovenya'da, Zupan'ın 2 sayıda kalıp 4 faul yapması, Klobucar'ın 3, Omic'in de sadece 4 sayı üretebilmesi, Blazic ve Nikolic'in sıfır çekmesi, onların çektiği beyaz bayraktı aynı zamanda. ABD'de ise, tanıdık isimler Faried (14s 10r) ve Davis'e (13s 11r 3b), Klay Thompson 20 sayı 2 asist 3 ribauntla, Harden tamamı ikinci yarıda olmak üzere attığı 14 sayısı ve 5 ribaunt 3 asistiyle, Irving 12 sayı 4 ribaunt 3 asistle, Derrick Rose nihayet form tutarak 12 sayı 5 asistle, Cousins 9 sayı 5 ribauntla, Gay 7, Curry ve sonlarda sahneye çıkıp azmeden DeRozan 6'şar, Plumlee 4, Drummond da 2 sayıyla eşlik etti. Maçı yine farklı kazanan, ama bunu yine evvela fiziksel üstünlükleriyle başaran ABD, böylelikle, yarı finalde Litvanya'nın rakibi oldu.


Sırbistan - Brezilya (84-56)

Fikstürün sol yakasından gelen çeyrek finalistlerin maçı, sürpriz doluydu. A grubunda yer alan 4 takımın yine birbirleriyle eşleşmeleri sonucu, play-off'lar tadında maçlar gördük; birbirini ve rakibini daha iyi tanıyanlar, kazandılar; ki ilginçtir, kazananlar, grupta kaybeden, burada da intikamlarını alan takımlar oldular. Fakat, Sırbistan - Brezilya maçını izah etmek için sadece bu beyanat yetmez. İlk yarısı sadece beş sayı farkla, 47-42 Sırbistan lehine geçilen maçta, ikinci yarının halini açıklamak kolay değil. Son topa kadar gidileceği düşünülürken, her şeyi çözen, ilk yarı bitiminde, Brezilya'nın aldığı ve yayına yansımayan iki teknik faul oldu; 3. çeyrek başında bu faullere çizgiden karşılık vermekle kalmayıp, topu kenardan soktuktan sonra bir de turnike bularak, tek hücumda 7 sayı bulan Sırbistan, bu sayede hem farkı birden 12 sayıya yükseltti, hem de moral üstünlüğünü, geri vermemek üzere ele geçirdi. Gerçekten de, bu vakadan sonra, Brezilya ilk yarıdaki takım oyunundan, hücum disiplininden çıkarak bencil hücumlar etti, kolay sayılar yedi, ve bir daha toparlanamadı. Sırplar ise, bu moralle, hiç olmadıkları kadar formda oynadılar ve şutlarında beklenmeyecek ölçüde isabetler kaydettiler, bu da tablonun tuzu biberi oldu. Teodosic (23s 4a 3r) ve Kristic (10s) aynı anda sahadayken hücumda 3. bir oyuncuyu kullanmayan Sırplar, bu sorunu, bu ikiliden gelen sayılarla çözdüler ve mükafatlarını aldılar; yine liderlikte Teodosic'in arkasında kalmaya razı bırakılan Bogdanovic, yağmur gibi şut sokarak 12 sayı 6 ribaunt kaydetti, 2 de asist yaptı, özellikle el üstünden soktuğu üçlüğü, moral üstünlüğünden başka bir şeyle izah etmek mümkün değildi. Raduljica yine kaşla göz arasında 10 sayı 4 ribaunt, Bjelica 8 sayı 8 ribaunt 5 asist, Markovic 9 sayı, Kalinic 5 sayı, Stimac 4 sayı, Bircevic de oyuna girer girmez soktuğu üçlükle 3 sayı üretti; Katic, Jovic, Simonovic çemberi göremediler. Dağıldıkça dağılan, ve giderek, savunmada direnen tek isim olan Nene'yi hücumda unutan Brezilya'da ise, Varejao 12 sayı 9 ribaunt, Marquinhos Vieira 12 sayı, Splitter 1/7 isabetle 3 sayı 8 ribaunt, Nene 4 sayı 4 ribaunt, Barbosa 2/6 isabetle 5 sayı, ilk yarıda coşan ikinci yarıda susan Huertas 4 sayı 9 asist, Alex Garcia 3/7 isabetle 8 sayı, Neto 5 sayı 5 ribaunt, Hettsheimeir 2 sayı kaydetti; 0/6 isabetle mücadele eden Machado ve kenardan gelip kısıtlı süre alan Taylor ile Giovannoni sıfır sayıyla maçı tamamladılar. Bu sonucu, en azından böylesi bir farkı, Sırplar'ın geçen maçta Yunanistan karşısındaki oyununu seyredenler bile tahmin edemezlerdi, ama moral üstünlüğünü iyi kullanmak, büyük takım olmanın gereklerinden biridir, Sırplar ve koçları Djordjevic de bunu en âlâ şekilde göstermiş oldular. Brezilya ise, altın jenerasyonunun bu son deminde, madalya şansı bulamadan, evine dönmüş oldu.


Fransa - İspanya (65-52)

Bu maça dair söylemek istediğim dört minik şey var, ötesi gereksiz; ilki, İspanya'nın geçen maçta aksamaya başlayan dış şut yüzdesinin bu maçta sıkı Fransız savunması karşısında yerle yeksan oluşun (2/22 üçlük isabetiyle bizden bile kötüydüler), ikincisi, Hırvatlar'ın Filipinler'e karşı yaptığını yapıp rakibi küçümsemenin, sadece ve sadece felaket doğuracağı, yani Fransa'yı grupta yenmiş olmanın özgüveniyle hususi bir hazırlık yapmadan bu maça çıkan İspanya'nın gafil avlanmış olması; üçüncüsü, Parker yokken bile, tıpkı vakt-i zamanında Rudy Tomjanovic'in Hakeem Olajuwon'u kastederek dediği gibi, 'Asla, bir şampiyonun kalbini küçümsememek gerektiği', yani geçen seneyi şampiyon tamamlamış bir ekibin, bu ruhla ve en mühimi, Boris Diaw gibi bir mücevherle, tüm beklentilerin altını üstüne getirmesi, ve son olarak dördüncüsü, ve belki de en önemlisi, turnuva başlamadan evvelki inceleme yazımda da değindiğim gibi, kibir, yani, İspanyollar'ın ve bilhassa İspanya basınının, turnuvayı kafadan sadece İspanya - ABD final maçı olarak görmesi, yani diğer etapları ve rakipleri adeta yok saymaları, ve bunun onlara çook pahalıya patlaması... Belki tüm otoriteler ve basketseverler, bir İspanya - ABD finali görmeyi bekliyordu, ama onca fikstür ayarlamasına, ev sahibi, seyirci ve saha avantajına, hakem düdüklerinin çoğuna, ve güzide bir kadroya sahip olmasına rağmen, İspanya için de, 'yanlış hesap Bağdat'tan döndü'. Şöyle düşünelim; İspanya ve onun fikstür avantajı sayesinde Fransa, çeyrek finale yükselme hakkını elde eden ilk ekiplerden (6 Eylül'de) olmalarına rağmen, çeyrek final maçlarını bizden, yani 7 Eylül'de bu hakkı elde edenlerden daha geç (biz 9 Eylül'de, onlar ise 10 Eylül'de) oynadılar, toplamda 3 günü boş geçirerek daha fazla dinlendiler, rakiplerini etüt etmek ve çalışmak için daha çok zamanları vardı, ki herkes böylesi bir hüllenin İspanya'ya yarayacağını düşünmekteydi; biz ise, sadece 1 tam gün dinlendik; ABD ve Slovenya ise 2 gün dinlendi çeyrek finalden önce. Bunun elbette acısı, yorulan ekipler bakımından, daha ileriki maçlarda çıkacaktır, ama böylesi bir adaletsizlik bile İspanya'yı kurtaramadı. İnanılmaz bir direnç ve savunma örneği gösteren, hücumda tüm emeğini, kalitesini, zekasını ve aklını ortaya koyan Fransa, maçı bileğinin hakkıyla söke söke aldı. Her ne kadar bir İspanya - ABD kapışmasından, rövanşların tillahından mahrum kalmış olsak da, basketbol kazandı, doğru işler yapan takım kazandı, hak eden kazandı. Maç boyunca rakibini kendi temposunda tutarak riske girmeyen Fransa, ilk maçtan çıkardığı derslerle, birebir savunmayı adam değişmeden savunarak, İspanyol şutörlerin boşa çıkmasını ve rahat şut bulmasını ziyadesiyle engelledi. Kelepçe gibi müdafaadan yılan İspanyollar, dile kolay, az evvel dediğimiz gibi, 2/22 üçlükle oynamak zorunda kaldılar. Helal-i hoş olsun Fransa'ya bu galibiyet. Bizim yaptığımızı yapıp, bir de atletizmleri ile oyunda kalmayı, düşmemeyi başardılar, üstüne kritik şutları da sokarak, mucizeyi gerçekleştirdiler. Fransa'da Diaw, son toplarda bir bocalayıp bir kahramanlaşarak, 6/12 isabetle 15 sayı 5 ribaunt 3 asist 4 top kaybı ile oynadı, maçın tartışmasız yıldızıydı; tek üçlük isabetini son periyodun en kritik yerinde sokup İspanya'nın böğrüne mızrağı yaslayan Heurtel (4/7 isabetle 13s 3r 4a) ve Diot (4s 4a 2r), Parker'ın rolünü paylaşarak o mirası devraldılar, layıkıyla da devam ettirdiler; hakem düdüklerinden çok çeken Batum, 2/8 isabetle 9 sayı 4 ribaunt üretti, Gelabale ise 9 sayı 3 ribaunt ile elinden gelenini azamisini sundu. Lauvergne'in 4 sayı 10 ribauntluk, Gobert'in ise Kaptan Ahab misali savaşarak elde ettiği 5 sayı 13 ribaunt 1 blok 1 top çalmalık performansı, adeta Gasol biraderler için ibret oldu. Pietrus 2 sayı, Fournier 2'si çok hayati bir turnikeden gelmek üzere 4 sayı (ayrıca 2 ribaunt ve 2 asist) ile bu isimlere katkıda bulundular. Üzerine, Jackson'ın sadece 3 dakika alıp sayı bulamadığını, Kahudi ve Tillie'nin ise hiç sahne almadığını söylersek, Fransa'nın ne mühim bir iş başardığını daha iyi görmüş oluruz. İspanya'da ise durum vahimdi; maça kötünün de kötüsü şeklinde başlayan Gasol biraderlerden Pau, maçın sonuna doğru toparlanarak 7/12 isabetle 17 sayı 8 ribaunt 3 blok üretti, Marc ise 1/7 isabetle 3 sayı 4 ribauntta kalarak, takımının performansının düşmesinde başrolü oynadı; zira hepimiz, Marc boyalı alanda pas ve şut organizasyonunu verimli yapabiliyorken İspanya'nın bir süper güç haline geldiğini bilmekteyiz. Ibaka ise 1/7 isabetle 2 sayı 2 ribaunt 1 blok kaydetti; yani iki Gasol + Ibaka'dan, toplamda 3 yıldız seviyesindeki uzundan müteşekkil İspanya pota altı rotasyonu, 2 kişilik (Gobert ve Lauvergne) Fransa rotasyonuna baskın çıkamadı (gerçi buraya kimi zaman 4-5 numarada oynayan Diaw'ın akıl dolu oyununu da eklemek lazım ki mantık artsın). Llull'ün 5 sayı, Navarro'nun 4/11 isabetle 10 sayı, Rudy Fernandez'in 2/6 isabetle 7 sayı 3 asist, Calderon'un 5 sayı, Rubio'nun 1/7 isabetle 4 sayı 2 ribaunt 1 asist 3 top çalma 4 faul kaydederek katkıda bulunduğu İspanya'da, özellikle Rubio ve Navarro'nun rakamları, çoğu şeyi anlatıyor - tıpkı, sıfır çeken Sergio Rodriguez'in performansı gibi. Bu maçta Avrupa basketbolunu krallara layık şekilde oynayabilecek bir uzunu, Felipe Reyes'i hiç kullanmayarak gafletin dik âlâsını yapan İspanya, Claver ve Abrines'i de hiç sahaya sürmedi. Özellikle Reyes, Fransa pota altının azmi karşısında işleri hırsı ve kalitesi ve de tecrübesiyle dengeleyebilirdi, ama işte orada, koç Orenga'nın sınıfta kalışına şahit olduk. Bilet evvela Orenga'ya kesilecektir kuşkusuz, ama Brezilya gibi İspanya da, altın jenerasyonunun son deminde bir madalya şansını tepmiş oldu, aynı zamanda ABD ile rövanş imkanından ve kendi seyircisi önünde bir şampiyonluk yaşama ihtimalinden de mahrum kaldı. Fransa'yı tebrik etmemiz farzdır, İspanya ise ne kadar pişman olsa azdır...


Yarı finaller:

Litvanya - ABD (11 Eylül gibi ABD için manidar bir günde)

Sırbistan - Fransa (12 Eylül gibi bizim için manidar bir günde)


Neticede, en az bir finalist, sürpriz olacak, burası garanti. Fransa sadece sağlam bir rakibini değil, turnuvanın en mühim 2 şampiyonluk adayından birini de eleyerek, en azından fikstürün sol yakasında rekabeti raddesine kadar körüklemiş oldu. Maçlarda sonuç ne olur, kestirmek kolay değil, ama gruptaki maçta son topla kaderlerini belirleyen Fransa ve Sırbistan'ın rövanşı, muhakkak ki daha çekişmeli geçecektir. Tahmin yapmak, bu seviyede ve böylesi bir turnuvada, sanırım afaki kaçacaktır...


Teşekkürler 12 Dev Adam...


(10 Eylül 2014)


 
 
 

留言


Öne Çıkan Yazılar
Eski Yazılar
Arşiv
Etiket İle Arama
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square

İLETİŞİM İÇİN:

Başarıyla iletilmiştir!

OLASI TAKİPLER İÇİN

  • Facebook Classic
  • Twitter Classic
  • c-youtube

© 2013 by İmlâcı (Orhan E. Özenç) Tüm hakları saklıdır.

bottom of page