top of page

İmlâcı'dan (Orhan E. Özenç) basketbola dair satırlar...

Search

2014 FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası Son 16 İlk Gün Maçları Değerlendirmesi

  • thegevshek
  • Sep 7, 2014
  • 7 min read

ABD - Meksika (86-63)

Son 16'nın ilk günkü maçları arasında favorisi belli olan iki müsabakadan birisiydi esasında bu eşleşme. Meksika, ABD'nin istediği yüksek tempolu oyunu zaten benimsediği ve kolay uyum sağladığı için, maç bir o potada bir diğer potada geçti; fakat hücum ritmini ve şut isabetini hemen hiç sağlayamamak, çok fazla şut kaçırmalarına ve heyecan yaratmalarına mani oldu. Kadro kalitesi bakımından açık farkla rakibinden geride olmalarına karşın Meksika'nın ilk üç periyottaki savunma direnci ve maçın tartışmasız kahramanı Gustavo Ayon'un tek başına hücumda ayakta kalması takdire şayandı; iki gün önce Güney Kore ile oynanan kader maçında dev bir kumar oynanarak dinlendirilen Ayon, bu maçta pota altındaki post hareketleri ve akıl dolu hücumlarıyla, rotasyon darlığına, yani maçta 36 dakika sahada yer almak zorunda kalmasına rağmen, maçı 11/19 isabetle 25 sayı ve 8 ribaunt kaydederek tamamladı. Uzun süre boyunca sadece 3-4 oyuncudan sayı katkısı bulabilen Meksika'da Ayon'a Stoll 5 sayı ve 6 ribaunt, Gutierrez 7 sayı 3 ribaunt 3 asist, 3/11 ile oynayan Cruz 6 sayı 5 ribaunt, Martinez 7 sayı, Mendez 5, Ramos 4, Meza ve Zamora da 2'şer sayı ile eşlik ettiler. ABD'de ise kısa sürede yapacağını yapıp 8 sayı 8 ribaunt üreten Faried, 12 sayı 4 ribaunt 2 asist üreten Harden, 11 sayı 7 ribauntla ilk kez pota altında dominantlığını hissettirebilen Cousins, alıştığımız üzere arka arkaya kaçırmadan üçlük sokan Curry (20 sayı 4 asist 3 ribaunt) ve eşlikçisi Thompson (15s 5r 2a), Irving (4s 3a 2r) ve Davis (2/9 isabetle 4s 6r 4b) galibiyeti getiren isimler oldular. Böylelikle ABD, aslarını çok yormadan çeyrek finale yükseldi.


Fransa - Hırvatistan: (69-64)

Maçın çekişmeli olacağını tahmin ediyorduk, fakat bu çekişmenin mücadeleden, kazanma azminden doğacağını düşünmekle yanılmışız; maçın başabaş gitmesinin tek sebebi, her iki takımın da aralarında anlaşmış gibi maçı kaybetmek için ellerinden geleni yapmalarıydı. Her iki takımın da böylesine kamikaze oynaması, resmen kaybetmek için oynaması takdire şayandı açıkçası; düşünün ki bu takımlardan birisi geçen senenin Avrupa Şampiyonu, diğeri de Avrupa dördüncüsü... Bu kadar basketbol yanlışlarıyla dolu, verimsiz bir oyun ortaya konamazdı; hele ki Hırvatistan, son periyotta ritmini bulan her adamı benche çeken ve rakibin faul hakkı dolmuşken, fark da iki sayıyken 'potaya gidin' demeyip üçlük oyunu çizen bir koça sahip olduğu için ne kadar dövünse azdır. Maç sonuna doğru Tony Parker'ın mirasını devralmaya soyunan ama son toplarda topu almaktan fersah fersah uzaklaşan Heurtel (10s 4a) sorumluluktan kaçmasa, maçın kırılma anlarında şutları kullanan Batum (5/13 isabetle ve 0/6 üçlükle 14s 2r) üç tane net boş atış kaçırmasa, Fransa maçı rahatlıkla kazanacaktı; Sonlara doğru ilk kez takım tarafından hatırlanan ve tamamen havaya girebilip coşan Ante Tomic (7/10 isabetle 17s 6r) inatla Repesa tarafından kenara alınmasa ve kalan bölümde benche mahkum edilmese, Fransa'nın faul hakkı dolmuşken, tüm takım üçlük atmaktansa, faul çizgisine varmak için potaya yüklense, maç Hırvatlar'ındı. Hakikaten de, bu maçın kayıtlarını okullarda 'yapılmaması gerekenler maçı' olarak seyrettirmek lazım gelir. Muhtemelen yorgunluktan bocalamaya başlayan Fransa adına övgüye mazhar iki isimden biri Diaw (1/7 isabetle 3s 5r 5a 1b) diğeri de Fournier (13s 4r) idi; Fournier, rakibin zayıf pota altını iyi sezip sürekli olarak boyalı alana penetre ederek güzel atışları sayıya çevirdi ve rakibin savunma dengesini alt üst ederek Fransa'yı öne geçirdi. Bu maçta sadece üçlükleriyle var olan Gelabale (3/3 üçlükle 11s 6r), Diaw ile yine iyi bir ikili oluşturan Pietrus (6s 4r) ve pota altında sırıtmamak için çaba koyan Lauvergne (8s 2r), Fransa adına dikkat çeken diğer isimlerdi. Gelelim Hırvatlar'a; muhakkak takım koçunun kasıtlı bir hamlesi sonucu oyundan soğutulan Tomic ve son toplarda maçı çevirme noktasına getiren ama son iki hücumda top alamayan Bogdanovic (11/19 isabetle 27s 6r) dışında çift hanelere ulaşan isim olmazken, birisi 3. çeyrekteki bir 3'e 1 hücumda, diğerleri de son iki hücumda olmak üzere üç bariz yanlış tercihte bulunarak takımını aşağıya çeken Simon (1/9 isabetle) 6 sayı 2 ribaunt 2 asist, ilk periyottan sonra kahramanlığını kaybeden Saric 2/6 isabetle 4 sayı 7 ribaunt kaydetti. Lafayette, bir oyun kurucu olmak için gereken hiçbir meziyeti taşımadığını tekrar kanıtlarken (1/8 isabetle 2 sayı 4 ribaunt ve emin olun tamama yakını Tomic sayesinde asiste dönen paslarıyla 6 asist), yanlış seçimleriyle hata üzerine hata yapan Rudez'in ve tek bir şanslı isabetle sayı atabilen Markota'nın 3'er sayısı, galibiyete yetmedi. Zoric de 2 sayı ile mücadele etti. Neticede, geçen seneki Eurobasket'te takım olmayı başaran, ama görünen o ki, bunun tek sebebi olan oyuncu, yani Dontaye Draper yokken yine sahada gezinen bir güruha dönen Hırvatistan, rezalet bir kenar yönetiminin de sonsuz katksıyla, son periyotta gardı iyice düşen yorgun rakibine teslim olarak evine döndü, Fransa ise çeyrek finale yükseldi.


Dominik Cumhuriyeti - Slovenya (61-71)

Dünkü hatalarından ders almamaya niyetli bir Slovenya ile, en büyük silahı Garcia'nın ilk periyotta aldığı iki faulle uzun süre kenara mahkum olmasına rağmen maçın büyük bölümünde önde olan ve rakibiyle başabaş mücadele edebilen bir Dominik Cumhuriyeti'nin karşı karşıya geldiği bu maçta, kazanan, Zoran Dragic'in yaptığı ekstra işler ve gösterdiği ilave efor sayesinde, Slovenya oldu. Litvanya maçını aratırcasına bir isabet yüzdesiyle oynayan Sloven şutörleri yüzünden rahatlıkla 1-3-1 alan savunmasını benimseyebilen Dominik savunması karşısında ilk yarıda sıfır çeken Dragic kardeşler, ilk yarının sonunda Slokar'ın ve ikinci yarının başında Klobucar ile Prepelic'in orta mesafeden kaydettiği isabetlerle 1-3-1'i açmayı başardı ve böylelikle, tek hücum alternatifi olan Dragic'lere de gün doğdu. Son bölümde Goran'ın (6/12 saha içi isabet ve 0/4 üçlük isabeti ile 12s 6a 2r) asistleri, Zoran'ın ise savunmayı ve hücumu ilk kez bir arada yüklendiği (8/15 isabetle 18s 3r 4 top çalma) Slovenya'da, Dragic kardeşler, sadece yeteneklerine güvenip son maçtaki gibi maçın büyük bölümünde inanılmaz mantık ve tercih hataları yaparak maçı zora soktular. Tamama yakını orta mesafeden atılan 9 sayısı ve 6 ribaundu ile bir ara takımına nefes aldıran, ama savunmada ve hücumda değil sertlik koymak, koşacak hali olmadığını gösteren Slokar, 1/6 isabette kalıp kısa sürede 7 sayı 4 ribaunt ve 4 faul kaydeden Balazic, maçın %70'ini sakat sakat oynamak zorunda kalan Zupan (3s 4r 2a 4 faul) ve meziyetsizliği sebebiyle sadece 7 dakika dayanabilen Omic'ten (2s 2r) oluşan bir uzun rotasyonu ile maçı kazanmak kolay değildir. Bu maçta Slovenya'ya en çok, son bölümde 1-3-1 savunmasını terk eden, en önemli yıldızını kenarda paslandıran ve oyunu döndürmeye başlayan oyunucusu Martinez'i Repesa misali kenara alıp oyunu soğutan Dominik yardımcı oldu desek yeridir. Bu maç Slovenya'nın kazandığı bir maç olmaktan çok, Dominik'in hatalar yüzünden kaybettiği bir maç oldu. Slovenya'da Dragic'ler dışında Lorbek 8 sayı, Klobucar ve Prepelic 5'er sayı, Blazic de 2 sayı kaydederken, Dominik'de maçın iki kahramanından biri olan ve sazı eline alan Feldeine ilk kez 8/14 gibi yüksek yüzdeyle 18 sayı 8 ribaunt 3 asist kaydederken, diğer kahraman Jack Martinez 12 sayı 11 ribaunt üretti, ama bunun cezası, maç sonunda koç Antigua tarafından benchte çürütülmek oldu. Takımda Baez 9, ilk periyottaki 2 faulü yüzünden gereğinden fazla kenarda oturan Francisco Garcia 7, Sosa 6, Coronado, Ramon ve 1/6 isabette kalarak hayal kırıklığı yaratan Vargas (aynı zamanda 8 ribaunt aldı) 3'er sayı ile mücadele ettiler. Koç Antigua, ilk başlarda dersine iyi çalışmıştı, fakat sonlara doğru Sloven koç Zdovc'tan çok daha aşağı kademede bir koç olduğunu kanıtlayan mantık ve tercih hataları yaparak, çok kolay kazanabileceği bir maçı kaybederek evine döndü. Slovenya ise çeyrek finalde ABD'nin rakibi oldu, ama demedi demeyin, bu uzun rotasyonuyla ve tek alternatifli hücum düzeniyle ABD'den tarihi fark yeme riskleri çok kuvvetli.


İspanya - Senegal (89-56)

Rotasyonun ve oyuna aç oyuncuların oynatılmasının ne denli fayda sağlayacağının emsaliydi bu maç. İlk üç periyotta yorgun ve muhtemelen maça yeterince odaklanmamış İspanya ilk beşi, kalite farklarıyla maçı önde götürseler de, kendi çizgilerinden uzaklardı. Farkın bu kadar açılmasına sebep olanlarsa, son periyotta Ibaka ve rakibin Senegal olmasının yüzü suyu hürmetine süre bulabilen Felipe Reyes önderliğindeki yedekler oldu. Navarro (1/6 isabetle 4s) uzun süredir ilk kez 0/2 serbest atışı gördü, Rudy Fernandez (5s 4a) sadece tek üçlükle maça etki etti ve rakiple dalaşarak teknik faul aldı; Rubio'nun 7 sayı 6 asist 5 ribaunt 5 top çalmalık şahane performansı sayesinde var olan Pau Gasol 17 sayı 5 ribaunt 3 blok, Marc Gasol de 9 sayı 6 ribaunt 6 asist 4 blok kaydetti. İki Gasol de 25'er dakika sahada tutuldu, ama asıl isyan yumruğu, kalan sürede sahne alan Ibaka (11s 6r 3b), Felipe Reyes (11s 4r 1b) ve bu maçta takımda istikrarlı şut atan tek isim olan Calderon'dan (3/4 üçlükle 11s) geldi. Llull 7 sayı, Sergio Rodriguez 5 sayı 2 asist, Abrines de 2 sayı üretti. Senegal'de ise, İspanya pota altı düşünülünce performansının düşmesi normal karşılanacak Dieng, kendi standartlarının çok uzağında, 1/9 isabetle, 6 sayı 7 ribaunt 2 asist üretti. Dış atışlarla sorun yaratan Faye 12 sayı 2 ribaunt, orta mesafe şutlarının tek çözüm olduğunu anlayan Badji 12 sayı 7 ribaunt, Rudy Fernandez ile yaşadığı polemik sonrası İspanyol seyircinin maç boyu tepkisine maruz kalan Ndour 4 sayı, Ndiaye 6 sayı 4 ribaunt, Rubio tarafından perişan edilen D'Almeida 5 sayı 4 ribaunt 4 asist 6 top kaybı, Niang 4 sayı, Diop 2 sayı, Ndoye'ler ise toplam 3 sayı ile mücadele etti, Thomas 2 sayı ile katkıda bulundu. Favorisi evvelden belli olan bu maçta, İspanya asları ahenklerini bulamadan oynadılar ama sonuca gitmesini bildiler; gelgelelim, başka bir rakibe karşı bu kadar dağınık, isabetsiz paslarla ve ıska geçilen şutlarla oynarlarsa, şanslarını zora sokmaları işten bile değil. Hele ki çeyrek finalde, onları iyi tanıyan ve bu turnuvada 2. kez karşılaşacakları Fransa ile eşleştikleri göz önüne alınırsa...


Yarınki maçlar:


Yeni Zelanda - Litvanya: Yeni Zelanda'nın en kuvvetli noktası, uzunlarıyla topladığı hücum ribauntları. Litvanya'nın uzunları, kısalarından daha tecrübeli ve kaliteliler ve Yeni Zelanda uzunlarına çok göz açtırmayacaklardır. Webster kardeşlerin çok istikrarsız şut attıkları ve Tait-Bartlett ikilisini de kenarda unuttukları göz önüne alınırsa, turu Litvanya geçecektir.


Sırbistan - Yunanistan: Zor bir tahmin; iki dev lobinin kapışması. Daha düzenli ve oturmuş bir takım olan, daha olgun oynayan ve hem savunmada hem hücumda daha bol silaha sahip olan Yunanistan maçı kazanmaya daha yakın. Pota altları ise savunma sevmeyen isimlerle dolu, oradaki mücadele ilginç olacaktır.


Türkiye - Avustralya: Buradaki mesele, dış şutörlere ve pota altında da orta mesafeden veya boyalı alandan şut kullanacak Andersen ve Bayes gibi uzunlara, hareketli savunmalar ile göz açtırmamak, çirkef savunmaları karşısında moral bozmamak ve diri kalabilmek. Onların bench oyuncuları, ilk beş oyuncularıyla tamamen aynı özelliklere sahip, uzunlar hariç: Jawai, Ömer'in aşamayacağı bir isim değil, ama Baynes ve Andersen, çok yönlülükleriyle bizi zorlayacaklardır. Bizim avantajımız, Ender - Tunçeri - Ermiş üçlüsünün, Dellavedova - Exum ikilisinden daha kaliteli olması. Cedi, Cenk ve Sinan ise Ingles - Newley - Broekhoff rotasyonunu kilitlerlerse, geriye bir sorun kalmayacaktır. Oğuz - Andersen ve Hersek - Baynes eşleşmesi doğru tercih olabilir; Baynes - Jawai veya Andersen - Jawai sahada olursa, Ömer ve Furkan'ı yan yana kullanmayı düşünmeliyiz. Ribauntlar, birebir savunma ve dış şutlar, her şeyin anahtarı olacaktır; alan savunmasından ise bucak bucak kaçmalıyız, rakip, turnuvanın en iyi şut sokan takımı.


Brezilya - Arjantin: Brezilya daha diri ve rotasyonu çok daha kuvvetli, ayrıca tüm oyunculardan faydalanmayı biliyorlar - Arjantin ise bunlara sahip değil ve başta Scola ve Nocioni olmak üzere herkes çok yorgun. Scola'nın Nene-Splitter-Varejao üçlüsüne direnmesi çok zor. Bu sefer Brezilya kazanacaktır.


(6 Eylül 2014)




 
 
 

Comments


Öne Çıkan Yazılar
Eski Yazılar
Arşiv
Etiket İle Arama
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square

İLETİŞİM İÇİN:

Başarıyla iletilmiştir!

OLASI TAKİPLER İÇİN

  • Facebook Classic
  • Twitter Classic
  • c-youtube

© 2013 by İmlâcı (Orhan E. Özenç) Tüm hakları saklıdır.

bottom of page