top of page

İmlâcı'dan (Orhan E. Özenç) basketbola dair satırlar...

Search

28 Ağustos 2014 FIBA U-16 Şampiyonası Türkiye - İtalya Çeyrek Final Maçı

  • thegevshek
  • Aug 29, 2014
  • 6 min read

Öncelikle, bu genç neferlerimizi tebrik ederek girizgahımızı yapalım. Bu yaşta ve bu seviyede, her maç 70-80 civarında sayı atabilmek kolay bir iş değildir, hele de turnuvanın ileriki safhalarına geçildikçe, giderek sertleşen müdafaalar ve kalitesi artan savunmacılar sebebiyle böylesi skorlar elde etmek daha da zorlaşır. Yıldız millilerimiz, bunu istikrarlı şekilde yapabilir haldeler.


İtalya da bizim gibi hızlı basketbol oynamayı seven, iki-üç doğru pas ile hedefe varmayı amaçlayan, fakat skorer yelpazesi bizden bir nebze daha geniş bir ekip. Savunmayı bizden daha iyi yapamadıkları kesin. Maçı 82-73 gibi bir skorla kazandık, fakat bir ara 21 sayıya kadar çıkardığımız farkı muhafaza edebilsek, moral düşüklüğü yaşamasak, tıpkı Fransa-Bosna Hersek (82-52) veya Almanya-Letonya (39-53) maçı gibi çok daha büyük farklara ulaşabilirdik. İtalya, daha evvel de değindiğimiz gibi, belki de eşleşebileceğimiz alt sıra ekipleri arasındaki en kaliteli takımdı. Maç içerisinde doğru geri dönüşler yaparak ve Moretti gibi suskun kalan isimlerinin yerini Baldasso gibi süpriz skorerlerle doldurarak, bizi zorlamayı başardılar. O moral ibresinin ve momentumun bizim aleyhimize döndüğü dakikalarda, bu genç seviye oyuncuların tekrardan toparlanabilmesi, A Millilere nazaran çok daha önemli ve meşakkatli olur, lakin biz bunu iyi başardık. Koç'a ayrıca tebriklerimizi iletmemiz gerekir.


Maçtan evvelki en büyük endişemiz, Ömer Yurtseven'i yedekleyemememiz ve kendisinin yorulması veya erkenden faul problemine girmesi halinde alacağımız vaziyetti. Ömer, çok yorulmadan, rakibe çok fazla (12) faul aldıracak şekilde oynayıp, zekası ve tekniğiyle klasını ve kalitesini konuşturdu ve double-double'lık enfes bir performans ortaya koydu (9/13 isabetle 25s 14r 1tç 2top kaybı). Ayrıca savunmada, rakibin Pagani, Lever ve Oxilia gibi double-double'a en yatkın oyuncularına hemen hiç ribaunt koklatmadı. Rakibin gerçek bir dört numarası olmamasını fırsat bilerek iyice boyalı alana yüklenip oynayan Ömer Yurtseven'in bu şovunun mimarı ve fermanı, elbette, bir diğer Ömer, yani turnuvanın şu ana kadarki asist lideri Ömer Al oldu (16s 6a 2tç 3r). Bu ikiliye bol bol Stockton-Malone, Nash-Amare ve Magic Johnson-Abdul Jabbar seyrettirmek lazım, ileride birlikte çok iyi işler yapacaklarını düşünüyorum. Ömer Al demişken, maç başlamadan önceki bir diğer sorun potansiyeline değinmemek olmaz; rakiple aramızdaki farkı ortaya çıkaracak en mühim eşleşme, Ömer Al-Lorenzo Penna eşleşmesiydi. Bu iki oyun kurucu, maç boyunca birbirlerine çok yakın ve başarılı performans gösterdiler, Ömer 4 top kaybetti, 2 top çaldı, 16 sayı attı, 6 asist yaptı, 3 de ribaunt aldı; buna mukabil İtalyan general Penna ise 3 top kaybetti, 4 top çalıd, 13 sayı ve 5 asist üretti, 1 de ribaunt çekti; dolayısıyla, ikisi de birbirini çok zorladı, ama kendi kalitelerinde iş çıkarmayı başarsalar da birbirlerine açıkça bir üstünlük kuramadılar. Elbette ki bu, bize yaradı. İsmail ve Yesukan'ın hiç potayı görmediği bir maçta, Ahmet, Berk ve Samet'in çok yönlü ve faydalı takım oyunları takımımızı bilhassa o 21 sayılık farkın azaldığı dakikaların sonrasında ayakta tuttu.


Takımımızdaki bir diğer ana skorer Oğuzhan, tek başına bir takım gibi çok yönlü ve her şeyi yapabilen tarzdaki oyununu sürdürüyor. Bu maçta da üzerine düşeni fazlasıyla yaptı. Bana, en iyi zamanlarındaki Rüçhan Tamsöz, Nedim Yücel ve Volkan Aydın'ın bir karışımı gibi geliyor; daha da önemlisi, herkes oyundan düşse bile, onun bir şeyler başarmak için kendisini besleyecek birisine ihtiyacı olmaması ve tek başına birebir yetenekleriyle de oyunu domine edebilmesinden mütevellit, Oğuzhan hep ayakta kaldı. Böylesi üst kalite ve çok yönlülük, bana tek bir ismi işaret ediyor: Kinder Bologna zamanlarından Predrag Danilovic. Eğer böyle devam ederse, ileride Avrupa'nın aranan kısa forvetlerinden birisi olacaktır. Bu maç ne mi yaptı? 30 dakikada 6/8 iki sayılık ve 2/3 üç sayılık isabetle 20 sayı, 8 ribaunt, 3 asist, 1 top çalma. Birebir savunma hariç tek eksiği, inisiyatif aldığında (tıpkı Ömer Yurtseven gibi) gerçekleştirdiği top kayıpları (bu maç, 5 top kaybetti). O da nazar boncuğu olsun henüz bu yaşlarda..


Onuralp, maçta savunma yönünden tatmin ediciydi, şutu da kabul edilebilir seviyedeydi (5/10 saha içi isabetle 10 sayı 4 ribaunt). Onun gerçekleştireceği dış atışlar, herkese rahat nefes aldıracaktır. İsmail ise, savunma haricinde 2 asisti ve 1 top çalması ile takıma katkı yaptı; ama her maç onun veya Berk'in dönüşümlü olarak rakibin tarzına göre ön plana çıkması, içimize ferahlık katıyor.


İtalya'da ise, takımın en skorer oyuncusu Moretti, beklenmedik derecede sönük bir performans sergiledi (1/8 saha içi isabeti ile 5s). Onun yerini, yedeği Tomassa Baldasso doldurdu, ve bununla da kalmayarak, 21 sayılık farkın erimesinde kritik şutlarıyla başrolü oynadı. Takıma ruh katan bench oyuncusu deyiminin bu maçtaki karşılığı haline gelen Baldasso, turnuvada ilk kez bu kadar süre ve sorumluluk aldı, altında ezilmedi (bizden sonra, 29 Ağustos 2014'teki sıralama maçında Bosna-Hersek karşısında daha fazla süre almasına karşın aynı etkiyi gösterememesi, 2001 Eurobasket finaline bize karşı parlayan Scepanovic veya numarası hep bize söken Sırp Marco Kesjely gibi bir oyuncu olduğunu düşündürttü şahsen bana). 4-5 rotasyonunda, birebirlerde Oğuzhan'ı epey zorlayan fakat aslen tam bir 4 numara olmayan ve bu maçta dış atışlarda nal toplayan Oxilia (12s 8r), sıkı savunma karşısında şanssız bir sakatlık geçiren Pagani (3s 3r) ve onun yerini dolduramayan yedeği Lever (6s 2r), bilhassa ribauntlarda istenilen düzeye erişemeyince, oyunu sadece biz pota altından oynadık ve galip geldik. Penna ile birlikte takımın en tehlikeli oyuncusu Bucarelli ise, ileride çok parlak bir yıldız olacak, fakat bu maçta 1/6 üçlük yüzdesi sebebiyle Oğuzhan'ın bir basamak aşağısında kaldı (15s 2r 3a 3tç). Penna'nın Ömer'i kilitlemesine müsaade etmeyip Bucarelli'ye de meydanı boş bırakmayınca, galip gelen taraf Türkiye oldu.


Şimdi, sırada yarı final var. Bugün oynanacak maçtaki rakibimiz, an itibariyle artık turnuvanın tek namağlup ünvanlı ekibi Fransa. Daha önce de değindiğimiz gibi, Fransa, turnuvanın en çok asist yapan 4. takımı olmasına karşın asist üzerinden oynamayı pek sevmeyen, birebir ve atletik yeteneklere dayalı oyunu benimseyen, ribauntları çok iyi kovalayan (4. en ribauntçu takım) bir ekip ve turnuvanın en az sayı yiyen ve en çok sayı atan takımı durumundalar. Daha da tehlikelisi, bizdeki Oğuzhan - Ö. Yurtseven'in oradaki muadilleri Tchouaffe - Tillie ikilisini, Dzanan Musa'nın Bosna-Hersek'ine 30 sayı fark atarken mümkününce dinlendirmiş ve yerlerine aynı kalitedeki Ndoye, Ntilikina, Rambaut ve Quentin Goulmy'yi (20s 11r) monte edebilmiş olmaları. Musa'yı sahadan silmiş olmaları da cabası; hatta öyle ki, Amar Gegic (19s 5r 3a) olmasa Boşnaklar 30 sayıyı bile zor geçeceklerdi. Fransızlar, moralman ve fiziken en dinç ekip olarak karşımıza çıkacaklar. Gerçekten çok zorlu bir rakip, fakat namağlupların, favorilerin de yenilebileceğini, turnuva boyunca bizden çok daha kötü bir performans gösteren fakat son anda eriştikleri çeyrek finalde bir diğer namağlup madalya adayı Sırbistan'ı perişan eden İspanya bize gösterdi. Dolayısıyla, böylesi güzel bir hava yakalayan Millilerimizin de Fransa'ya galip gelme şansları bir hayli yüksek. Tek engel, yorgunluk belirtilerinin kendini göstermeye başlaması olabilir. İki Ömer, Oğuzhan ve Onuralp'in sağlam kalması çok önemli, ama asıl önemli olan, Fransa'nın 4 numaraları karşısında varlık gösterip sayı bulabilecek, rakibi de böylelikle beklemediği yerden vuracak bir Yesukan veya Mümin'in varlığı. Fransızlar çok atletik, birebir hücumda bizden çok daha hızlı ve çabuk oldukları için birebir savunmalarımız, özellikle de Oğuzhan'ın pozisyonunda aksayabilir. İçeride yardıma gidecek Ömer Yurtseven'den boşalan adama pas indirmemek ve kolay sayı vermemek elzem olacaktır. Ayrıca, potaya yönelmeyi çok seven bu ekibe penetre esnasında ne kadar az faul yaparsak o kadar iyidir. Daha ziyade, faul yapmadan onları düzensiz ve zorlama atışlara itelememiz icap edecek. Şu ana kadarki en zor maçımız, ama galip gelmek çok zor değil. Yıldızlarımıza başarılar diliyoruz.


Diğer maçlara ve ekiplere de göz kırpmamak olmaz; az evvel değindiğimiz üzere, yenilmez gözüken bir armada, yani Sırbistan, turnuvanın en itekleye itekleye çeyrek finale çıkan ekibi İspanya karşısında hiç unutamayacağı bir ders aldı (64-78). Burada İspanya kenar yönetiminin başarısını konuşmamız gerekir. Çünkü çok sıkı bir takım savunması ve iyi pas dağıtan takım hücumu ile Sırbistan'ı deli ettiler. Tıpkı 2010'daki 12 Dev Adam gibi. İşler zora girince, Radonic ve Radanov çöktü, ve Sırbistan'ın tek 'harbi' oyuncusu Aleksandr Aranitovic sahne aldı, ama elinden gelen, galibiyeti getirmedi. İspanya'da Figueras'ın saha komutanlığı (17s 9a), Salvador'un pota altını karartması (14s 16r 2a 2b) ve Martinez-Esteban-Moreno silahşörlerin, düşük yüzdelerine rağmen kritik şutları sokması, galibiyetin formülü oldu. Elbette ki Figueras ve Moreno'nun bu kadar top kaybı yapması yarı final için alarm sinyalidir, ama İspanya inanılmaz bir moralle çıkacak Letonya'nın karşısına. İte kaka gelmek demişken, bu sıfata mazhar olan diğer ekip, yani ev sahibi Letonya, gruplarda iyi performans gösteren ve madalyanın ciddi bir adayı konumundaki Almanya'yı 39 sayıda tutarak duman etti. Hiçbir Alman oyuncunun çift hanelere varamaması, Letonya'nın savunmayı artık ne denli ciddiye aldıklarını gösteriyor. Almanya'da şu ana dek öne çıkan iki isim vardı; kısa forvet ve ana skorer Mushidi ve ribaunt devi Hartenstein. Lakin onlar hücumda hiçbir varlık gösteremeyince, ribauntları bir bir toplayan Letonya devleri Kurucs ve Garoza, düşük yüzdeli oyunlarına karşın takımlarını 53-39'luk galibiyete taşıdılar ve yarı finalde İspanya'nın karşısına çıkacaklar. Yarı finalde, bizim maçımızın 70'li sayılarda ve az farkla bitmesini bekliyorum; diğer tarafta ise kısaları ile fark yaratacak İspanya ve ribauntlarda kanının son damlasına kadar savaşacak bir Letonya arasında kıran kırana fakat skor yönünden kısır bir maç geçmesi çok olasıdır. Salonlar tribünsüz, ama Letonya seyirciler olmadan da bir şekilde ev sahipliği avantajını kullanabilirse, finale adını yazdırır. Neticede her iki eşleşme de beklenenden ilginç olacak. Evvela Millilerimize, sonra da tüm ekiplere başarılar diliyorum...


(29 Ağustos 2014)



 
 
 

Comentários


Öne Çıkan Yazılar
Eski Yazılar
Arşiv
Etiket İle Arama
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square

İLETİŞİM İÇİN:

Başarıyla iletilmiştir!

OLASI TAKİPLER İÇİN

  • Facebook Classic
  • Twitter Classic
  • c-youtube

© 2013 by İmlâcı (Orhan E. Özenç) Tüm hakları saklıdır.

bottom of page