top of page

İmlâcı'dan (Orhan E. Özenç) basketbola dair satırlar...

Search

2014 Dünya Basketbol Şampiyonası Tüm Diğer Takımların ve Grupların İncelemesi

  • thegevshek
  • Aug 29, 2014
  • 35 min read

Bu büyük turnuvanın ikinci ve daha devasa incelemesinin vakti geldi de çattı. Yarından itibaren seyir zevki ve rekabeti harmanlayarak bizlere basketbol seyrettirecek bunca güzide basketbol ülkesini sıra sıra analiz etmek ve değerlendirmek vazifesi ile donanmış bir şekilde başlıyoruz yazımıza.


Daha önceki yazılarımızda, turnuvaya doğrudan veya wild card vasıtası ile katılabilen ve herhangi bir şekilde katılamayan ekiplerden kısaca bahsetmiştik. Şimdi dilerseniz, şampiyonadaki her bir gruba tek tek bir bakış atalım:


A Grubu:


Brezilya, Fransa, İran, İspanya, Mısır, Sırbistan.


Seyir zevkinin tavan yapabileceği bir gruptu, belki halen daha öyle, ve muhtemelen ev sahibinin varlığı sebebiyle buradaki maçlar en dolu salonlarda oynanacak, fakat birkaç minik pürüz, doyasıya basketbol keyfi yaşamamızın önüne geçebilir:


Brezilya: Wild card'ı kaptıktan sonra sözünü tutan ve şampiyonaya neyi var neyi yoksa toplayıp gelen, turnuvayı belki de en çok ciddiye alan ekip. Küsler barıştı, emekliler istirahatten geri döndü; neticede, senelerdir bir araya getirdikleri en önemli kadro ile ve bunca müzmin sakata rağmen hazırlık döneminde hiçbir sakatlık sıkıntısı çekmeden geliyorlar. Kadroda kimler yok ki; oyun kurucu olarak, Avrupa'nın en formda isimlerinden olan ve bu sene Barcelona'ya efsanevi bir seriden sonra Real Madrid önünde şampiyonluk kazandıran Marcelinho Huertas çıkıyor karşımıza. 2010'da ABD'yi ellerinden kaçıran Brezilya'nın da en önemli parçasıydı Huertas, ve o maçta olduğu gibi en zayıf yanını, yani serbest atışları istikrarlı hale getirirse, takımın beyni her şeye hazır demektir. Muhtemelen sahada en çok kalacak Brezilyalı o olacak, zira yedekleri, 2013 elemelerinde takımı elinden geldiğince sırtlayan 33'lük Larry Taylor ve tam bir oyun kurucu olmayan ve 39 yaşında milli takıma bilmem kaçıncı kez geri dönüş yapan, senelerin yıpratamadığı Marcelo Machado. Bu ikinci isim bizlere pek tanıdık, çünkü 2002'de son anda yenildiğimiz, 2006'da ise ucu ucuna yendiğimiz Brezilya'da bizi en çok zorlamış kişiydi kendisi; fakat artık rolü değişti. 2 numarada ise inanılmaz bir refah içerisindeler. Bir vakitler NBA'de de adından çok söz ettirmiş ve 2006'da bize çok çektirmiş olan Leandro Barbosa, muhtemelen her maça ilk beş çıkacaktır. Eski formunda olmasa bile, Barbosa, utility player, yani faydalı takım oyuncuları arasında yıldız hüviyetine kavuşmuş tek isim, ve artık fiziksel eksikliklerini kapatacak tecrübede. Onda işler ters giderse hiç telaşa mahal yok, zira hem Machado, hem de yine NBA patentli Alex Garcia göreve hep hazır ve nazır olacak. Alex Garcia, 34'ünü devirse de, oyunundan hiçbir şey kaybetmeyen isimlerden biri; halen daha çok tehlikeli bir atlet ve skorer. Kadroda bu isimler dışında, gençler seviyesinde her rakibinin başını fena ağrıtmış ve bu sene İspanya liginde mücadele eden 22'lik genç Raulzinho Neto var. Dediğimiz gibi, guardlarda bir sorun yok. Kısa forvet ise, üzerinden en az oyun oynanan pozisyonu Brezilya'nın. Burada kimi zaman Barbosa'nın ve Alex Garcia'nın da oynatıldığı göz önünde tutulursa, hiç de kısa olmamasına rağmen kısa forvet de oynayabilen 34'lük Guilherme Giovannoni ve Marquinhos Vieira, pozisyonu kotarmak için yetiyor ve artıyor bile. Kadroda saf bir 3 numara bulunmayabilir, ama öyle bir uzun forvet ve pivot rotasyonu var ki, bunun eksikliği hissedilmeyecektir bile. Giovannoni ve Marquinhos'un yanı sıra, zurnanın asıl delikleri, yani NBA oyuncuları var burada: hem 4 hem de 5 numarayı layıklıyla oynayabilen Nene Hilario ve Tiago Splitter. Nene uzun zamandan sonra llk kez ağır bir sakatlık yaşamadan sezon tamamladı, Splitter ise TAU Ceramica yıllarındaki gücünü NBA'ye de nihayet taşıyabilmenin ve NBA şampiyonu olmanın da moraliyle geliyor. Rafael Hettsheimer da, bu isimlere bir zeval gelmesi halinde göreve hazır bir oyuncu. Pivotta ise, Splitter ve Nene'nin yanı sıra, başka bir üst seviye NBA oyuncusunu, ari pivot Anderson Varejao'yu görüyoruz. O da sakatlıktan yıllarca nasibini aldıktan sonra sağlıklı bir sene geçirdi ve geçen sezonki performansına geri dönmenin de arzusuyla, savaşmaya dayalı savunmacı karakterine iyiden iyiye tutunacaktır. Takımda işler zora girdiğinde, Huertas başta olmak üzere inisiyatif kullanabilecek çok sayıda oyuncu var. Neticede Brezilya, burada İspanya'nın en büyük rakibi, diğer ekiplerin de baş kabusu olacak.


Fransa: Kara haber tez duyulur belki, ama inat yapar gibi de peyderpey gelmemelidir. NBA şampiyonu Spurs'un yıllar yılı en önemli 3 parçasından biri olan ve Eurobasket 2013 altınının baş kahramanı Tony Parker ve yine Eurobasket 2013 assolisti dev pivot Alex Ajinca, turnuvada olmayacaklarını açıkladığı zaman hepimiz hayal kırıklığı yaşadık. Parker sakatlığını riske atamadı ve Spurs tarafından sonuna kadar hak ettiği bir istirahate mecbur bırakıldı; Ajinca ise doğacak çocuğunun yanında olabilmek için affını istedi. Mickael Pietrus, 2013'te olduğu gibi yine katılmayacaktı ekibe, fakat bir de üstüne son anda Nando de Colo'nun sakatlığı eklendi, ve kara bulutlar çöktü son Avrupa Şampiyonu'nun üzerine. De Colo, Spurs'te fazla süre alamasa da, milli takımın son yıllardaki en mühim parçalarından birisi ve bileği sağlam bir şutör olmasının yanı sıra, üst düzey bir oyuncu olduğu için, eksikliği çok daha fazla hissedilecek bu dar kadroda. Ölen öldü, peki kalan sağlar kimdir? Takımın oyun kurucuları, 2013 Şampiyonluğu'nda az kullanılsa da Euroleague'de kendine saygın bir mertebe edinen Thomas Heurtel ve 2013 zaferinin mimarlarından Antoine Diot. Parker ve De Colo yokken, meydanı boş bulup gerçek potansiyellerini göstermeleri de olası, sıradan birer oyun kurucu gibi oynamaları da olası. Bu iki kıymetli kısanın verimli olacağı bir oyun düzeni benimsenmiş midir, onu şampiyonada göreceğiz. İki numarada, 2 ve 3 numaraları oynayabilen ve NBA'de her maç triple-double'a oynayan süper atlet Nicolas Batum ön plana çıkıyor. Batum iyi bir oyuncu, fakat geçen seneki Eurobasket'te takımın en fazla bocalayan ve istikrarsız ismiydi ve burada arkasını toplayacak bir Tony Parker da yok. Yine de, dikkat edip ritmini bulabildiği zaman çok büyük oynuyor. O dinlenirken veya kısa forvete oynarken, çiçeği burnunda NBA oyuncusu genç Evan Fournier'den faydalanacaklar. Tek başına etki etmesi zor, fakat takım oyunuyla beklenmedik sayılar bulabilecek bir isim Fournier. Fransızlar, şutör eksikliklerini, 3-4 numaradaki bollukla kapatacaklar. 3 numarada birkaç sene evvele dek kanımca Avrupa'nın en tehlikeli 3 numarası olan NBA patentli Mickael Gelabale, hem iyi bir atlet, hem fırsatçı hem de feci ölçüde ribaunt kovalayan bir oyuncu. Sakatlanmasa zaten takımın en mühim yıldızı olurdu, şimdi de boş bir isim değil kesinlikle (Erman Kunter sağ olsun). O ve Batum dışında, Charles Kahudi ve takımın muhteşem bukalemunları Florent Pietrus ile Boris Diaw var. Pietrus ve Diaw, 2 numaradan 5 numaraya kadar her pozisyonu sırıtmadan oynabilen çok kıymetli oyuncular, ve Diaw bu sene Spurs'un belkemiği olarak kariyerini şaha kaldırdı. 2013 birinciliğinde de oldukça söz sahibi olmuş bu iki isim her maç 7 sayı 7 ribaunt 4 asist gibi çok önemli rakamlara kolayca erişebiliyorlar, ikisi de çok gözü açık, gözü pek ve bencillikten uzak oyuncular ve kalburüstü savunmacılar. Burada son olarak, 1-3 pozisyonlarını oynayabilen ASVEL'li Edwin Jackson var. 4 numarada, Diaw ve F.Pietrus dışında, hakiki bir uzun forvet yok. Fakat 4 ve 5'i dönüşümlü oynayacak Kim Tillie ve Joffrey Lauvergne var. Ajinca'nın ve 2011 gümüşünün mimarlarından olan ve NBA'in en önemli savunmacı pivotlarından biri konumundaki Joakim Noah'nın yokluğunda üst düzey bir pivotu bulunmayan Fransa, en çok pota altında ağlayacak. Dev Rudy Gobbert ve pivot oynamaya namzet diğer isimler, evvela savunmada, sonra da hücumda takımı yarı yolda bırakmamak için çok çabalayacaklar. Zira geçen seneki altın madalya yolunda takımın pota altının eleğe çevrilmesinin önünde bir tek Ajinca durabilmiş, yarı finalde de ahı gitmiş vahı kalmış bir Petro ona katılmıştı. Esasen Fransa'nın kalburüstü oyuncu havuzu çok geniştir genelde, fakat bu sene en karanlık günlerini yaşayabilirler. Ne olursa olsun, Alan Koffi, kadrodan son anda çıkartılan NBA görmüş Ian Mahinmi, Alwin Albicy, Yannick Bokolo, Ali Traore, eski günlerini mumla aratsa da yine de geçen sene yarı finalde fark yaratan pivot Johan Petro, ve bilhassa NBA'de epey kıymetlenen Kevin Seraphin'in yokluğunu da yıldız oyuncularının eksikliği kadar hoyratça yaşayacak olan Fransa, artık 'evvela savunma' demeye mecbur, müdafaa ağırlıklı bir takım hüviyetinde. Bu halde madalya şansı, yok denilecek kadar az.


İran: Yıllardır Asya'yı birbirine katan, fakat Dünya Şampiyonaları'nda elle tutulur bir başarı elde edemeyen bir ekip İran. Buraya, onları iyice kaplana çeviren koç Memi Becirovic önderliğinde, yine Asya Şampiyonu sıfatıyla geliyorlar. En önemli oyuncuları da gene NBA patentli dev pivot Hamed Haddadi. Haddadi, NBA'de pas tutsa da, buralarda hiç paslanmamış gibi oynayabiliyor ve üst düzey bir uzun olduğu için pota altını ferahlatıyor. Tek sıkıntı, o cüssesine rağmen, savunma yapmayı sevmemesi. Sezon sonu İran'a dönen Haddadi dahil tüm oyuncular yerel İran liglerinde mücadele ediyorlar, dolayısıyla burada etkili olacak birikim ve kapasiteyi kolay kolay bulamıyorlar. Ekibin bir diğer belkemiği, 32'sine merdiven dayayan ve top çalmalarıyla meşhur oyun kurucu Mehdi Kamrani. Kamrani, 20'lik genç yedeği Mashayekhi'nin tecrübe eksikliği sebebiyle her maç 30-35 dakika sahada kalıp yıpranacaktır. İki numarada Kamrani'nin takım arkadaşı ve şampiyonaların gediklilerinden Hamed Afagh ve 19'luk şutör Behnam Yakhchali var. Buradan sayı bulmaktansa topu boyalı alana indirmeyi sevdikleri için, şutörlere fazla mesai düşmüyor, genelde savunma ağırlıklı oynuyorlar. Üç numarada ikisi de aynı takımın oyuncusu olan sistem oyuncuları Nikkhah-Bahrami ve Arman Zangeneh var, ayrıca pozisyonuna göre kısa kalan ama hırsıyla etkili olan genç Mohammad Jamshidi de görev alması halinde dinamizm katacaktır. Burada anahtar nokta, sistem; zira 2013'te gördük ki Nikkah-Bahrami, doğru sistemde oynatıldığında her maç çift haneleri görebilen bir oyuncu. Hem 3 hem de 4 numara oynayabilen ve Haddadi ile Kamrani dışında yıldız potansiyeli taşıyan tek isim durumundaki Arsalan Kazemi'nin canını dişine takmaması durumunda ona yedeklik eden Oshin Sahakian sahne alacak. Haddadi dışında pivot pozisyonunda Arghavan ve Kardoust, Haddadi varken fazla süre almayacak, kapasiteleri sınırlı isimler. Neticede İran'ı Asya kralı yapan ve uluslararası şampiyona tecrübesi bulunan kadro artık 30'larına geldi, ve gençlerle takviye edilene dek bu şampiyona onların son atımlık barutları olacaktır. Bütün iş, Kamrani-Kazemi-Haddadi üçlüsüne bağlı.


İspanya: Ev sahibi oldukları bu turnuvada, görüp görebilecekleri iki en güzide altın jenerasyondan birini olabildiğince yüksek bir başarıyla emekli etmek istiyorlar. 80'lerde Corbalan-Villacampa-San Epifiano ve rahmeti Fernando Martin ile güneşi doyasıya gördükten sonra, 90'ları süper skorer Alberto Herreros liderliğinde Nacho Rodriguez-Paraiso-Ignacio-Kornegay-A.Reyes ve tabiat şakası dev Roberto Duenas ile geçirdiler, 2001'den başlayarak Avrupa'da iyiden iyiye adlarından söz ettirdiler; 2001 Avrupa üçüncülüğü, 2003 Avrupa ikinciliği, 2004 Olimpiyat çeyrek finali, 2005 Avrupa yarı finalistliği, 2006 Dünya Şampiyonluğu, 2007 Avrupa ikinciliği, 2008 Olimpiyat gümüşü, 2009 Avrupa birinciliği, 2011 Avrupa şampiyonluğu, 2012 Olimpiyat gümüşü ve 2013 bronzunu getiren kadronun ana çekirdeği artık 30'larını geçmeye başladı. Kadrodan ayrılan Garbajosa, Sada, Raul Jopez, Jimenez, Mumbru, Berni Rodriguez, Paraiso, Duenas gibi isimlerin yerini layıkıyla doldurabiliyor, gençleri kadroya güzelce monte edebiliyorlar. Evlerinde, hazırlık maçları dahil her maçta gövde gösterisi yapıyorlar ve bunu sürdürmeye niyetliler. Uzun zamandır, ABD'ye diş geçirebilen tek basketbol ülkesi durumundalar, ve buraya en az eksikleler gelse de, yerel basının, İspanya'ya tek rakip olarak ABD'yi görmesi ve bu minvalde açıklamalar yapması, tehlikeli. Hani sanki diğer rakipleri pek ciddiye almıyorlarmış gibi bir hava estiriyorlar, ve bu kibir, hayra alamet değil. Yukarıda sayılan başarıları kimse yadsıyamaz, fakat milli takımda verimli oynayan oyuncuların sayısı giderek azalıyor ve oyun düzenleri son 10 senede epey değişti, benzerlikler bulmak güç. 2011'de bize karşı oynadıkları ikinci tur maçında son periyotta 2 sayıda kalıp yenilmeleri ve Euroleague'in sayılı yıldızlarından biri olan (ve şu an kadrodan kesilen) Fernando San Emeterio gibi yıldız oyuncuları milli takımda ötekileştirip küstürerek benchten yeterince faydalanamamaları gibi büyük pürüzler doğabiliyor İspanya adına. Bunun dışında, NBA'de tam kapasitesini açığa çıkaran Ricky Rubio'ya senelerdir potayı yasaklayıp bir rol oyuncusuna indirgeyen, inisiyatif vermeyen Barcelona ve Milli Takım oyun anlayışı sebebiyle, Rubio gibi gençler düzeyinde efsane olmuş bir isimden tam verimi alamıyorlar. İhtiyaç var mı? Her zaman vardır. Potansiyelini kısıtladıkları için az daha ikinci bir Barış Ermiş vakası olacak olan Rubio'nun NBA'de sağlıklı ve iyi bir sezon geçirmesi onlar adına çok olumlu. Rubio dışında kısa pozisyonu 'hey maşallah' dedirtecek cinsten yine: Real Madrid'i sezonun ilk yarısında her yerin ve her şeyin kralı yapan ve titan mertebesine çıkan Sergio Rodriguez, serbest atışların 1 numarası olan NBA gezgini elit oyun kurucu Jose Calderon, Rubio'nun rolünü yine epey azaltacaklar. İki numarada, yavaş yavaş oyunu düşüşe geçse de şu an halen Avrupa'nın en seçkin ismi durumunda olan Juan Carlos Navarro, ve milli takımda vasatın üzerinde oynayan Sergio Llull var. 3 numarada, hem şutör guard hem de kısa forvet oynayabilen, NBA'den dönünce de Avrupa'nın en seçkin birkaç oyuncusudan birine dönüşen süper atlet Rudy Fernandez var. Rudy, çok zeki, çok fırsatçı bir oyuncu ve üst düzey bir şutör ve pasör; tıpkı bir zamanların T-Mac'i gibi sessiz ve derinden giderek, serinkanlı bir seri katil gibi hançeri sokuyor rakibe. Hakemleri aldatmaya yönelik İspanya ekolünün de Navarro ile birlikte en önemli ismi olduğu için, her maç 10-15 sayıları rahatça görebiliyor. Rudy yokken genç yıldız Alex Abrines ve kimi zaman da NBA'de Rudy'den vardiyayı devralan atletik Victor Claver şans bulacaktır. Abrines'in ismini turnuvada çok sık duymamız kimseyi şaşırtmasın. Dört numarada, NBA'e geçen Mirotic yok, ama bir diğer devşirme Serge Ibaka var. Ibaka, hem 4 hem de 5 numarada boy gösterebiliyor, birkaç senedir NBA finallerine oynayan Oklahoma'daki rolünü yavaş yavaş milli takıma da kabul ettirmeyi başardı ve çok çok tehlikeli bir uzun haline geldi. Çok atletik bir oyuncu ve muazzam bir savunmacı olan Ibaka, Gasol kardeşler varken boyalı alanın liderliğine ne kadar soyunur bilinmez, ama oyun tarzı onlardan çok farklı olsa da, yokluklarını hiç hissettirmez. Dolayısıyla İspanya hücum silahları daha da fazla alternatif kazanıyor. Hem 4 hem de 5 numara oynayabilen bir diğer elit uzun Felipe Reyes, çok fırsatçı birisi, üst düzeyde değerli bir ribauntçu ve artık sazı eline aldığında takımını ihya edebilen birisi de oldu. Son olarak, geçen şampiyonadaki rotasyon felaketini yaşatmayacak iki süper yıldız var boyalı alanda: NBA Yıldızları Pau ve Marc Gasol kardeşler. Her ikisi de çok uzun ve çok iyi oyuncular; tüm meziyetlerinin yanı sıra, Pau halen çok iyi bir skorer, Marc da aynı oranda etkili bir pasör ve organizatör. İkisi de 30 yaşına varmış bu iki özel uzun, en azından bir gümüş madalya alabilmek için İspanya'nın yine en önemli kozları olacaklar. Grup birinciliği sürpriz olmayacaktır, fakat şahsen ben bu grupta en çok İspanya-Brezilya maçını iple çekiyorum, çünkü Brezilya bu turda ev sahiplerini üzebilmeye namzet en önemli aday.


Mısır: 1949'da Avrupa Şampiyonu (evet, yanlış okumadınız, statü o zamanlar bir tuhaftı savaş sonrası Avrupa'sında) olan Mısır, aslında Afrika'da seneler boyu düzenli aralıklarla ağırlığını hissettirmiş ekol bir ekip. Buraya da Afrika ikincisi brövesiyle geliyorlar. İran gibi onların da böylesi bir grupta galibiyet almaları pek beklenmiyor, ama Mısır-İran maçında Mısır'ın favori olduğunu da söylemek mümkün. Tüm oyuncuları yerel ligde oynayan bir başka ülke olan Mısır, bu haliyle iyi bir takım oyunu tutturdu ve Sırbistan'a zorluk çıkarması kimseyi şaşırtmamalı. Mısır'ın en büyük sıkıntısı, rejim değişikliği sebebiyle üç senedir takımda oynamak istemeyen üç yıldızının eksikliği - başta Omar Samhan olmak üzere, Omar Oraby ve Ahmad Ismail, böylesi bir şampiyonada Mısır'a en az bir galibiyet daha kazandırabilecek kapasitede isimlerdi, fakat yine milli takımı boykot ediyorlar. Onlar yokken, Mısır'ın tek şansı, takım oyunu oynamak. Bir başka çok mühim handikapları, çok ama çok kısa bir takım olmaları (takım ortalaması 1.96m). Hiçbir pozisyonda üst düzey oyuncuları yok, fakat her oyuncu yüreğiyle oynuyor, kolayca ritim buluyor ve havaya giriyor. Birbirlerini tamamlayan kısalar Wael Badr ve Ibrahim El-Gammal, adeta bir Tony Allen - Mike Conley ikilisi olmuş durumdalar ve takımın kahrını çekiyorlar. Takımın tüm liderlik yükü, Badr'in omuzlarında desek yeridir. Badr ile birlikte takımın bir diğer duygusal lideri, kısa forvetin değişilmezi Amr Gendy. Bu iki oyuncu da penetreye dayalı oyunlarla boyalı alanı karıştırmayı ve boştaki arkadaşlarına pas indirmeyi seviyorlar, ama bu grupta her seferinde planları tutmayabilir. Dolayısıyla, en istikrarlı dış şutörleri Sherif Genedy'ye çok ihtiyaç duyacaklar. Mouhanad El-Sabagh, Badr'i yedeklerken, kısa forvet pozisyonunda Amr Gendy'nin yedekleri, hakikaten her ikisi de epey kısa birer forvet olan genç Shousha ve M. Abouelanin. Henüz sadece methini duyduğumuz ve 2-3 numaralı pozisyonlarda aktif olabilecek 19'luk Elmekawi ne yapar bilemiyoruz, o yüzden yine bütün yük Badr - El-Gammal - Gendy - Genedy dörtlüsüne yüklenecek. 4 numara zengin görünüyor, fakat hakiki bir 5 numaranın yokluğundan ötürü buradaki isimlerin pek çoğu undersize bir pivot olarak oynamak zorunda kalıp kaybolacaklar. Uzun forver Ramy Ibrahim, takımın pota altındaki her şeyi desek yeridir. Onu, yırtıcı savunmacı Ashraf Rabie ve yıldız adayı Seif Samir yedekleyecek. Omar Samhan gibi kaliteli ve dev bir pivot burada bulunsa elbette her şey farklı olurdu, ama bu kadroda Haytham Kamal dışında bir pivot yok, Kamal de birebir oyunu çok kısıtlı, daha ziyade boyalı alana inen pasları boş alanda turnike veya smaçla tamamlayarak var olan bir uzun. Onun faul problemine girmesi durumunda muhtemelen Ashraf Rabie 5 numaraya kaydırılacak ve Mısırlılar hallerine yanacaklar. Peki bu kadro, nasıl olur da İran'ı yenebilir? Anahtar kelime, yılmadan mücadele etmek...


Sırbistan: Kadroda moral bozucu eksikler mevcut. İlkin, sakatlığı geçmediği için kadrodan kesilen ve tüm sezon NBA'de benchi ısıtmak zorunda kalan Nemanja Nedovic turnuvada yok. Son anda koç Djordjevic tarafından takımdan 'kovulan' taze GS'li Vladimir Micov da şampiyonada yer alamayacak. Takımın uzun yıllardır en istikrarlı ismi olan Dusko Savanovic'in de yokluğu inanılmaz bir moral bozukluğu yaratıyor. Koç Djordjevic, Dragan Labovic, Marko Kesjely gibi isimleri de kadroya çağırmamakta halen inat edince, Milan Macvan, Zoran Erceg, Marjanovic, Milenko Tepic, Aleksandr Rasic, Ivan Paunic ve Uros Tripkovic de maziyi mumla ararken, 2009 gümüşünü alan ve 2010'da Dünya 4.sü olan takımın seviyesini yakalamakta çok zorlanacaklar. Fakat takımda çok olumlu noktalar olduğunu da hazırlık döneminde gördük. Her şeyden evvel, sakatlığın takımdan ayıramadığı Milos Teodosic, yıllardır oyunu yerinde saysa da, çok kaliteli ve elzem bir oyun kurucu. Avrupa'nın sayılı playmaker'larından biri konumundaki Teodosic'in yanı sıra, Unicaja'da bu sene iyi bir sezon geçiren Stefan Markovic de nihayet güven teşkil eden bir oyun kurucu haline geldi ve Teodosic'in maç içerisinde gerekli istirahati gönül rahatlığıyla almasını sağlayacaktır. İki numarada FB Ülker'in yeni transferi ve geleceğin en parlak yıldız adaylarından biri olan genç Bogdan Bogdanovic takımın en mühim hücum silahı durumunda. Yalnız Bogdanovic yokken yedeği Stefan Jovic onun boşluğunu ne kadar doldurabilir orası meçhul, kendisi henüz pek istikrara kavuşamadı. Forvetlerden yana Sırpların şansı gülüyor; Nemanja Bjelica bu sene FB Ülker'de mühim işler başardı ve bunu milli formaya da taşıyabildiğini bize Belgrad Cup'ta gösterdi; Nikola Kalinic'in de şutlarıyla ondan aşağı kalır yanı yok; Marko Simonovic'in de savunma dışında pek aksayacağını sanmıyorum. 4 numarada (Savanovic'in yokluğuna rağmen) yine bir bolluk var; Stefan Bircevic üst düzey bir uzun, şöyle sağlam bir sopa çekme isteği uyandırsa da Rasko Katic de yabana atılmaması gereken kurt bir oyuncu; onların yanı sıra pivot pozisyonunda da iki kalbur üstü uzun var: eski Efes'li Miroslav Raduljica bizim gibi takımların canına okuyor ve onu yedek bırakacak kalitedeki titan pivot Nenad Kristic de sadece varlığıyla bile takıma güven veriyor. Bu iki isme yanar döner performansıyla Vladimir Stimac eşlik ediyor. Forvetlerin ve pivotların hepsi çok uzun boylu ve cüsseli oyuncular, dolayısıyla savunmada rakibin pota altı oyuncularını epey yorup boğuyorlar. Faul problemi olsa bile rotasyonda sıkıntı yaşamayacaklardır. Dolayısıyla, kısaların istikrarı dışında Sırbistan için işler yolunda gidecektir. Lakin henüz İspanya veya Brezilya ile aynı seviyede midirler, işte onu şampiyonada göreceğiz (ipucu: bence değiller).


Tahmini sıralama: 1) İspanya 2) Brezilya 3) Sırbistan 4) Fransa 5) Mısır 6) İran


B Grubu:


Arjantin, Filipinler, Hırvatistan, Porto Riko, Senegal, Yunanistan.


Açıkçası en sıkıcı maçlar bence bu grupta oynanacak. Sıkıcılığın sebebi, maçların favorilerinin çok belirgin olmasından kaynaklanıyor. Lakin Arjantin'in eksik kadrosu bazı taşları yerinden oynatabilir.


Arjantin: Efsanevi neslin son demi bu turnuva. Arjantin'in son 10-15 senesi, TAU Ceramica çıkışlı Oberto, Nocioni, Scola, Hermann ile ve Ginobili gibi bir mareşal ile bezeli oldu; 2002 Dünya ikinciliğini ve 2004 Olimpiyat Altınını kazanan kadroda yer alan Oberto, Wolkowyski, Kammerichs, Schonochini, Juan Sanchez gibi üst düzey oyuncular çoktan takımdan ayrıldı, bu şampiyonadan sonra Emmanuel Ginobili, Pablo Prigioni, Andres Nocioni, Walter Hermann ve Leo Gutierrez'den de emeklilik beyanatları görmemiz kuvvetle muhtemel. Kadroda sakat Ginobili'nin yokluğu Arjantin'i elit bir takım olmaktan alıkoyan baş faktör. Buna bir de Carlos Delfino'nun eksikliği eklenince hesaplar hep handikaplı yapılıyor. Hazırlık döneminde Porto Riko ve ezeli rakipleri Brezilya karşısında moral bozucu yenilgiler alsalar da, gruplarda yine birinciliğe oynayacak kalitede bir kadro kurmayı başardılar. 1 numarada, NBA'de yıllanmış şaraba dönen Prigioni ve onun yerini almaya hazır olduğunu gösteren Facundo Campazzo var, savunmada aksasalar da hücumu iyi organize ediyorlar. Genç Nicolas Laprovittola'ya çok iş düşmeyeceğini sanabilirsiniz, fakat Prigioni'nin nefesinin ne zaman kesileceği belli olmaz, ezcümle Laprovittola da hep yüksek viteste oynamalı. İki numarada Selem Safar eğer uyum sorununu atlatamadıysa (atlattıysa çift haneli sayılara kamp kurar) takımı yukarı taşıyabilecek bir guard değil, dolayısıyla buranın da Prigioni ile Campazzo arasında pay edilmesi olası. Üç numarada bolluk bereket var; hem 3 hem de 4 numarada şutları ile karabasan kesilebilen yaşlı kurt Andres Nocioni, eğer Celtics'in şampiyon olduğu seneki Chicago Bulls-Boston Celtics serisinde oynadığı gibi oynayabilirse, orayı cehenneme çevirebilir. O ritmini bulmazsa, bir diğer NBA patentli forvet altın saçlı Walter Hermann var sırada. Asıl sürpriz ise, hazırlık döneminde göz dolduran Marcos Mata. Mata, zeki ve hırslı oyunuyla can yakan bir forvet; ve bu üç isim varken, kısa forvet pozisyonu emin ellerde. Dört numarda takımın süper yıldızı ve güven timsali Luis Scola ve ihtiyar aslan Leo Gutierrez var; genç Matias Bortolin'i de iyice pişirmek için kadroya dahil ettiler. Özellikle Scola, gününde olduğu zaman 30'lu sayıları bulabiliyor (2010'da gördüğümüz gibi) ve takımın hücumunu dikte ediyor. Onun varlığı, Arjantin'in 70 sayıyı geçmesi için bir ön koşul. Pivotlar ise bir nebze şüpheli; iki genç oyuncu, Marcos Delia ve Tayavek Gallizzi, şampiyonadaki diğer takımların pivotlarına karşı neler yapabilir, kestirmek zor. Yine de, memur zihniyetiyle Delia çok iyi niyetli oynuyor ve en azından pota altının takımın zayıf karnı olmaması için uğraşacaktır. Campazzo'nun top kaybetme eğilimi ve eksik isimlerin kalitesi de göz önüne alınırsa, Arjantin'in gruptan çıkacağını söyleyebilirim, ama Yunanistan'ı yenmesi veya üst turlarda başarılı olması hiç kolay olmayacaktır.


Filipinler: Asya'da çok büyük bir heyecan ve sürpriz yaratan 2011 Asya 4.sü ve 2013 Asya 2.si Filipinler, ne yazık ki buraya arzu ettikleri ve başarıya ulaştıkları kadrolarıyla gelemiyorlar. Takımın her bakımdan lideri olan Amerikan asıllı devşirme Marcus Douthit sakatlık sebebiyle şampiyonada yer alamayacak. Onun yerine, iki ucu keskin bıçak bir NBA oyuncusunu, Andray Blatche'ı kadroya dahil etmeleri bana kalırsa olumlu bir hamle. Takımını finale taşıyan uzun forvet Jayson Castro da turnuvaya katılmıyor. Takımın Douthit ile birlikte diğer yıldızı Jimmy Alapag, 1 numarada takımın ilk tercihi ve saha komutanı olacak. Alapag kadar kaliteli ve etkili bir diğer oyun kurucu Jayson William ve süper yedek Lewis Tenorio ile 1 numaralı pozisyon güvence altında. Gary David, Jeff Chan ve Paul Dalistan ile 2 numara emin ellerde midir pek emin olamıyorum, çünkü hücumda değilse bile bilhassa savunma yönünden bu isimlerin bu grupta çok sıkıntı yaşamaları olası. Neticede Calathes, Campazzo, Zizis, Simon gibi rakip guardlar ile eşleşecekler. İlk tercih Jeff Chan olacaktır, Paul Dalistan ise iyi bir yedek olarak onu tamamlayabilir. Yine de bu pozisyon bir zayıf halka niteliğinde. 3 numarada kadro çok dar; Gabe Norwood dışında bir tek 4 numaradan devşirme Marc Pingris burada oynayabilir, dolayısıyla hem hücumda (ritim ve skor opsiyonu bakımından) hem de savunmada (birebir savunma ve faul problemi bakımından) çok sıkıntı çekecekler. Ranidel de Ocampo'yu kısa forvete yönlendirmeleri onlar için çözüm olabilir. Asıl etkinliğini uzun forvet pozisyonunda gösteren Ocampo haricinde 4 numarada Pingris, Japeth Aguilar ve hem pivot hem 4 numara oynayabilen June Mar Fajardo gibi alternatifler var gümüş madalyalı kadordan; fakat Ocampo dışında bence bu şampiyonada sadece Aguilar'ın bir şeyler yapma potansiyeli mevcut. Pivotta Douthit takıma dev bir yürek aşılıyordu, aynı liderliği Blatche'tan görmeleri açıkçası mümkün değil, zira Blatche o karakterde bir oyuncu değil. Bu da takıma kocaman bir motivasyon eksikliği olarak yansıyacaktır. Ruhu, yani Douthit'i olmadan Filipinler sıradan bir ekip haline gelebilir. Dolayısıyla, Blatche uyum sağlarsa yıldızları parlar, ama NBA'deki gibi bencil davranır ve basit hatalar yaparsa, Porto Riko ve Senegal maçı bile onlar için çok çetin birer muharebe olacaktır.


Hırvatistan: Geçen seneki Eurobasket'in en büyük jokeriydi Hırvatistan; bana kalsa hiçbir galibiyet göremeyecek bir kadro, inanılmaz işler başardı ve Hırvatlar nihayet bir takım gibi oynamaya başladı. Buraya geçen seneden daha iyi bir kadroyla geliyorlar. Marko Tomas emekli oldu, Planinic yine yok, Delas kardeşler gibi mühim eksikler de var, ama kadro kalitesi düşmedi. Takımın 1 numarası, biraz sıkıntı yaşayacakları tek pozisyon. Roko Ukic, çok meziyetli, çok tecrübeli, fakat adeta minik bir Jaka Lakovic figürü gibi oynadığı için saf bir playmakerdan ziyade şutör guard tabiatlı bir oyuncu. Geçen sene ondan doğan oyun kurucu boşluğunu kapatan Dontaye Draper ve triple-double'a yakın performanslarının yerini başka bir devşirme guard Oliver Lafayette aldı. Lafayette, Euroleauge'de mümtaz bir guard, ama Efes macerasından da bildiğimiz gibi, takıma seviye atlatacak bir oyun kurucu değil, o da daha ziyade şutör guard'a sarkan bir combo guard. 2 numarada kapı gibi her eve lazım muasır oyuncular var: FB Ülker'de geçirdiği şanlı sezonların ardından kapağı NBA'e atan Bojan Bogdanovic (Eurobasket 2013'ün en iyi beşinde yer aldığını da unutmayalım) ve geçen sene takıma ruh aşılayan, açları giydiren, ekibe babalık eden Krunoslav Simon. Onlar varken, ne hücumda ne de savunmada takımın gözleri arkada kalmaz. Kısa forvette Bogdanovic dışında Luka Babic ve geleceğin yıldızı Mario Hezonja bulunuyor. Babic güvenilir bir isim, Hezonja ise muhtemelen çok az sorumluluk alacaktır. 4 numara, Hırvatistan'ın en kalabalık bölgesi. Orada Efes'in yeni transferi ve şimdiden Avrupa çapında bir oyuncu haline gelen Dario Saric ve kariyerine NBA'de devam eden Damjan Rudez var. Rudez'in savunmayı toparlamasını bekliyorum, aksi halde Saric sadece atmaya odaklanır ve Scola gibi uzunlara karşı berhava olurlar. Onlara bir şey olması halinde, bu sene İspanya'da kariyerini toparlayan NBA patentli emektar Damir Markota da 4 numarada kendini gösterecektir. Takımda pivot pozisyonu sıkı bir rekabete gebe; 2.17'lik Barcelona'lı dev Ante Tomic ilk tercih olacaktır, fakat FB Ülker'in kontratını uzattığı Luka Zoric ve eski günlerinden çok uzakta olsa da halen iş görebilen eski GS'li Luksa Andric de dakikaların hepsini Tomic'e bırakmayacak. Bu rekabetin evvela Hırvatistan'a yaraması halinde (Andric ve Zoric her an haylazlık edebilirler), Hırvatlar grup liderliği için Yunanistan ile çekişir. Ukic-Simon-Bogdanovic-Saric-Tomic beşinin ayakta kalması durumunda, çeyrek final görmeleri de gayet olası. Böyle giderse bu jenerasyon, Toni Kukoc, Dino Radja, Drazen Petrovic, Arijan Komazec, Josip Vrankovic, Zan Tabak, Arapovic, Alanovic, Cvjeticanin, Perasovic gibi efsanelerin Olimpiyat madalyası ve Eurobasket bronzu aldığı yıllara geri dönebilir, ama yapamazsa bile en azından artık Kresimir Loncar, Nikola Vujcic, Nikola Prkacin, Damir Mulaomerovic, Gordan Giricek, Slaven Rimac, Vejliko Mrsic, Davor Kus, Marko Popovic, Dalibor Bagaric, Andrija Zizic, Zoran Planinic, Marko Tomas, Marko Banic, Josip Sesar, Mario Kasun, Stanko Barac, Mate Skelin, Sandro Nicevic gibi nice bireysel yeteneğin, altın gününe gelen mahalle efradı gibi toplama bir güruh halinde oynadığı, takım olmaktan bihaber dolaşılan yılları geride bıraktıkları kesin.


Porto Riko: Hep ele avuca sığmaz, oynak ve tehlikeli bir ekip oldu Porto Riko; fakat istikrar nedir bilmeyen, bir aşağı bir yukarı giden performanslar sergiledikleri için saygın bir yer edinemediler otoriteler nezdinde. 2002'de turnuvayı birbirine katan, bizim de canımızı yakan kadrodan Ayuso, Apodaca, Dalmau gibi fertler emekli oldu, Carlos Arroyo ve Daniel Santiago da son demlerini yaşıyorlar. Yine halen o alıştığımız tempolu, seri ve az pasa dayalı basketbolu oynuyorlar, savunma değil hücum seviyorlar. Ama başlarında, Türkiye'deki Beşiktaş ve Galatasaray maceraları sayesinde kariyerini eskisinden de parlak günlere getiren, aklını başına toplamış, yıllandıkça ışıldayan Carlos Arroyo var. Arroyo ve NBA'de Dallas'ın şampiyon olduğu kadroda benchten gelip rakibin savunma direncini karıştıran Atom Karınca J.J Barea, hücumda takımı çok yukarılara taşıyan elit isimler, fakat savunmada aynı etkide oldukları söylenemez. Carlos Rivera ve David Huertas, her iki guard pozisyonunda da oynayabilen kısalar. Huertas'ın ağırlığını koyduğu maçlarda Porto Riko 90'lı sayıları görebiliyor. Kısa forvette atletik oyuncu Alex Franklin ve ne etliye ne sütlüye karışmayan Angel Vassallo var, fakat iktiza ederse Renaldo Balkman gibi alışılmış kalıpların dışında kalan NBA bröveli bir ismi 4 numaradan 3 numaraya çekip takımı daha tempolu hale getirebilirler. Balkman'ın varlığı, hem boyalı alanda hem de üç sayı çizgisi civarında bir tehdidin varlığı ve takımın rahat nefes alması demek, dolayısıyla Balkman'ı faul probleminden uzak tutmaya mecburlar. Dört numarada boy gösterecek Aleksander Galindo ve Ramon Clemente'nin her ikisi de pozisyonuna göre epey kısa kalan oyuncular, ama zaten mesele hızlı, akıcı basketbol oynamak olduğundan, onların rakiplerine nazaran daha hareketli olmaları takımın hücumda işine geliyor. Ama ne zaman ki boyalı alana kamp kuran ve savunmasıyla ön plana çıkan birine ihtiyaç doğuyor, işte o zaman mevkinin esas sahibi Ricky Sanchez'e baş vuruyorlar. Jorge Diaz ve ihtiyar Daniel Santiago'nun pivot pozisyonundaki hallerinin nice olacağı bilinmediği için, Ricky Sanchez'in yeri geldiğinde pivot oynaması da yine muhtemel. Eğer Sanchez-Santiago ikilisi sahadaysa boyalı alanı sahanın her iki tarafında da daha çok kullanacaklar, fakat Balkman-Sanchez ikilisi varsa pota altında, Balkman dışarıda gezinecek, içerisi Sanchez'e bırakılacak. Yani, Sanchez de mümkününce az faul yapmalı ve rotasyonu Diaz ve Santiago'ya muhtaç hale getirmemeli. Neticede, Porto Riko'nun ilk amacı, rakipleri kendi tempolarına çekip o hızda oynamalarını sağlamaya çalışmak. Çünkü Arjantin karşısında elde ettikleri galibiyette de gördük ki, kadro kalitesini ancak böyle başarıya yansıtabiliyorlar. Senegal'i yenerler, ama Filipinler maçı tam bir bilmece olacak gibi görünüyor. Arjantin'i yine yenebilirlerse, gruptan çıkmayı garantilerler. Ama dediğim gibi, dikkat etmeleri gereken asıl maç, onlara üst turun kapısını açacak olan Filipinler maçı.


Senegal: Senegal, Afrika'nın en başarılı takımlarından biri, fakat Senegal'in burada varlık göstermesini sağlayacak oyuncularından bir çoğu kadroda yok; bunların başında da Mouhamad Sene, Pape Sow, ihtiyar Vincent Da Sylva, Louis Adams ve DeSagana Diop geliyor. Özellikle Diop ve Sene gibi NBA tecrübesi bulunan uzunların eksikliği çok can sıkıcı olmalı. Yine de pivot pozisyonunda bu senenin ikinci yarısında Minnesota Timberwolves'da harikalar yaratan Gorgui Dieng ve sezonu NBDL'de noktalayan Hamady Ndiaye'nın varlıkları, pota altını Senegal'in sağlam noktası haline getiriyor. Dört numarada takımın süper skoreri Mouhammed Faye her maç sayı yükünü Dieng ile paylaşan başat kişi olacak; onun dışında bu mevkide Abdou Badji, Thiam, Ibrahima Thomas ve Ndour misali daha ribauntçu fakat sadece atletik özellikleriyle ön plana çıkan isimler var; kısa forvette ise Maleye Ndoye'nin yeri kesin gibi. Ndoye sadece tamamlayıcı bir parça, tıpkı yedeği Mouhamat Diop gibi. Dolayısıyla, oyun kurucular tarafından ne kadar oynatılırsa, o kadar oynar. Fakat bu denklemdeki asıl sorun, oyun kurucular. Takımda guard mevkinde sadece üç oyuncu var, yani uzunlarda etraf kalifiye adaydan geçilmezken, kısaların her maç sıtkının sıyrılması muhtemel. Mamadou Ndoye takımı oynatmaya dayalı bir oyun kurucu, fakat yedeği D'almeida ve şutör guardın banko ismi Thierno Niang, maharetleri halihazırda sınırlı isimler. Yine de D'almeida'ya arada bir göz atmakta fayda var, kendisi bu kadronun kapalı kutusu. Bu bakımdan, Senegal, sadece atletizmine, enerjisine ve elbette uzunlarına güvenerek oynayacaktır. Sene, Sow ve DeSagana Diop bu takımda olsaydı, en azından bir galibiyet alabilirlerdi, ama şimdi herkes önceliği Senegal'in kısalarını yormaya verecek. Çok çabuk faul problemine girmeleri ve uzunları yeterince besleyemeyip her maç 50'li sayılarda kalmaları artık epey kolaylaştı.


Yunanistan: Takımdaki eksiklere bir bakalım: Temelli eksikler 'Yeşil Elmas' Dimitris Diamantidis, Theodoros Papaloukas, son yılların en dominant Euroleague oyuncusu Vassilis Spanoulis, power forvet'in tanımını baştan yazan ribaunt ve post ustası Antonis Fotsis, Siyah İnci Baby Shaq, yani dev Sofoklis Schortsanitis, 2005 Avrupa Şampiyonluğunu kazanan ve Dream Team'i devirip 2006 Dünya İkinciliği'ne uzanan kadronun ana parçaları Dimos Ntikoudis, Michalis Kakiouzis, Lazaris Papadopulos, Nikos Chatzivrettas, Tsartsaris, son yılların gediklileri süper rol oyuncusu Perperoglu, Mavrokefalidis, NBA'e iyice alışan ve adından söz ettiren Kosta Koufos, ve daha niceleri. Fakat, kim giderse gitsin, yerine kim gelirse gelsin, Yunanistan'ın sistemi ve oyuncu profili pek değişmiyor, dolayısıyla kalitesi de hep üst düzeyde kalıyor. Takımın her oyuncusu üst düzeyde mücadele eden ekiplerin ana parçaları olduğu için, hem Avrupa'da hem de Dünya'da çok saygın bir kadroya sahipler yine. Her takımın örnek alması gereken bir sistemle, birbirini tastamam ikame edebilecek ve tamamlayabilecek onlarca isim var her Yunan jenerasyonunda. Kadronun kısalarına bakarsak, 1 numarada ve 2 numarada, her iki pozisyonu da hakkını vererek oynayabilen dört seçkin guarda sahipler: takımın iki beyni Nick Calathes ve Nikos Zizis, ve makine gibi tıkır tıkır işleyen hücum setleriyle Olimpiakos'lu üçlükçü Evangelos Mantzaris ve Kostas Sloukas. Calathes-Zizis ikilisini aynı anda oyunda göremeyebiliriz, çünkü hazırlık maçlarında izlediğimiz kadarıyla, bu iki organizatör, dönüşümlü olarak takımı yönlendirecekler ve dinç kalacaklar. Calathes'in NBA'de aldığı men cezasına rağmen basketbola hiç ara vermemiş gibi aç ve olgun oynaması da ayrı bir takdire şayan. 3 numarada Efes'i bu sene dış şutlarıyla ihya eden Kostas Vasileiadis ve kapağı Barcelona'dan NBA'e atan Kostas Papanikolaou var. Papanikolaou, genç yaşında Olimpiakos ile iki Euroleague şampiyonluğu tatmış ve gençler seviyesinde pek çok madalya kazanmış, çok tehlikeli bir oyuncu. Sıradışı özellikleri sayesinde, 3-4-5 pozisyonlarını oynayabilen ve Yunanistan'a bir piyango gibi vuran NBA'li siyahi genç Giannis Antetokounmpo, bu sene Milwaukee'de ismini herkese duyurdu. Yunanistan sisteminin alışık olmadığı, aşırı derecede atletik, zarif ve çabuk oyun yapısıyla, ondan, Yunanlıların oyununun çıkmaza girdiği yerde maçın gidişatını değiştirmesi beklenecektir ve otoritelerin tahmin ettiği performansın üzerine çıkarak turnuvada adından çokça söz ettirecektir. Uzun forvet pozisyonunda, şu an Eurolegue'in en üst seviyedeki ve evvelden kestirilmesi en zor oyuncularından biri olan Giorgios Printezis ve bir diğer görev adamı Kostas Kaimakoğlu yer alıyor. Printezis varken, hücum neredeyse hiç çıkmaza girmiyor. Pivot pozisyonu ise, hücumda iyi, savunmada yumuşak, gönülsüz ve tembel isimlerden müteşekkil: tilkilerin tilkisi Giannis Bourousis, Ian Vougioukas ve NBA tecrübeli Andreas Glyniadakis. Bu isimlerin her biri 2.13 ve üzeri boydalar, fakat yıldırıcı savunma yapmıyorlar, o yüzden pota altı savunması, Yunanistan'ın zayıf karnı. Geçmişten bugüne aklımızda kalan Yunan oyuncuları saymaya başlasak, her biri bir diğerinden evla en az 30 isim gelir aklımıza, bu kadro da o isimlerin yanında yerini almak için oynuyor bu turnuvada, ve yarı final görmeleri hiç şaşırtıcı olmayacaktır.


Tahmini Sıralama: 1) Yunanistan 2) Hırvatistan 3) Arjantin 4) Porto Riko 5) Filipinler 6) Senegal


C Grubu:


ABD, Dominik Cumhuriyeti, Finlandiya, Türkiye, Ukrayna, Yeni Zelanda


Bizim köyde işler biraz tuhaf. Ya çok dingin ve beklendiği gibi geçecek, ya da her maç ayrı bir sürpriz olacak. Grupta yeri garanti tek ekip, ABD. Kuraya ilişkin düşüncelerim ve 12 Dev Adam'ın incelemesi zaten önceki yazılarda mevcut, ama koçumuza göre kadroda Enes, Ersan ve Kenan Sipahi gibi isimlerin olmaması bile bizi çeyrek final hedefinden alıkoyamayacakmış, belirtmeden geçmeyelim. Şimdi, ilk rakiplerimize bir bakalım:


Amerika Birleşik Devletleri: Evvela, NBA'de süperstar mertebesinde bulunan hiçbir oyuncunun bu kadroda yer almadığını belirtelim. Bugüne dek milli vazifeden hiç kaçmayan ve 2010 ve 2012 takımlarını zafere götüren en mühim parça olan Kevin Durant'in kadrodan son anda affını istemesi, yeni bir Lebron etkisi gösteren Paul George'un mide kaldıran talihsiz sakatlığı, Kobe, Wade, Lebron, Carmelo, Dwight Howard, Chris Paul, Blake Griffin, Kevin Love gibi isimlerin de aflarını istemesi sebebiyle, Dream Team denilebilecek ayarda bir ekip toplayamadı Amerika. Üstelik bu sezon muazzam performanslar sergileyen, şimdiden de ligin en iyi 2-3 oyun kurucusu arasına adını yazdıran Damian Lilliard gibi bir ismi ve Chandler Parsons ve Kyle Korver gibi bu turnuvada kendilerine külçe külçe altın yaratabilecek iki rol oyuncusunu son kadrodan kestiler. Lakin, kaderin bir cilvesi olsa gerek, bence bu kadro hem 2010'dan hem de 2012'den çok daha ileride bir kadro. Bir defa, hem genç hem de ham yeteneklerin bir takım olabileceği ilginç bir güruh bir araya getirilmiş. Geleceğin süper yıldız adayı Kyrie Irving ve sakatlıklar tufanını atlatmak için yırtınan 'MIP-MVP' Derrick Rose (Lilliard'a tercih edilmesi bence biraz da eski günlerin hatırına oldu), takımın point guardları. Rose, 2010'da Avrupa Basketbolu karşısında varlık gösterememişti, o yüzden Irving'in bireysel yeteneklerine çok iş düşecektir, o da bunları layıkıyla yapabilecek bir oyuncu. İki numarda Golden State'in mitralyözleri Stephen Curry ve Klay Thompson var; bilhassa Curry'nin sıradışı hücum tarzıyla rakipleri dağıtmasını bekliyorum. Bu iki muhteşem şutör, NBA'deki üç sayı çizgisine alışık olduğu için, buradaki üçlük çizgisinin biraz gerisinden rahatlıkla leblebi gibi şutlar atabilirler, bu da rakip savunmanın dengesini epey bozacaktır. 3 numarada, lüzumu halinde hem 2 hem de 3 numaralı pozisyonu oynayabilen iki All-Star var; ivmelenenince babasını tanımayan 'Sakal' James Harden ve Toronto'da iyi giden her şeyin baş müsebbibi DeMar DeRozan. Ayrıca Rudy Gay'den de faydalanabilirler kısa forvette. 4 numaralar, genellikle skora değil, ribaunta ve savunmaya yönelik, fakat hücumu da kısır olmayan isimlerden oluşuyor: 'Bay 10 sayı-10 ribaunt' Kenneth Faried ve ayarsız enerjisi, koç'un NCAA'den gözdesi Mason Plumlee ve Rudy Gay. Durant'in yerine kadroya dahil edilen Gay, eli sıcakken çok tehlikeli bir şutör, fakat takım oyunu oynamaya müsait bir oyuncu değil. Kimyayı bozmaya namzet ilk isim olacaktır. Bu isimlerin yanı sıra, hem 4 hem de 5 nolu pozisyonu aynı etkinlikte oynayabilen isimler var kadroda: ilkin, NBA'in gelecekteki en önemli yıldız adayı Anthony Davis ve kaşları, burada ortalığın tozunu attıracaktır. Davis, çok atletik bir oyuncu, muazzam bir savunmacı ve blokçu olmasının yanı sıra, iç ve dış hücum silahlarını etkili biçimde kullanabiliyor. Ribauntlardaki etkisi her zaman aynı verimde olmayabiliyor, fakat kadrodaki diğer isimler bu açığı gani gani kapatacak cinsten: ribaunt canavarı double-double'cı Andre Drummond ve problemli yıldız DeMarcus Cousins. Drummond ne kadar egolarından arınmış ve olgun bir oyuncuysa, Cousins da bir o kadar egosu şişkin ve kaprisli bir oyuncu. Gelgelelim Cousins, boyalı alanda post hareketleri ve beklenmedik hamleleriyle o kadar yetenekli bir oyuncu ki, oyuna odaklandığında Anthony Davis'ten bile çok daha etkili bir pivot haline gelebiliyor. Ne var ki, takım kimyasını bozma ihtimali de Gay'den kat be kat fazla. Bütün iş, koçun onu doğru kullanabilmesinde. Herkes gereken olgunlukla oynarsa, Amerika altın madalyaya rahat uzanır bu yetenek cenneti kadrosuyla. Her şey bir yana, Thompson ve Curry varken Korver ve Parsons'tan vazgeçilmesine ses çıkarmam, ama oyun kurucu kıtlığında Rose yerine Lilliard'ın seçilmesini beklemek de hakkımdır diye düşünüyorum. Ayrıca Plumlee yerine de elimde olsa Greg Monroe veya Kendrick Perkins'i yerleştirerek rakiplerin her maç 60 sayı barajında tıkanmasını garantilerdim. Ama bu halde bile ABD turnuvanın çoğunu sorunsuz geçirecektir. Bu sefer, önceki turnuvaların aksine, şu eleştirimi yapmayacağımı umuyorum: "Amerika Milli Takımı, basketbol adına bir şey üretmeyen, yetenek fakiri ve sadece atletizm ve güç kullanarak başarıya ulaşan mahalle kabadayılarına benziyor. Yaradılış veya ligin yapısı gereği rakiplerinden daha enerjik, kondisyonlu ve güçlü olmak ve sadece bunlara dayalı olarak oynamak, sonuç ne olursa olsun, rakiplerden daha iyi basketbol oynadıkları, onlardan daha iyi basketbolcu oldukları anlamına gelmeyecektir. Onlarınki beceri veya başarı değil, zorbalık..."


Dominik Cumhuriyeti: Adlarını evvela Calipari'nin bir araya getirdiği kadro ile duyduk 2000'lerin sonlarından itibaren. Başarıyı getiren kadrodan Charlie Villanueva, Al Horford, Luis Flores, Joey Acosta, Carlos Morban, Franklin Western gibi isimler burada yok. Özellikle, NBA'in sayılı uzunlarından Al Horford'un yokluğu her şeyi kötüye götürüyor. Yine de, o kadrodan yadigar Francisco Garcia ve Jack Martinez önderliğinde ciddi bir takım görüntüsü kazanıyorlar. Edgar Sosa, Juan Coronado, Ronald Ramon'dan oluşan 1 numara mevkisi, sadece Coronado'nun varlığında emin ellerde görünüyor. Coronado, olgun ve takımı oynatmaya yönelik bir oyun kurucu. Bu yüzden o ne kadar işlerse, Dominik de o kadar ışıldar. 2 numarada James Feldaine ve Victor Liz'in her ikisi de sorumluluk alabilen ve potayı rahatça görebilecek kadar iyi şutörler; Manuel Fortuna ise Bruce Bowen misali bir görev adamı olduğu için her maçta hatırı sayılır bir süre alması mümkün. 3 numarada NBA'de sakatlıkların bile tüketemediği Francisco Garcia ve yedeği Eulis Baez var; Baez, Garcia'yı maç içinde rahatça dinlendirebilecek kalitede bir oyuncu, fakat hücumu Garcia kadar çok yönlü değil. Garcia, yıllar önce, bu kadar sakatlanmadan evvel Kevin Martin ile beraber mini bir Jordan-Pippen uyumu sergilemişti; burada da point-forward rolü üstlenerek hücuma şekil verebilir. 4 numarada aykırı tarzıyla Jack Martinez pek çok derde deva olduğu kadar gebe de; her maç double-double'a oynayan bir ruhani lider olan Martinez eğer şirazeyi kaydırmadan oynarsa her takım arkadaşını 'gaza getirebilir' ve ibreyi Dominik lehine çevirebilir. O kontrolden çıkarsa, bir gömlek küçüğü Edward Santana ve sadece savunmayı bilen Orlando Sanchez var. Sanchez, aynı zamanda takımın tek pivotu Eloy Vargas'ı da yedeklemekte kullanılacak oyuncu. Vargas, Patrick Femerling ayarında bir pivot olduğu için, takım iyiyken iyi, kötüyken kötü. Tüm bu durum muvacehesinde, Dominik'in Yeni Zelanda'yı yenmesi olası, ama Finlandiya, Ukrayna ve Türkiye maçları nasıl geçer, kestirmek çok zor.


Finlandiya: Eurobasket 2013'te bize ve Yunanistan'a çok kötü şakalar yapan, yükselişteki basketbol ülkesi Finlandiya, wild card'ının hakkını vermek için mücadeleyi hep yukarıda tutacaktır. Geçen şampiyonadaki kadrolarını neredeyse tamamen muhafaza ederek geliyorlar; sonbaharını yaşayan NBA görmüş 37'lik yıldızları Hanno Mottola, sakatlıktan ötürü katılamayacağı bu turnuvaya son anda ne yaptı etti dahil oldu. Mucizevi iyileşmesi sayesinde kariyerini bir Eurobasket bir de Dünya Şampiyonası ile noktalamış olacak. Mottola formunda olursa, Finlandiya daha güzel olacaktır kuşkusuz; fakat halihazırda takımın lideri, Petteri Koponen. Finlandiya'nın en faydalı oyuncuları kısa forvet Shawn Huff ve pivot Gerald Lee, yine sahne alacaklar. Koponen, attırmaktan önce atmayı umursadığı için, Finlandiya'nın takım oyunu oynaması kolay değil. Artık miadını dolduran Teemmu Rainnikko'dan ziyade onun arkasını Antero Lehto toplayacaktır. Dalgın savunmalara cezayı kesme ustası Sasu Salin ve benchin yılmaz ismi Mikko Koivisto, takımın şutör guardları. 3 numarada yaşını başını almış Kimmo Muurinen ve genç Matti Nuutinen, Shawn Huff'ı yedekleyecekler; Muurinen savunmada, Nuutinen ise hücumda bir şeyler vaadeden oyuncular. 4 numarada Hanno Mottola'nın yanı sıra NBA'de üçüncü senesine adım atacak fringe player Erik Murphy var. Murphy burada patlama yaparak kariyerini ayağa kaldırmanın peşinde olacak, çünkü transfer olduğu Cleveland'ta da onun pozisyonundaki rekabet çok çetin. Pivotta Gerald Lee dinlenirken, Tuukka Kotti parkelere çıkacak. Emektar Kotti, Finlandiya'nın Gintaras Einikis'i diyebiliriz. Eğer istikrarını bozmazsa, Lee ile dönüşümlü oyunları Finlandiya'yı daha da tehlikeli kılacaktır. Finlandiya'da geçen sene başarının anahtarı, direksiyonu tümden Koponen'e teslim edip egolardan arınmaktı, bu sene de öyle yaparlarsa, Murphy'nin de katılımıyla, Yeni Zelanda'ya, hatta bize bile zor anlar yaşatırlar. 2011 ve 2012'de Makedonya'nın yaptığını yapıyorlar ve yine Makedonya'nın 2013'te başına gelen şeyi yaşamaları gayet mümkün: artık rakipler tarafından tanınmak ve ciddiye alınmak.


Ukrayna: Her şeyin mimarı, koç Mike Fratello. Ukrayna'nın Yaylo, Lokmanchuk, Okunsky, Khryapa, Medvedenko, Drozdov, Pecherov, Potapenko, Lebedev gibi nice yeteneğinin başaramadığını, geçen seneki kadro başardıysa, en büyük pay Fratello'nundur. Finlandiya gibi, tarihinde ilk kez yer alacağı Dünya Şampiyonası'na wild card ile değil, Eurobasket'te söke söke kazandıkları başarıyla katılmanın haklı gururu içerisindeler. Bir sonraki Eurobasket'e katılmayı da zaten garantilediler. NBA'de bench ısıtmakla ömrünü geçirmeye yüz tutan, fakat geçen sene takımın pota altını kalkındıran başat oyuncu Viacheslav Kravtsov, kadrodaki en önemli demirbaş olarak göze çarpıyor. Onun yanı sıra bu rol Kyryl Natyazhko'ya da biçilmiş durumda. Natyazhko, Kravtsov'dan daha hantal ve skor gücü sınırlı bir uzun, dolayısıyla gençler seviyesindeki başarılarını henüz A Milli düzeyine taşıyamadı. Onun performansı, doğrudan takımın ana parçaları 'süper devşirme' Eugene Jeter ve 'havan topu' Sergei Gladyr'in onu ne sıklıkta besleyeceğine bağlı. İstikrar abidesi savunmacı Dmitro Zabirchenko dışında guardların tamamı henüz çok genç isimler: Oleksandr Mishula, Oleksandr Lypovyy ve çok ciddi bir skorer olma yolunda hızla ilerlemekte olan ve NCAA'de boy gösteren 17'lik Sviatoslav Mykhailiuk. Bu isimlerden pek çoğu, takımın görünürdeki tek saf kısa forveti Maksym Pustozvonov ile dönüşümlü olarak 3 numarada görev yapacaklardır. Fakat bu husus takımın savunmasına veya pas trafiğine nasıl yansıyacak, onu bize şampiyona maçları gösterecek. Geçen sene en önemli artıları, 1-2 ve 3 pozisyonlarında oynayan oyuncular arasında mekik dokur gibi seri ve etkili bir pas trafiği kurabilmiş olmalarıydı. Bu hususu sürdürebilirlerse, yine kolayca adam eksiltip pota altındaki arkadaşlarını da ferahlatırlar. Pota altı demişken, 4 numarada takımın kıvamı en yerinde ve en âkil oynayan iki oyuncusu Maksym Kornienko ve Igor Zaytsev bulunmakta. Bu oyuncuların her ikisi de, topu elinde istemeyen, fakat ekmeğini taştan çıkartan has işçiler. Pivot mevkinde ise, blok üstadı Kravtsov ve Natyazhko dışında, 2.16'lık genç dev Artem Pustovyi yer alacak. Pustovyi henüz fazla ham bir yetenek, dolayısıyla rotasyona girmesi zor. Neticede, tüm işleri, geçen şampiyonada başladıkları türküyü tutturmaya devam etmek olacak. Bunu başarabilir ve Kravtsov'dan azami ölçüde faydalanabilirlerse, gruptan çok rahat çıkarlar. Peki bu onlar için yeterli midir? Çeyrek final için de canla başla mücadele edeceklerini söyleyebiliriz. İşte orada, geçen sene olduğu gibi, Gladyr ve dinamoların kralı Jeter alacak sazı eline, ve onlar ne kadar ağırlık koyabilirlerse, Ukrayna da o kadar tat verecek.


Yeni Zelanda: 2002'de dünyayı titreterek 4.lüğe ulaşan Yeni Zelanda kadrosundan geriye bir tek Trabzonspor ile sezonu geçiren 33'lük bazukacı Kirk Penney kaldı. Artık Sean Marks, Pero Cameron, Mark Dickel, Phil Jones, Tony Rampton, Nenad Vucinic, Ed Book veya Paul Henare'nin esamileri okunmuyor - Vucinic'in takımın koçu olması hariç. Geçen seneye kadar Yeni Zelanda basketbolunun artık uzun süreli bir uykuya yattığı konusunda hemfikirdi pek çok kişi, lakin bu sene alttan gelen genç oyuncular, seyircileri yine heyecana sürükleyebilir cinsten. Takımın çoğu 30'unu aşmış isimlerden ve çok kısa oyunculardan meydana geliyor; bunlardan ilki, 'kafa adam' Lindsay Tait. Saf bir playmaker olan Tait'in ardından diğer tüm kısalar, hem 1 hem de 2 nolu mevkide oynayabilen guardlar; Kirk Penney, uykudaki ajan Everard Bartlett, yeni yeni havasını bulan Jarrod Kenny, nihayet ritmini bulan ve ritmini bulunca durdurulamayan Corey Webster ve kardeşi, geleceğin en önemli yıldız adaylarından NCAA oyuncusu guard Tai Webster. 19'luk Tai, medyada pek çok spekülatif beklentinin konusu ve ne yapacağı merakla bekleniyor. Kısa forvette, aslen yine alışık olduğumuz isimler, mevsimlik asker Thomas Abercrombie ile 'hızır acil' Mika Vukona ve ribauntçu kimliğiyle sivrile BJ Anthony yer alacak. Uzun forvette ise, yine NCAA'de mücadele eden 20'lik 'hakacı' Isaac Fotu ve emeklilik adayı hırçın Casey Frank boy gösterecek. Pivot pozisyonu ise tek bir isme, aslen bir 4 numara olan 2.10'luk genç Rob Loe'ya emanet. Boy ortalaması 1.96 olan bir takımda, 2.04'ün üzerindeki tek adamın pivot oynamasından daha doğal ve zaruri ne olabilir? Tıpkı, bu oyuncunun yedeksiz olması gibi. Mısır gibi uzun oyuncu kıtlığı yaşayan Yeni Zelanda için, tüm maçların kaybedileceği yer aynı: pota altı. Fakat onların tüm 3-4-5 oyuncuları gayet iyi dış şutörler, aynı zamanda oldukça atletik ve ribaunt koklayan, potadan seken her şeyi toplamak için çok doğru yer tutan isimler; fakat normalden çok daha fazla ribaunt alsalar da, tiplemeye değil, dışarıya çıkarmaya meyilliler. İtekleye itekleye, bizi, Dominik'i veya Finlandiya'yı aşmaya çalışacaklar; fakat bu pota altı ile ne denli gerçekçi olur, onu Loe, Webster kardeşler ve Penney belirleyecektir.


Tahmini sıralama: 1) ABD 2) Ukrayna 3) Türkiye 4) Finlandiya 5) Dominik Cum. 6) Yeni Zelanda


D Grubu:


Angola, Avustralya, Güney Kore, Litvanya, Meksika, Slovenya


Horoz dövüşüne sahne olacak bu grupta, mevcut kadrolarla ekiplerin birbirine net bir üstünlük kurduğu söylenemez. Kore'nin eksik kadroyla gelmesi onları ancak Angola'ya rakip kılıyor, fakat Litvanya ve Slovenya'nın eksikleri, onları Meksika ve Avustralya ile başa baş maçlar oynamaya itiyor. Litvanya son andaki talihsizliği olmasa, geçen seneki performasına kaldığı yerden devam ederek çeyrek finali rahatça görebilirdi, ama en mühim kilometre taşlarını turnuvaya bir hafta kala yitirdiler ve işin rengi değişti. Slovenya ise inatla uzun oyuncularını kalitesizleştirme politikası güttüğü için şansını şimdiden zora sokuyor. Lafı fazla dolandırmadan bir bir röntgenini çekelim ekiplerin:


Angola: Afrika Şampiyonluğunu getiren kadronun en önemli oyuncusu Carlos Morais, son dakikada şampiyona kadrosundan çıkartılınca Angola'nın daha en baştan tadı kaçtı. Elbette henüz Asya ve Afrika basketbolunun Olimpiyatlarda veya Dünya Şampiyonalarında birer finalist vermesi için vakit var, fakat Okyanusya ekiplerinin başardıklarını başarabilmek için, her turnuvaya tam takım gelmeleri lazım evvela. 2 numaralı pozisyonun virtüözü Morais yokken, takımın 70 sayıları görmesi kolay değil. Fakat 2010'da Almanya'nın canını yakarak üst tura çıkabilen bu ülke, yine bir benzerini yapabilecek oyunculara sahip. Hepsi tecrübe kokan kadronun bir numarası tanıdık bir isim, Olimpio Cipriano. Geri kalan guardların her birisi combo guard niteliğinde, fakat Morais'ten boşalan skorer gücünü doldurmaya pek elverişli değiller; bu güruhun içinde şuta yönelik Milton Barros da var, asistçi kimlikleriyle Edson Ndoniema ve Armando Costa da var, benchten gelecek Roberto Fortes ve Gildo Santos da var. Bu kısaların ortak noktası, ayakla savunma yapmaya özen göstermeleri, ki grupta bu özellik altın değerinde olacaktır. Bu isimler, kısa forvet mevkinde Islando Manuel ile dönüşümlü olarak oynayacaklar, fakat ne Manuel'in ne de diğer kısaların fiziksel bakımdan forvet pozisyonunu savunmaya elverişli olmadığını belirtelim. Uzun forvette, takımın en önemli oyuncuları yer alıyor, fakat en önemli ortak handikapları, yine, undersize kalmaları. Kadronun lideri Joaquim Gomes ve boyalı alandaki iş makinası Reggie Moore, her maç elini taşın altına koymak zorunda kalacak ve savunmada zor anlar yaşayacaktır. Onlar durgunken, hücum da savunma da takımın 4 numaradaki undersize dedesi Eduardo Mingas'a düşecek. Yaşıyla düz orantılı bir başarı grafiği çizen Mingas, aynı zamanda ekibin moral deposu. Neyse ki takımın pivotları hiç de undersize değil; 2.10'luk Valdelicio Joaquim ve 2.11'lik Yanick Moreira, pozisyonu kotarmaya yetecek ama daha ötesine de geçemeyecek isimler. Koçun iki pivotu yan yana koyarak 4 numaraları 3'e, 3 numaraları da 2'ye kaydırması ihtimalini aklımızda tutalım, zira başka türlü savunmada sağ kalamazlar. Bu grupta Kore'ye rakip olabilirler, ama ötesini biraz zor başarırlar. Eğer Morais olsaydı, Meksika veya Slovenya'ya da diş geçirebilirlerdi belki, lakin şimdi bu uzak bir hayal.


Avustralya: Onlar da eski gücünde sayılmazlar. Dile kolay, 88, 96 ve 2000 Olimpiyatları'nda dördüncülük, 90 ve 94 Dünya Şampiyonası'nda çeyrek final gören bir ekibin, 2000'lerden sonra bu seviyeden tepetaklak düşmesinden bahsediyoruz. Ne Andrew Gaze, ne de Shane Heal gibi oyuncular var artık; Luc Longley, Chris Antsey gibi üst düzey pivotları da yok; Brett Maher, Paul Rogers, Sam Mackinnon, Mark Bradtke, CJ Bruton, Matthew Nielsen, Andrew Vlahov gibilerinin de dönemi geçti; NBA'de tekrar tutunan, çirkef olduğu kadar da kaliteli pivotları Andrew Bogut ve San Antonio ile şampiyonluk gören, 2012 Olimpiyatları'nda takımının skor yükünü çekmiş Patty Mills de sakatlığından ötürü turnuvada yer almayacak. Peki tabloda olumlu görünen neler var? Evvela bir numarada NBA'de çaylak sezonunu geçiren Matthew Dellavedova ve yeni draft edilen 19'luk Dante Exum gibi potansiyeller var; onların yanı sıra fayda timsali Adam Gibson ve bir guard için gayet iyi bir ribauntçu olan Chris Goulding de mevcut. Elbette ki takımın esas yıldızları, senelerin skoreri Brad Newley ve Joe Ingles. Hem 2 hem de 3 oynayabilen bu iki isme, 3 numarada, sezonu BJK'da geçiren ve ligin sonuna doğru evladiyelik MVP performansları sergilemeye başlayan genç Ryan Broekhoff ve şutları eşlik ediyor. Dört numara, FB Ülker'deki halinden silkinmediyse tümden silinip gitmiş halde buraya katılacak eski Avrupa efsanesi David Andersen, onun yakın mesafeden turnike gibi soktuğu nazik şutları, NBA'de Spurs'un şampiyonluğunda fazlaca rol bulan genç Aaron Baynes, boyalı alanda post oyunlarını seven Brock Motum ve Cameron Bairstow gibi isimlerden oluşuyor. Bu isimlerden bazıları, geçirdiği ciddi sakatlıktan sonra fazlalıklarından henüz kurtulamayan ve uzun süredir üst düzey basketbola uzak kalmış GS'li Nathan Jawai'yi yedeklemek zorunda kalacaklar. Dolayısıyla takımın pota altında bir zaaf söz konusu. Tüm bu hallere karşın, Avustralya başarılı olabilir mi? Dikkatleri ve tempoyu pota altından uzaklaştırabildiği sürece, evet. Bu ekip, senelerden beridir, yetenek açığını hırçın, sert ve çirkef bir basketbol oynayarak kapatmaya çalışıyor, maç kazansalar da fair-play'den ve seyir zevkinden soğutuyorlar. Kore ve Angola'yı geçmelerini bekliyorum, fakat diğer ekiplerle kıran kırana mücadele etmeden iyi bir netice elde edemeyeceklerdir. Hele bir de Baynes ve Jawai'ye bir zeval gelirse... Alacakaranlık!


Güney Kore: Asya 3.'lüğünü söke söke alan ekipten birkaç mühim zayiat verdiler, dolayısıyla aynı etkiyi yaratmaları pek mümkün olmayacaktır. Kariyerinde NBA de bulunan 2.20'lik dev Ha Seung-Jin'in kadroda olmayışı çok büyük bir kayıp. Onun haricinde, bronza en çok katkı yapan isimler, takımın en skoreri ve iyi bir ribautçu olan genç combo guard Kim Min-goo (çok ciddi bir trafik kazası sonrasında sakatlık mağduru oldu ve turnuva dışı kaldı) ve NCAA tecrübesi yaşamış 36'lık forvet Lee Seung-jun da şampiyonada olmayacak. Bir numarada takım kaptanı Yang Dong-geun, Kim Tae-sul ve Kim Sun-hyung yer alacak; Dong-geun ve Tae-sul, 2013 Bronzunu toplayan kadronun belkemiğiydiler fakat bu seviye basketbola yeterli olup olmadıkları meçhul. 2 numarada yine bronz madalyalı ekipten Cho Sung-min ve Park Chan-hee bulunuyor; Min-goo'nun yokluğunda, Sung-min'in, geçen seneki şampiyonada olduğu gibi takımın skor yükünü çekmesini bekliyorlar, fakat işler bu sefer o kadar da kolay olacağa benzemiyor. 3 numara, kadrodaki eksikleri kotarmak adına ekibe dahil edilen 38'lik tecrübe abidesi Amerikan Devşirmesi Moon Tae-Jong (Jarod Stevenson), hücumu savunmaya yeğleyen Yang Hee-jong ve Heo Il-young ile dolduruluyorken, dört numarada Joo-sung'un yeri garanti; onun yedeği de Oh Se-keun olacak. Joo-sung, Bronz madalya alan ekibin bir parçasıydı, dolayısıyla burada da ondan beklentiler bir hayli yüksek. Se-keun ise durup durup bir maçta 30 sayı görebilen, istikrarsız ama patlayıcı bir uzun. Kadronun pivotları ise, yine bronz madalya ekibinden yadigar Kim Jong-kyu ve 20'lik Lee Jong-hyun; bu iki genç ismin tecrübe kazanması haricinde Kore'nin pivot pozisyonundan fazla bir beklentisi olamayacak. Ha Seung-jin'in varlığı, onları Angola karşısında mutlak bir galibiyet aldırırdı, fakat şu halleriyle kapalı kutu durumundalar.


Litvanya: 2010'u bronz ile, 2013'ü de gümüş madalya ile kapatan Litvanya, eski Litvanya'ya pek benzemiyor. Artık Stombergas - Karnishovas - Siskauskas - Kaukenas - Macijauskas - Jasikevicius'tan oluşan o efsanevi arka alandan kimsecikler kalmadı takımda; bu guard eksikliğini kapatıp takımı geçen sene gümüş madalyaya sürükleyen yeni elit guard, Mantas Kalnietis, turnuvadan hemen önce, son anda sakatlandı ve kadrodan sadece o değil, takımın çeyrek final ümitleri de çıkartıldı. Kalnietis ayarında başka bir oyun kurucuları yok; onlar da Delininkaitis'ten vazgeçip, bu işi gittiği yere kadar yerel oyuncular Sarunas Vasiliauskas ve Adas Juskevicius ile götürecekler. Bu isimlerin bu seviye basketbolda ne yapabilecekleri bir tek Tanrı'nın malumudur. Neyse ki, kadronun 2-3-4 rotasyonu halen daha dillere destan: takımın en tehlikeli isimleri, birbirlerini tamamlayan ve her biri bir dış şut tehdidi ve penetre tehdidi arz eden Martynas Pocius, Renaldas Seibutis ve Jonas Maciulis; onlara artık yavaş yavaş eski günlerini aratan Simas Jasaitis ve Mindaugas Kuzminskas eşlik ediyor. Yeni GS'li Pocius, yeni Darüşşafaka'lı Seibutis ve Real Madrid'de kendini kabul ettiren Maciulis'ten birisinden biri dursa, diğeri sazı devralıyor ve skor bulmaya devam ediyor. 4 numara da epey kuvvetli: NBA'e alışan ve bir uzuna göre mükemmel şut sokan 2.13'lük Donatas Motiejunas, Paulius Jankunas ve Ksistof-Darjius Lavrinovic kardeşler sayesinde hem 4 hem de 5 numara sağlamda; tabi ki 5 numaranın banko ismi, genç yaşta her sene bir basamak yukarı çıkan NBA karneli Jonas Valanciunas. Bu isimler var kadroda belki, ama FB Ülker'de zarar ziyan bir sezon yaşasa da Linas Kleiza'nın eksikliği, hele de geçen şampiyon Malkoçoğlu gibi oynadığı maçlar göz önüne alınırsa, büyük bir kayıp. Evet, artık takımda Zukauskas kardeşler, Praskevicius, Einikis, Songaila, Javtokas gibi pota altı oyuncuları da yok, ama onların kalite eksikliğini hissettirmeyecek düzeyde muteber muadilleri mevcut. Eğer bir gün Litvanya'yı izlerken aklınıza o efsanevi Sabonis'li, Marculionis'li, Chomicus'lu, Kurtiniatis'li, Einikis'li, Karnishovas'lı Litvanya, veya Jasikevicius, Macijauskas ve Siskauskas önderliğinde ABD'ye kök söktüren, Avrupa Şampiyonluğu göğüsleyen akıl ve seyir zevki dolu takım gelirse, o takımları bu takımdan uzak tutun; ne o hatıralar kirlensin, ne de oyun tarzı o takımlardan tamamen farklılaşacak bu yeni ekibe haksızlık olsun. Bu kadro, artık başka bir Litvanya'yı işaret ediyor bize. Gruptan çıkarlar, ama ötesi için tek şansları, yüksek tempoda oynayıp 1-2 pas sonrası tut-at basketbolunu rakibe kabul ettirmek.


Meksika: Bu ekibin dışarıdan görünüşü tam bir mafyayı andırıyor olsa da, Yeni Zelanda'lıların haka'sına karşılık vermekten öteye bir tehdit arz etmiyorlar rakiplerin canına. Onların kasıtları daha ziyade galibiyete yönelik. Son birkaç senedir türlü turnuvada kazandıkları şampiyonlukların üzerine bir de Amerika kıtasının şampiyonu oldular (tarihlerinde ilk kez) ve buraya inanılmaz bir moralle geliyorlar. Evvela söylemem gereken şey, onları oyun yapısını çok beğendiğimdir. Çok güzel ve gösterişsiz bir takım oyunu ile her oyuncudan azami fayda sağlıyorlar. 1 numarada Trabzonspor'dan tanıdığımız Paul Stoll ve NBA'de Nets ile vasat bir sezonu geride bırakan Jorge Gutierrez var, ayrıca yerel ligden David Meza da izleyicilerin dikkat etmesi gereken bir oyun kurucu. 2 numara, hepsi Meksika liginde oynayan Orlando Mendez, Francisco Cruz ve Roman Martinez' emanet; bu üç isimden üçü de her maç 7-10 sayı katkı yapabilecek kalitede isimler olduğundan, Meksika'nın kısa pozisyonları emin ellerde diyebiliyoruz. Peki ya savunma? Bireysel birşey beklemek hata olur, onlar daha ziyade takım savunmasında, bilhassa da adam değişmekte ve alan paylaşmakta başarılı isimler. 3 numarada, bu isimler ile birlikte, yine yerel liglerden Marcos Ramos ve Adrian Zamora var; bu iki oyuncu skor yönü değil savunma yönü kuvvetli isimler ve hem 3 hem de 4 numarada görev yapıyorlar. 4 numaranın vazgeçilmez ismi, yine Meksika liginden Hector Hernandez. Meksika'nın asıl gücü, pivotları; Adam Parada ve genç Israel Gutierrez, göreve hazır, vasatın üzerinde oyuncular; pozisyonun en önemli ismi ise, Amerika Şampiyonluğu'nu kazanan takımın en önemli parçası, yani Gustavo Ayon. Ayon, bu seneyi Atlanta Hawks ile geçirdi ve sakatlığını atlatarak takıma dahil olmayı başardı. Ayon, Stoll ve Gutierrez varken, takım gruptan rahat çıkacaktır. Hedef maçlar, Avustralya ve Kore maçlarıdır, Angola maçında sıkıntı çekeceklerini sanmıyorum. Kadrodaki pek çok isim zaten kariyerinin altın çağını, en verimli yıllarını yaşıyor şu an. Başarı zor değil, yeter ki, sakatlıkla uğraşmak ve planlarını değiştirmek zorunda kalmasınlar.


Slovenya: Açıkçası benim kadro tercihine en çok tepki gösterdiğim ekip, Slovenya oldu. En büyük şanssızlıkları, halihazırda Avrupa'nın en iyi 4 numarası Erazem Lorbek'in sakatlığını atlatamayıp turnuva dışında kalmasıydı, fakat geri kalan her şeyi kendileri edip buldular. 1 numara, Phoenix ile şahane bir sezonu geride bırakıp MIP ödülüne kavuşan hırçın Goran Dragic'e ve 19'luk genç yetenek Aleksej Nikolic'e teslim. 2 numarada, 'dinamik ve dinamit' Dragic kardeşlerin öbür yarısı, muhteşem takipçi ve ribauntçu Zoran Dragic, Banvit ile güzide bir sene geçiren 21'lik Klemen Prepelic ve olmazsa olmazımız Jaka Blazic'in yanı sıra, tıpkı bu isimler gibi hem 2 hem de 3 nolu pozisyonda değerlendirilebilecek Jaka Klobucar ve takımın tartışmasız yed-i emini R.H.G.Antep'li Domen Lorbek yer alıyor. Buraya kadar, geçen sene kendi evinde 6. olan kadrodan hemen hemen hiçbir fark yok (iyi mi kötü mü ona siz karar verin). 3 numarada, bu isimlerin dışında genç Edo Muric görev yapacak. 4 numarada, emekliliğini isteyen Nachbar'ın yokluğundan sonra, yine emeklilik yıllarına yaklaşan ama hala çok canlar yakan Tofaş'lı 33'lük Jure Balazic ve Uşak Sportif ile çok kıymetli bir seneyi geride bırakan duyma engelli joker Miha Zupan yer alacak. İşte zurnanın zırt dediği yerler başlıyor. 5 numarada, Mirza Begic bir kenara atıldı ve görev 22'lik Alen Omic ile 20. sakatlığından yeni çıkan Uros Slokar'a devredildi. Omic'in alınmasına pek ses etmem, fakat Slokar, geçen seneki altıncılıkta, eski halinden eser bile kalmadığını apaçık göstermişti bize; dizleri çoktan iflas etmiş bu ismin yerine, yine geçen şampiyonada ritmini tutturamayan ama tutturduğu vakit de rakibe acımayan Mirza Begic veya serbest atışlar hariç oyunun bilhassa savunma yönünde hiç sırıtmayan Gasper Vidmar niye alınmadı, anlamak kolay değil. Slokar'a 4-5'te önemli görev teslim etmek, Sırp pota altını tümden Kosta Perovic'e teslim etmek gibi bir kumar şu an. Samo Udrih, Sasa Ozbolt ve Nebojsa Joksimovic'in eksikliğini de vurgulamak lazım. Ha bir de vurgulanması gereken bazı küslükler var yine: bu kadrodaki pek çok isim gibi yavaş yavaş kariyerini sonlandırmaya gelen bazı isimler, federasyonla araları düzelmediği için yine burada yoklar: takımın tartışmasız en iyi oyun kurucusu ve hatta saf playmaker kökenli tek oyuncusu NBA yıldızı Beno Udrih ve mahvedici şutlarıyla Euroleague'de çok canlar yakan eski Efes'li Sasha Vujacic, kadroda bulunmuyor. Lakovic, Becirovic, Nesterovic, Brezec, kemikkıran Jagodnik, Golemac, Nachbar, Goran Jurak ve en önemlisi Matjas Smodis gibi birbirinden elit Sloven yıldızlar artık bu takımda hiç olmayacak; onların yerini alan isimler, oyun kurucu olarak devşirme Ariel McDonald'a ihtiyaç duyulan, takımın eski FB'li ve NBA'li süper atlet Marko Milic ve irikıyım zorba forvet Marko Tusek'e emanet edildiği yıllardaki takımın seviyesinden ileri durmuyorlar. Tamam, bir Zdovc veya Teoman Alibegovic gibi takır takır sayı atacak skorerleri olmak zorunda değil elbette; fakat Slovenya'nın 92'den beridir en mühim eksiği, tıpkı Türkiye ve Hırvatistan gibi, takım olamamaktır. 2009'un şanssız kadrosu, 2010'da bize tosladı ve sonra bir daha aynı 'takım' geri gelmedi. Geçen seneki 6.lık iyi bir derece gibi görünebilir, ama ne kadar takım olduklarını bir hatırlamaya çalışalım; bütün işi Dragic'ler götürüyordu, içeride Begic oyuna ısınamadığı için, nadiren gelen pasları değerlendiremiyordu, geri kalan herkes Dragic'lerin penetre üzerinden kendilerine yaratacakları boş şut imkanlarını bekliyor ve ribaunt kovalıyordu. Dragic'lerin momentumu ve itidallerini kaybettikleri dakikalarda çok kritik maçları, hem de epey sayı farkla önde götürürken kaybettiler. Bu sene belki öylesi facialar yaşamazlar, ama bu kadro seçimi eğer beklediğimiz 'takım' olamamışsa, geçen seneden ne uzar ne de kısalırlar, benden söylemesi.


Tahmini sıralama: 1) Litvanya 2) Meksika 3) Slovenya 4) Avustralya 5) Angola 6) Kore


Elbette, herkese iyi seyirler, tüm takımlara da sakatlıksız, kazasız belasız, başarılarla dolu bir turnuva diliyoruz... Heyecan başlasın!!


(29 Ağustos 2014)

 
 
 

Comments


Öne Çıkan Yazılar
Eski Yazılar
Arşiv
Etiket İle Arama
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square

İLETİŞİM İÇİN:

Başarıyla iletilmiştir!

OLASI TAKİPLER İÇİN

  • Facebook Classic
  • Twitter Classic
  • c-youtube

© 2013 by İmlâcı (Orhan E. Özenç) Tüm hakları saklıdır.

bottom of page