top of page

İmlâcı'dan (Orhan E. Özenç) basketbola dair satırlar...

Search

24-25-26 Ağustos 2014 FIBA U-16 Şampiyonası Türkiye İkinci Tur Maçları İncelemesi (Bosna-Hersek, Let

  • thegevshek
  • Aug 27, 2014
  • 6 min read

Bu şampiyonanın ikinci tur incelemesini de yapmakta fayda gördüm, çünkü yıldız millilerimiz, ikinci turun ilk iki maçı sonunda kendi grubunda beklenmedik ölçüde fırtınalar estirdi ve çeyrek finali çoktan garantiledi; üzerine, son maçta, yine turnuvanın yarı final adaylarından Hırvatistan'ı mağlup etmeyi başardı ve Sırbistan'ın ardından ikinci tur grubunu ikinci sırada bitirerek, çeyrek finalde İtalya'nın rakibi oldu. turnuvanın sayı krallığına oynayan her iki oyuncunun takımına karşı (Bosna-Hersek ve Letonya) da ezici galibiyetler elde ettik. umarım, bilhassa pivot ve uzun forvet pozisyonlarında yorgunluk ve yıpranma olmaksızın oyuncularımız galibiyet serilerini sürdürebilirler.


sayı atmaktan yana sıkıntısı olmayan iki oyuncu var demiştik; durdurulamayan guard Dzanan Musa ve Bosna-Hersek, millilerin ilk kurbanı oldu. kurban terimini çok görmeyin, yıldız millilerimiz, geleceğin süper skorer adayı Dzanan Musa'yı yavaşlatsa da durduramadı (17s), fakat buna rağmen maçı 85-54 gibi muazzam bir farkla kazanmayı başardı. yavaşlattı diyorum, çünkü Musa, 22.7 sayı ile şu ana dek şampiyonanın sayı kralı olmuş bir oyuncu ve bize karşı en kötü performansını sergilese de, skorerlik alanındaki en yakın rakibi ve diğer bir kurbanımız olan Tadas Sedekerskis'in Litvanya'sını çetin bir maçtan sonra mağlup ederek takımını çeyrek finale taşımayı başardı. oradaki rakipleri, turnuvanın Sırbistan haricindeki diğer nağmalup takımı Fransa, ve işleri hiç kolay değil. fakat biz, takımımıza geri dönelim: bu maçta takımın ağır işçisi ve geleceğin final-four oyuncu adayı Amar Gegic ve Dzanan Musa'yı istenilen seviyeye çeken savunmamızın dışında, olağanın dışında bir şey yapmadık, ki bu da rakipleri safdışı bırakmak için kâfi bir husus. en başat iki skor odağımız Oğuzhan Yarol (24s 7r 6a) ve Ömer Yurtseven (23s 7r 2bl), yine görevlerini layıkıyla ifa ettiler, geri kalan oyuncularımızın ise dönüşümlü olarak muhteşem bir takım oyunu oynadığını söylemek mümkün. bilhassa kısa pozisyonlardaki oyuncu tarzı ve niceliği bakımından sahip olduğumuz çeşitlilik, oyunun kısır döngüye girmesini engelliyor - evet, belki aynı tipte birbirini ikame edecek oyuncular yetiştiremiyoruz, ama önceden kestirilemeyen bir oyun anlayışına sahip olmak için birbirini tamamlayan ve çeşitlendiren oyuncuları doğru oynatıyoruz. Elbette bu konudaki altın madalyalar, oyun kurucularımıza, yani o cüssesiyle bile turnuvanın halihazırdaki asist kralı Ömer Al (12s 7a 4r 6tç) ve onu mükemmelen tamamlayan ve her maç biri ön plana çıkan Berk Kar (Ömer Yurtseven gibi o da rakibe çok faul aldırıyor) ve İsmail Avşar'a gidiyor. gümüş madalya ise, iki skorerimiz ile birlikte, 4 numaranın idari müdürü Yesukan'a (6s 4r 2a) ve 2-3 numaranın en faydalı takım oyuncusu Samet Gülek'e (7s 4r) gitmeli. Onuralp Bitim'in suskun olduğu bu maçta, tüm takım azlı çoklu konuşunca, farklı bir zafer de kaçınılmaz oldu.


akabindeki diğer maçımızda, yine o vakte kadar turnuvanın gözü kara skorerlerinden biri olan Rodions Kurucs'u tamamen etkisiz bıraktık (0s) ve rakibimiz Letonya'nın tüm ritmini böylece alt üst ederek, ilk maça nazire yapacak bir farkla maçı kazandık (73-46). yine ikinci turun ilk maçında olduğu gibi, sert ve sıkı savunma, ayrıca Kurucs'u durduran birebir savunma, maçın anahtarı oldu. Erkek ve Kadın A Millilerimiz, iyi hücumdan sonra iyi savunma yapma anlayışına doğru kayarken, Yıldız, Ümit ve Genç Millilerimizde iyi savunmanın ardından iyi hücum alışkanlığının esas alınması, göz yaşartacak ölçüde sevindirici. Double-double'a ulaşan (ki bu seviyede çok zor bir mertebedir) Ömer Yurtseven (20s 10r 1b), diğer skor silahımız Oğuzhan Yarol (12s 7r) ve sayı-asist-top çalma eğilimi ve fiziki benzerliği sebebiyle gitgide efsanevi John Stockton'ı anımsatmaya başlayan Ömer Al (10s 6a 4tç) yine galibiyetin assolisti konumundaydılar. Onuralp ise, 9 sayı 4 asist 7 ribaunt ve 1 blokluk performansıyla göz doldurdu; bu oyuncuların yanı sıra, geçen maçta ön plana çıkan Berk, vardiyasını İsmail'e devretti. Tüm bu yaldızlı rakamlara karşın, belirtmemiz gereken bir husus var: takımın en ön plandaki oyuncusu Ömer Yurtseven'in performansının peyderpey yükselmesinin önündeki iki engelden biri yorgunluk, diğeri ise top kayıpları (son Hırvatistan maçı hariç her maçta top kaybetti, ve top kaybı ortalaması maç başına yaklaşık 3). yine de, hiç küçümsenemeyecek bir galibiyet serisi ile, turun bitimine bir maç kala çeyrek finali garantilemiş olduk, yine bir gözdağı verdik.


gruptaki son maçımız ise, 4 numaralarımızın suskunluğunu bozması yönünden diğer maçlardan ayrıldı. Hırvatistan gibi zorlu bir rakibe karşı kazandık (85-73), ve Hırvatlar, Litvanya ile birlikte, turnuvadan elenmenin acısını tattılar. bu maçtaki ilginç noktalardan bir diğeri de, sistemli ve sert Balkan savunma ekolü karşısında yine meziyetleri kısıtlanan Ömer Yurtseven (5/14 saya içi isabeti ile 10 sayı 5 ribaunt 2 blok) ve çift haneli (12) asistlere ulaşsa da, 2 sayıda (0/5 saha içi, 2/2 serbest atış isabeti) kalan ve top çalamayan Ömer Al'ın rolünü, tüm takımın devralması oldu. evvela 4 numaradaki sürprize değinelim: kadrodaki en ham yeteneklerden Mümin Tunç, adeta yeminini bozarcasına oynadı ve uzun boyunun avantajını hantallığının getirdiği dezavantaja baskın çıkararak galibiyette önemli pay sahibi oldu (13s 6r 2tç). Oğuzhan Yarol, herkes durduğu anda bile çalışabilen bir dinamo olduğunu gösterirken (17s 9r), Ömer Al'ın boşluğunu dolduran İsmet (6s 3r 1a) ve Berk (12s 4r), çok yönlü oyunuyla kendini bulan Onuralp (11s 5r 2a 4tç 2b) ve yine kendi çizgisinde seyreden Yesukan (6s 2r) sayesinde maçı yine saygın bir farkla kazanıp, nağmalup Sırbistan'ın ardından gruptan çıkmayı başardık.


son maçımızda Mümin'in gösterdiği performans, çeyrek finalde İtalya karşısında, veya daha sonraki maçlarda ne kadar tekerrür eder, etmezse 4 numaradaki sayı kısırlığı nasıl çözülür bilinmez; ayrıca kısa forvet ve pivot pozisyonlarında oyuncuları dinlendirecek bir rotasyona nasıl gidilebilir, gidilemezse her maç bu çocukların, bilhassa da Ömer Yurtseven'in canı mı çıkar, orası da meçhul; fakat, takım olmayı şimdiden öğrenmiş, iyi rol ve görev dağılımı yapmış, hele de savunmayı baştacı bellemiş, hücuma esas almış bir takımın, çok yönlü ve alternatifli oyun silahlarıyla bezenmiş oyuncuları sayesinde, doğru mola ve taktiklerle, turnuvanın en önemli 5 madalya adayından biri olması, her türlü hürmete şayandır. turnuva eşleşme takvimi yüzünden, diğer dört favoriden üçü (Sırbistan, Almanya ve İspanya) ile ancak finalde çarpışacağız, fakat diğer favori, yani en mühim yarı final adayı (ki o yarı finali İtalya-Türkiye maçının galibiyle oynayacak olan) Fransa, millilerimizi epey zorlayacağa benziyor. Fransa, her ne kadar asist veya top dolaştırma değil birebir oyunlar üzerinden sayı bulan bir yapıda olsa da, onların Ömer Yurtseven'i Killian Tillie ve onların Oğuzhan'ı Bathiste Tchouaffe, rakiplerin başlarını çok ağrıtıyorlar. takımımızı çözmek kolay değil, çok alternatifli bir takımız, ama bu gençlerin hiçbiri de 15 yaşından büyük değil, ayrıca bir Jasikevicius, Papaloukas, Diamantidis veya Nowitzki değil; dolayısıyla, maç içinde işler normalden uzun süre ters giderse, toparlamaları çok zor olabilir.


buradan, yarın oynanacak İtalya maçına geçelim. en başlarda övgülerimize mazhar olan serbest atış yüzdemiz, tüm takımlardan aşağı bir seviyeye düşmüş vaziyette (%56), ve en önemli günah keçisi, tesadüfe bakın ki, yine bir Ömer (Yurtseven - %50). bu vaziyette, başa baş giden maçlar sıkıntılı geçer. A Millilerin ne sıkıntılar yaşadığı malumumuzdur bu konuda. aynısını yıldız millilerin de yaşamasını istemeyiz. ayrıca, Ömer'den (Al) diğer Ömer'e (Yurtseven) inecek asistler hayati önem taşıyor. açıkçası, grup 3.leri arasından gelebilecek en zor rakiple eşleştik (gruplarda Ukrayna'yı 85-27 yenebilmiş bir İtalya'dan bahsediyoruz), ve otoriteler, Ömer Al kadar asistçi ve top çalmada usta olan İtalyan oyun kurucu Lorenzo Penna'nın Ömer'i kitlemesi (ve ona hiç top kaptırmaması) halinde maçın İtalya lehine rahatça döneceği görüşünde. gelgelelim, Penna-Bucarelli-Pagani-Moretti-Oxilia etrafında şekillenen bu ekibin en tehlikeli silahı, bize en çok sorun çıkaracak bölge, yani pota altı 4-5 pozisyonları. sorun, onlar karşısında dinç kalabilmek. bizim pivotumuz Ömer Yurtseven hem hücumda hem müdafaada onlardan daha etkili, fakat İtalyan uzunlar hemen her maç double-double'a oynayan çok iyi ribaunt kovalayıcıları ve alternatifleri var - bizimse, Ömer durunca savunmada veya hücumda pota altında güvenebileceğimiz bir el, henüz yok. dolayısıyla, Ömer'in mümkününce enerjisini doğru kullanması ve faul problemine girmemesi gerekiyor. onu rakibe unutturmak adına ilk periyotların çoğunluğunu kısalar üzerinden oynamak ve rakip takım yorulmaya başlayınca Ömer'i sahneye çıkarmak akıllıca olabilir. yani Pagani ve Oxilia, mümkününce yıpratılmalı, ama bizimkiler yıpranmamalı. Benchlerinden gelecek Maschiarelli ve Barbon da bizim kısalarımız gibi oyuna dinamizm katıp rakibi şaşırtmakta usta. tıpkı Ömer Al-Penna eşleşmesi gibi, Penna'yla birlikte en tehlikeli oyuncuları Bucarelli ile mevkidaşı Oğuzhan Yarol'un çekişmesi de çok şeyi belirleyecek (ikisinin çok benzer tarzda oyuncular olması da cabası). Bucarelli'nin ilacı, Onuralp veya Samet olacak gibi geliyor bana. ezcümle, hülasa, İtalya'yı durdurmak, doğrudan Penna ve Bucarelli'yi durdurmaktan geçiyor, çünkü kaybettikleri maçlarda ortak nokta olarak gördük ki, bu iki isim susunca, takımın asıl skorerleri Oxilia veya Moretti ne kadar çabalarsa çabalasın, İtalya kazanamıyor. bizim kısa pozisyonlarımız zengin, 1-2 ve 3 rotasyonundaki oyuncuların işbirliği ve vardiyalı görev almaları ile, uzun forvet ve pivotlarımızı çok yormadan, biz bu maçı kazanabiliriz. fakat tekrar ediyorum, bizim de yumuşak karnımız belli ve işimiz kolay değil.


karamsar konuştuğuma bakmayın; öyle veya böyle, istikbalimiz parlak görünüyor. bu turnuva, kazansak da kaybetsek de sadece belli başlı ve sınırlı şeylerin ölçüsü olabilir, asıl mesele, bu gençlerin Arda Vekiloğlu, Nedim Yücel, Onur Aydın, Gökhan Üçoklar, Barış Ermiş, Tolga Tekinalp, yani kendilerine yatırım yapılmaması yüzünden potansiyellerine çok geç ulaşan veya asla vaadedilen o potansiyeli göremeyen oyuncular değil, Ersan İlyasova, Harun Erdenay, Levent Topsakal, Orhun Ene gibi genç yaştan itibaren üst düzey oynama imkanı bulup yeteneklerinin üzerine koyarak ilerleyebilecek oyuncular olmalarını sağlamak. elbette her nesilin birkaç eğitim zaiyatı vardır, fakat büyük ekollerin milli takıma seçilemeyen sıradan oyuncuları bile, herhangi bir ligde veya Avrupa Kupaları'nda takımlarını zirveye oynatabilecek düzeyde olabiliyor (kanımca buna en önemli örneklerden biri İtalyan Flavio Portaluppi'dir; Sırp Dragan Labovic de örnek verilebilir). bizim de böylesi yatırımları ilke edinmemiz şart.


tüm oyuncularımıza, takımımıza başarılar...


(27 Ağustos 2014)


 
 
 

コメント


Öne Çıkan Yazılar
Eski Yazılar
Arşiv
Etiket İle Arama
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square

İLETİŞİM İÇİN:

Başarıyla iletilmiştir!

OLASI TAKİPLER İÇİN

  • Facebook Classic
  • Twitter Classic
  • c-youtube

© 2013 by İmlâcı (Orhan E. Özenç) Tüm hakları saklıdır.

bottom of page