17 Ağustos 2014 Sırbistan - Türkiye Acıbadem Belgrad Cup Hazırlık Turnuvası Finali
- thegevshek
- Aug 17, 2014
- 6 min read
Son hazırlık maçları, yani yunanistan maçları öncesi, artık sağlıklı bir inceleme yazısı yazmanın vakti gelmiştir diyerek, genel bir bakış atacağım takımımızın son durumuna.
dünkü yarı final maçında, savunma yerine hücuma odaklanmış ve tempolu oyun anlayışını benimseyen porto riko'ya karşı 77 sayı kaydederek, hazırlık maçlarında şu ana kadarki en yüksek skorumuzu elde etmiştik. o porto riko, bugün yine tempolu ve ele avuca sığmaz dinamik oyunuyla, aslarını dinlendiren arjantin'e kan kusturdu, sağlam bir galibiyetle turnuvada 3. oldular (barea, arroyo ve diaz en önemli kozları). buradan çıkarılacak sonuç ortada görünüyor: sete set ve yavaş tempoda hücum eden rakiplere karşı bizim yine 70 sayı barajını aşmamız epey zahmetli olacak, ama koş-at ritmini benimseyen takımlara karşı, sert olmayan savunma gördükçe biz de daha yüksek skorlar kaydedebileceğiz.
ezcümle, bugünkü yenilgi (79-64) sonrasında görünen odur ki, takımımızı yıldıran ve kapasitesinden alıkoyan nokta, sete set ve organize hücumlarda ısrar etmek. peki bu dediğimize nasıl ulaşabiliyoruz? bu maçta da bir benzerini gördük; oyuncular arası iletişim, bunca maça rağmen, zayıf. birbirlerinden pas beklemiyor gibiler, zeki ve doğaçlamaya açık oynamıyorlar. düzenden bir an olsun şaşmamız icap ettiğinde, ne yapacağını bilmeyen bir güruh gibi geziyorlar, basiretleri bağlanıyor. nerede nasıl paslaşacakları oturmamış. nadiren akıcı, tıkır tıkır işleyen pas trafiği ve oyun akışı sağlanıyor, yoksa iki olumlu pas bile zor. ezber ettiğimiz kaç hücum var bilinmez, ama başta point guardlarımız olmak üzere oyun kurmakta, açmakta, alan yaratmakta ve olumlu doğru koşu yapmakta bu kadar zorlanan bir kadro varken, ezber oyunlarımızı ve hücum planlarımızı gerçekleştirip istediğimizi almak çok çok zor olacak. böylesi set hücumlarına kalkışırken bir noktayı daha tekrardan gördük: takım olarak kötü pasörüz; doğru yere doğru zamanda pas yapmayı da, hareketlenmeyi de henüz oturtamamışız. artık yavaş yavaş bunları oturtmak icap ediyor; gelgelelim, bunun yerleşmesi için evvela topu elinde bulundurmayan oyuncuların kazık misali dikilmeden gezmesi iktiza eder, eğer durum bu olmazsa, eurobasket 2005, 2007 ve 2011'e geri döneriz.
bugün kağıt üzerinde görece daha makul ölçüde top kaybı yapmışız gibi görünebilir; buna mukabil az top kaybı sayısına verimsiz ve son saniyelik doğaçlama atışları da katıp konuşmak lazım, neticede onlar da birer top kaybı sayılır. sözün özü, topu "resmen" kaybetmesek bile, ataklarımızı olgunlaştırmakta, sıkı ve sert savunma karşısında hücum silahlarımızı, şutlarımızı ve paslarımızı ciddi kıvama getirmekte çok zorlandık.
tüm bunların yanı sıra, son 5-6 yıldır gelişmiş en mühim özelliğimizi çeşitledik; eskiden hücumumuzu savunma verimliliğine endekslerdik, yani verimli ve doğru savunma yapıp rakibi hücumdan boş döndürünce etkili hücumlar yapardık; burada ise, ne verimli hücumumuz bir elin parmaklarını geçti, ne de bereketli savunmamız. işin gerçeği, maç boyunca üst üste 3 kez sıkı ve skor yemeden geçen savunma yapamadık - sayı kaydettikten sonra özgüven toplayıp hücumu sertleştiremememiz de cabası. savunma bizim en belirgin kimliğimiz; ama çok acemice hatalar yapıyoruz, yerleşmeler kötü, alan paylaşımı ve eşleşmeler yanlış oluyor.
tüm bu olumsuzluklara rağmen, şu an bile 2013'ten iyi bir görünümdeyiz. en belirgin açığımız, istikrarlı skorer. cenk bugün ilave çabayla beklenmedik işler yapabildiğini, daha da ötesinde, vakt-i zamanında ibrahim kutluay'dan görmeye alışık olduğumuz tarzdaki şut ve hücumları benimsediğini gösterdi. eğer cenk'in üzerinden oyun çizilecekse, cenk'in el üstünden veya el yakan topları kullandığını sıklıkla görebiliriz. şu anki hali, böylesi topları yüksek yüzdeyle kullanabileceğinin emarelerini verdi bana.
bir diğer olumsuz nokta, cenk yokken, serhat da olmayacağından, el yakan topları kim kullanacağı sorunudur. herkesin aklındaki isim, emir. ama bu herkesin içine rakipler de dahil, dolayısıyla başta cenk ve melih olmak üzere alternatifler yaratmamız şart..
maçtaki en önemli üç zayıf yönümüzden bahsetmeden ayrıntılara geçmeyelim: birincisi, hem hücumda hem müdafaada rezalet bir ribaunt performansı ortaya koyduk, rakip gelen geçen tüm hücum ribauntlarını kolayca topladı, zira ne ribaunt konsantrasyonumuz vardı, ne de oyuncularımızın doğru yer tutmaya veya zıplamaya niyeti vardı. ikinci olarak, tarihimizin en kötü serbest atış kullanan ekibini elimizde bulundurduğumuzdan korkuyorum. böylesi kötü ve kısır bir oyuna rağmen, eğer bu denli düşük yüzdeyle serbest atış atmasak, yine maça ortak olabilirdik. tıpkı sıkı savunmaya rağmen üçlük yemek kadar talihsiz ve moral bozucu bir psikolojik etken oluyor artık oyuncularımız üzerinde bu rezil serbest atış performansı. göze çarpan son mühim zaafımız, oldukça dağınık ve bilhassa pota altını ve drive'lar üzerinden gelen kısalara karşı boyalı alanı savunamamamızdı. baskı hissettiremememizin yanı sıra, birebirde çok kolay adam eksiltmelerine mani olamadık. geri koşmakta son yıllarda sorun yaşamazdık, müjdeler olsun bu maçta onu da yaşadık. zaten yoğun baskı varken hücum edemiyoruz, bir de üzerine hızlı hücumdan olmadık sayılar görüyoruz potamızda.
tüm bunlara rağmen, iyi direndik, iyi geri dönüş yaptık. yine rakibi yakalamayı başardık, ve yine öne geçemedik.
oyuncularımızdan kerem tunçeri yine dinleniyor. iki maçta da oynatılmaması, kadrodan eksiltilecek oyunculardan biri tunçeri mi diye düşündürtüyor artık insana. barış ermiş tedirgin, driplingi ve oyun kurması çok zayıf, ama iyi şut atıp katkı yaptı; bana kalsa barış, kadrodaki en yetenekli oyuncu, ama gençler seviyesinden beri kendini geliştirmekte yetersiz kalması ve inisiyatif verilmeden, tıpkı kerem tunçeri'nin efes yıllarında oynatıldığı gibi oynatılmaya alışması yüzünden, hücum silahları köreliyor, topu sayıya gitmek için kullanmıyor. ender de potayı göremiyorken, rakiplerin 1 numaramızdaki oyuncudan sayı tehlikesi beklememesi hali doğuyor gitgide. serbest atıştaki namımızın yanına bir de böyle bir meziyetsizlik eklersek işimiz zorlaşır. barış, sorumluluk verilince başarıya ulaşabilecek tüm yeteneklere sahiptir. güvenilmesi ve skora da yönlendirilmesi gerekir.
skor yönünden bakılırsa, şutörlerimiz hali hazırda kör nişancı ayarındalar, ama dün de gördük ki, barış hersek muhakkak kalmalı, melih benchten gelerek sürpriz şutlar çıkarmalı. cedi de şut ritmi yakalarsa, biraz olsun rakip savunmayı üç sayı çizgisine çekeriz, böylelikle içerideki uzunlara topu iletmemiz kolaylaşır, bugün olduğu gibi rakipler gönül rahatlığıyla boyalı alanlarına yığılıp 4-5 numaradaki oyuncularımızı buhrana sokamazlar.
4-5 demişken, ömer maç eksiği, cüssesi ve hantallığı sebebiyle reaksiyonlarda gecikince kolay bir hücum faul hedefi oluyor. savunma onun üzerindeyken verimli ve seri hareketler yapamıyor, istediği oyunu oynamakta sıkıntı çekiyor, ama boş alan buldu mu affetmiyor. savunmada çok ham, alıştığımız 'şeker duvar' halinde değil, yani hazır değil henüz ritmi. sırplar hala 2010 yarı finali yüzünden ömer aşık'ı ıslıklıyor ve bilhassa bu yüzden ömer serbest atış çizgisinde emeklerinin karşılığını alamadı.
oğuz ise, yapması gerektiği gibi, iyi atıyor orta mesafe şutlarını; bir david andersen modeli olması gerektiğini anlamış, o bakımdan doğru bir iş üzerinde ve böyle devam ederse son kadroda yer alır; gelgelelim, savunmada hiç korkutucu, caydırıcı bir etken değil, yardımlaşmaya gitmiyor, gittiğinde de el göstermiyor üzerine gelen kısalara. ayrıca, zeki ve doğru işleri yeteneğiyle değil tecrübesiyle yapıyor görünümünde, gereğinden fazla sakin ve odaklanamaz bir hali var.
barış hersek'in önemine değindik, hem içeriden hem dışarıdan önemli bir tehdit arz eden ve ayaklarıyla, akıllı savunma yapan bir oyuncu; ersan yokken bu tarz bir isme çok ihtiyacımız var ve barış bu eksiği kapatacak gibi duruyor. sadece pas verimliliğini yukarı çekmeli. kerem gönlüm ise yine en büyük güven timsali; açıkçası kadromuzda kerem gönlüm hariç aklıyla oynayan iyi yer tutan iyi koşan bir tek emir var şu aralar, ve bu acı verici bir haber. emir demişken, emir artık takımı 'satmıyor', akıllı oynuyor, çok etkili bir utility playmaker olma yolunda gidiyor. adeta iverson'ın 3, naumoski'nin de 2 gömlek altı gibi oynuyor, ama malum, böylesi yeteneklerin güçlerini rakiplerin değil, bizim iyiliğimiz için kullanabilmeleri, ancak ve ancak dizginlenmelerine, akil olmalarına bağlı. emir, sadece milli değil kulüp kariyerini de ayağa kaldıracak bir görünüm sergiledi. güvenimin en kırılgan olduğu isim hep o'dur, ama şimdilik gayet memnunum. sırıtan başka bir oyuncu yok, sinan'ın 2010'daki vazifesine döndürülmesi beni çok mutlu etti, belirtmeden geçmeyeyim. furkan'ın da kadrodan kesileceğine dair umutsuzluğunu üzerinden atıp, canla başla oynamaya başlaması gerekiyor.
her ne olursa olsun, biliyoruz ki, bunlar halen daha hazırlık maçları. elbet bazı taşlar yerine oturunca turnuvada işlerimiz daha düzgün gidecek; o yüzden bu yazının asıl maksadı, yermekten, eleştirmekten uzak bir biçimde eksiklikleri saptamak.
biraz da galip takıma değinelim: takım genel olarak hızlı, seri ve organize hücum ediyor, çok dinamikler ve hızlı hücumda affetmiyorlar; bunun yanı sıra djordjevic çok baskıcı bir savunmayı benimsemiş, topu dolaştırmayı seven bir takım kurmuş. gördüğümüz üzere, nedovic ve teodosic sakat, kristic gibi onlar da oynamadılar. enes gibi nekahat bekliyorlar ve akıbetleri belirsiz. kristic demişken, yedeği raduljica ne kadar etkili ve hareketli bir 5 numara olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi, post hareketleri güçlü. bu maç en beterini ondan çektik, en başta ömer iyi savunamadı bu uzun adamı. katic de tıpkı oğuz gibi iyi yüzdeyle orta mesafe şut kullanıp hücum ribauntlarını toplayınca, pota altımız pazar yerine döndü. stimac kısıtlı süre aldı, bilinenin aksine bir iş yapmadı. mitrovic ise şutlarıyla can yaktı. kalinic ile ikisi, kesjely misali sapladılar hançeri üç sayı çizgisinin gerisinden. turnuvada çok tehlikeli olacaklar. pg'lerin hası teodosic yokken, markovic özgüven topladı. iyi bir pg oldu. fakat belirtmek lazım ki, özellikle kısalar, iyi ve skor gelen hücumdan sonra özgüven toplayıp iyi savunma yapıyorlar, yoksa oyunun iki yönünde de sıradan kalıyorlar. bilvasıta, diyebiliriz ki, onların verimliliği bizimkinin aksine savunmaya değil, hücuma endeksli.
galatasaray'ın yeni transferi micov'un boyalı bölgeye drive ederek sağlam stop-jump shot ve geri çekilerek atışları etkili. son sözü elbette, takımın görünürdeki sürükleyici parçalarına ayıralım: seneye fenerbahçe ülker çatısı altında buluşacak iki oyuncu, bjelica ve bogdanovic, her türlü zor göreve hazırlar. bogdanovic layıkıyla liderlik yapıyor, ama bakalım teodosic ve nedovic kadroya dönünce (dönerlerse) o işi ona bırakacaklar mı şampiyonada? bu denklemin çözümü, sırbistan'ın gideceği yeri belirleyecek gibi duruyor. nenad kristic'in geçen şampiyonadaki gibi oynaması mümkün ise, sırbistan hep yukarı gider, çünkü kristic'in böylesi iyi yedekleri varken bu sefer bu kadar yorulması gerekmeyecek. neticede, sırplar bu halimizle bize bu akşam 25 sayı fark atmadılarsa, henüz onların da yeterli düzeyde olmadığını ifade etmek gerekir. ama bizden bir adım önde oldukları da su götürmez bir gerçek.
takıma dair son sözümüzü, yunanistan maçlarından sonraya saklıyoruz...
(18.08.2014)
