Eurobasket 2013 - Türkiye Ön İncelemesi
- thegevshek
- Sep 5, 2013
- 7 min read
Şampiyonaya katılacak diğer takımlara dair sağlıklı bir yorum yazabilmek için herhalde yarını beklemem gerekiyor, zira halen daha sakatlıktan vs. ötürü turnuva dışına itilen oyuncular var ve bunlar öyle boş adamlar değiller. şahsi fikrim daha eleme gruplarında belliydi: buraya madalya ümidi ile gelmek yerine komple gençleri getirelim, 95 ve 97 eurobasket'te yaptığımız kadarını yapalım, sonra ardından 99 ve 2001 eurobasket'teki başarıları getirebilecek türden bir takımın da temellerini atmış oluruz. ama yapacak bir şey yok, karar mercii farklı düşündü ve gene zorlama bir ekiple birşeyleri zorlamaya çalışacağız - zorlama diyorum, çünkü takımın dengesizliği beni korkutuyor. misal: kerem tunçeri turnuvada yok, olsa da artık o güzide performans verebilecek oyuncu değil kerem, yaşlandı, ayakları yavaşladı, bilhassa geçen sene euroleague ve ligde fena yoruldu fazladan; geriye kim kaldı bel bağlayacağımız oyuncu olarak, bir bakalım: ender arslan. safi 1 numaramız bir tek ender, onu da ne kadar 'oyun kurucu' olabildiği malum. doğuş, çok mühim ve özel bir oyuncu, muhakkak buralarda çok kilit rol oynayacaktır savunmasıyla, ama diamantidis, stockton veya payton olabilmek için (evet kıstaslarım devasa ama örnek ne denli abartılıysa, o kadar da etkili oluyor savlar), hücumda da birşeyler yapabilmek lazım. burada birşeyler yapabilmekten kastım, fırsatçı veya tamamlayıcı oyuncu olmak değil, doğuş onları iyi becerir, ama 1 numara gibi oynamasını beklemek hata ve bu adama haksızlıktır. bir benzerini sinan için de söyleyebiliriz, o da doğuş'un hücum anlamında bir gömlek üstünü, doğuş ve sinan genel olarak benzer yapıda, iyi savunmacı, atlet, fırsatçı ve oyunu savunmada iyi okuyabilen kişiler; sinan bizim 2010'da joker adamımız, yedek dinamomuzdu ve kenardan gelerek müthiş oynuyordu, aynısını görebilmek için hem onu hem doğuş'u 2010'a benzer şekilde oynatmak lazım bence. oyun kuruculuğu bu adamlar dışında barış ermiş'in olgunlaşamayan ve güven veremeyen karakterine veya şafak edge'nin toyluğuna teslim edebilmek için, işte o 'gencecik bir takımla gelmek' felsefesinin işlemesi gerekirdi, onların bence böylesi bir takımda, yani inatla netice üzerine oynayan bir ekipte yerleri yok henüz. ender yorulunca, hido ve emir'e sarılacağız; hido'nun birkaç ay basketten uzak kalması kötü bir haber olabilirdi, ama şu anki basketbol hırsını ve daha beter ve daha uzun süre basketboldan uzak kalabilecek olmanın yaratmış olduğu korkuyu da görünce, bu adamın yıllardır tedavi edilemeyen o lakayıt yanını bu yaşta aşabilmesini mümkün kılmış olabilir o ceza. bu, bilhassa bizim lidere ihtiyacımız olduğunda işimize gelecek, çünkü bu adam 'isteyince' birşeyler yapmayı, avrupa'da onu durdurabilmeyi geçtim yavaşlatabilecek adam sayısı bile en fazla birdir ikidir, hido savunmacılara çok ters gelen yapıda, boyda ve tarzda bir adam sonuçta. halen daha ispat etmesi gereken birşeyler verdi ona bu ceza ve bence 2001'den sonra hido'yu ilk kez bu kadar iyi (takım açısından) görmemiz gayet olası. evet, sıkıntı belli: bu takımda, bu şampiyonadaki kadro esas alınınca, pek çok geçmiş turnuvada olduğu üzere, neler yapabileceği tamamen belirsiz olan kişi sadece ve sadece hido. geri kalan isimlerin asgarisi de azamisi de birbirine çok yakın ve belirgin, ama hido 2001 yarı finalini de çevirebilen, 2009 yunanistan ve slovenya maçlarında yokları da oynayabilen (gözünüzü seveyim yunanistan maçında spanoulis karşısında nasıl ezildiğini iyice bir getirelim gözümüzün önüne) bir oyuncu. diğer takımların yıldız oyuncuları ile mukayese etmek bir hödüklük veya gaflet değil, çünkü ibrahim kutluay ve mirsad'ın bırakışından itibaren, sazı eline alabilme, öncülük edebilme, isyan yumruğunu atma, yani insiyatif alma adına takımımızda sadece hido vardı, halen daha da böyle bu durum. meselenin en can alıcı noktası, bu adamın, hakikaten de 'canı istediğinde', keyfi ve hırsı ortak paydada birleştiğinde neler yapabileceğini hepimiz seneler boyu gördük, hem efes'te, hem sacramento'da, hem orlando'da, hem 2001'de, hem de 2010'da (ki yarı finali kötü oynamıştı, ama finalde ayakta kalabilen tek adamdı, 2009'da ispanya maçında son periyoda kadar çok iyiydi mesela, sırbistan'ı ersan ile beraber yıkmışlardı, vs vs). adamın yapabileceklerinin azamisi harbiden de 100 üzerinden 85 birim olabiliyorsa, bu adamın ortalama 75-80 birim arasında fayda verecek şekilde oynamasını beklemek en doğal hakkımız, kapasitesi böyle yüksek bir adamın 65-70 birim civarında gezinmesini ve bunu bile zor başarabiliyormuş gibi isteksiz görünmesini nasıl kabul edelim? ve ayrıca, beklentinin boşa çıkmasının sebebi de adamın uzun süredir işini ciddiye almadan yapması milli takımda. rol olarak kötü kullanılmak veya tek opsiyon olduğu için tüm alaka onun üzerindeyken hücumda istenen verimi elde edememesi durumları bu adamın klasındaki biri için anlamsız; adamı safi 1 numara veya phoenix'teki basiretsizlerin yaptığı gibi 4 numara oynatmıyoruz ki sonunçta, gene alıştığı karma ve çok yönlü rolü oynuyor, en iyi yaptığı işi en iyi yapabilecek şekilde oynuyor, yanına ikinci opsiyon olarak birisini yaratmak da, coach ve pg'lerimiz bu haldeyken yine kendisinin tekelinde; tecrübesini, oyun zekasını kullansın, üşenmesin her pozisyonda tepeden ikili oynasın uzunlarla, veya üçlü oyunla ersan'a, emir'e, serhat'a boş şut imkanı yaratsın, rakipler onu külliyen boş bırakmayı geçtim, bir adım geriden savunmaya bile cesaret edemeyecekleri için hem rakibi yorarız hem de hido sessiz ve derinden yapar yapacağını, beklenmedik anda da (yani millet ondan pas beklerken yaslar bir şut) sazı eline alıp takımı taşır. bunu hido ayarındaki adamlar yapabiliyor, hem de onunkilere kıyasla çok daha düz ve az yönlü yeteneklerle (2006'da foirest fransa için bunu yaptı, z. pashutin seneler boyu bunu yaptı, khryapa bunu yaptı, monia bile iyi kötü yapabiliyor, ille de nowitzki-kirilenko-t.parker ile mukayese olmasın diyorsak, son elemelerde gallinari bile yaptı bunu, ve bencilin kralı belinelli bile bunu şu an yapabiliyor, datome bile layıkıyla yapıyor, biz hido'dan beklemişiz bunu, çok mu?) bizim sınırımızı çizecek adam, ve ne yazık ki bu işi becerebilecek tarzda meziyetleri olan tek adam, hido. tükenmeye yakınken gel sen beni haksız çıkarma, iş emir'e falan kalmasın...
emir demişken, emir'in oyun yapısı artık daha az naumoski kokuyor, çünkü naumoski kadar iyi olmadıkça o oyun tarzını oynayan adamı günümüz basketbolunda barındırmazlar, o da bunun farkına vardı ve sapıtmalarını daha aza indirdi; takımı hiç yüzüstü bırakmadan, amiyane tabirle 'pozisyon satmadan' oynarsa, en iyi ve en zeki penetrecimiz, sağlam da bir savunmacımız emir. serhat, şu şartlarda sahip olduğumuz en iyi şutör, ama en iyi olması, onun ibrahim kutluay veya serkan erdoğan seviyesinde olduğu anlamına gelmiyor elbette; takımı gençleştirseydik, onun yerine melih mahmutoğlu'nu yeğlerdim açıkçası. serhat'ın kendine has oyunu yok, yaratıcı değil sadece bitirici, takımda sazı eline alacak kişi değil, ama eli sıcaksa iyi bir tamamlayıcı ve oyun planını üzerine kurabileceğimiz bir şutör. ömer onan burada değil, varlığı eskiden çok faydalı olabiliyordu, çünkü o da ibo gibi perdeden çıkarak yıldırım şutlar kullanabiliyordu. şimdi bu görevi de serhat devralacak (aman bu iş sinan'a kalmasın). öncelikle göksenin köksal turnuvada olabilmeli, sakatlanmamalıydı, sonra deniz kılıçlı, kenan sipahi belki burada olmalıydı, cemal de olabilirdi, duşan 5 numara gibi oynamayı öğrenebildiği gün burada olacaktır bence; can mutaf, barış hersek ve bilhassa birkan, ivmeyi yakalayamadıkça yarardan ziyade zarar verebilecek oyuncular, birkan, ömer onan sakatlanınca kadroya girdi ve ne yapacağını merakla bekliyorum böylesi bir ekibin içerisinde; diğer isimler, genç kadroyla gelinse gelebilirlerdi turnuvaya ama olmadı; yine de, bu kadronun en mühim eksiklerinin ilkan karaman, izzet türkyılmaz ve enes kanter olduğu aşikar. bu adamlar, çok değil, 1-2 seneye, takımlarına sınıf atlatabilecek tarzda oyuncular ve yokluklarının bedeli ağır. enes'in tüm meziyetlerinden öte, makina misali oynayan bir yapısı var ve bu husus, duygusallıktan kara murat olmakla madik osmana dönmek arasında kırılan takımımız için şahane bir artı olurdu, en azından oyundan hemen hiç düşmeyecek bir oyuncumuz bulunurdu kadroda. furkan aldemir ve izzet için de benzeri sözler geçerli aslında; onların tek farkı, ancak takım oyunu içerisinde faydalı olabiliyor olmaları. muazzam kapasiteli ama 'oynatılmaya' muhtaç bir diğer isim, ersan, bence burada en istikrarlı adamımız olmaya namzettir, mirsad kadar ribauntçu olmasına az kaldı, o eksik de kapanıyor, ama ruh olarak, duygu olarak takımı ersan taşımayacak orası da besbelli. uzunlara geçersek; semih yine kapalı kutu, çünkü yine her an her saniye kapatabilir kendini bir kutuya; elemelerde kabuğunu kırınca çok can yaktı, hep böyle kalabilmesi için adamakıllı beslenmesi ve sahadaki 5'imizin en kötü ihtimalle 2. skor opsiyonu olarak oynatılması şart. kerem gönlüm yine hazır kıta, askerlerin en değerlisi ve kenardan gelerek çok faydalı olacaktır (şansı da yaver gider ve şutları dönüp dolaşıp potadan çıkmazsa). oğuz savaş akdeniz oyunlarında istekliydi çünkü diğer milli uzunlarımıza nazaran en cenderede kalmış kişi (boyu ve yavaşlığı gereği 5 numara da olamıyor, 4 numara da olamıyor ama bu açığını kapatabilecek yeteneğini, tecrübesini, oyun bilgisini sahaya koyabilmek için üşenmemesi, zıplaması, yırtınması ve istemesi şart). ömer aşık, hele ki bir hırs yapsın, zaten ortalığın tozunu attırır, serbest atış atabilse darmadağın eder her takımı, ama enes hariç (ki o da 2011'deki turnuvanın sonuna doğru sapıtmıştı) serbest atışta bileğine güvenilebilecek kimsecikler yok bizim takımda, ömer aşık da bunların içinde en kötüsü. ender ne kadar 1 numara olabilirse, ömer de o kadar double double yapar, bu kadar net. adettendir madem, mvp adayım önce tony parker, sonra (eğer tahmin ettiğim gibi oynarsa) hido, en son da, muhtemelen turnuvanın ilk 5'indeki pivot olacak olan valanciunas (litvanya'da pg'ler ne kadar sırıtırsa, 4-5'ler o kadar öne çıkar). 2010'da olduğu gibi, turnuvaya sınıf atlatacak pek çok oyuncu burada yok ve bundan en çok rusya etkilenecektir, ama ispanya, sırbistan, fransa, slovenya, litvanya, yunanistan gibi takımları geçebilmek için formül sabittir: savunmada onlardan iyi olup, onlar gibi hücum etmek, yani kısaca o takımlar gibi oynamak ve sonra da en iyi bildiğimizi yapmak. niye onlar gibi oynamalıyız? çünkü onlar lanet olası birer 'turnuva takımı'. nedir bu 'turnuva takımı'? her pozisyonda aynı/benzer tarzlara sahip ve benchte kalanlar ile rahatça ikame edilebilecek oyunculara sahip bir takım olmak, sistem sahibi olmak, yani her takıma karşı mükemmelen oynamanız gereken ve güçlü yanlarınızı rakibinizin zayıf yanlarına denk getirene dek oynanacak oyunu ezber ettiğiniz bir düzene kavuşmak, nerede ne yapacağını hep önceden bilmek, iyi rol dağıtmak ve bu rolleri unutturmamak. sonra, elit bir takım olunacak, yani fauller yapılacaksa, basket-faule sebebiyet vermeyecek şekilde yapılacak, iyi geri koşulacak, işler kötü gittiğinde serilere imza atabilecek, takıma ivme verecek yıldız oyunculara sahip olunacak, %20'den fazla serbest atış kaçırılmayacak, hücumda top bir kişinin elindeyken diğer 4 adam trafik lobutu misali sabit durmayacak, boyuna kıpırdayıp yeni pozisyonlar zorlayacak, zorlatacak, ha tabi, her şeyden önemlisi, doğru yerde mola almasını ve doğru oyunu çizmesini bilen, her şeyi oyuncularına bırakmayan bir coach'unuz olacak; veya, belli başlı şeyleri çok iyi yapıp kalanını kısmete bırakacaksınız, alacaksınız rüzgarı arkanıza, biraz da şans olacak ve yine madalya gelecek. şampiyonluk, böylesi bir kadroda, bir tek hido'nun insiyatifindedir. gaflet olabilir ama, bunları bilir bunları söylerim... yarın ola hayrola, milli takıma başarılar...
(5 Eylül 2013)

Comments