top of page

İmlâcı'dan (Orhan E. Özenç) basketbola dair satırlar...

Search

21 Ağustos 2012 Türkiye - İtalya Eurobasket 2013 Eleme Grubu İlk Maçı İncelemesi

  • thegevshek
  • Aug 21, 2012
  • 7 min read

Maça vasatın üzerinde bir başlangıç yaptık; bu bölümde özellikle semih, sinan ve ilkan beklenen/aranan performansı sergilerken, serhat başta olmak üzere takımın geri kalanı bireysel ve takım oyununda sıkıntı yaşadı; bununla beraber italya'nın dillere destan "alan atar" anlayışlı hücumunu tıpatıp sergilemesine, bizim dillere destan takım savunmamız da eklenince, her ne kadar hücumda formumuzu bulamasak da, skor üstünlüğünü ele geçirdik. ilkan'ın posterlik smacının da dahil olduğu bir 6 sayılık katkısı vardı bu bölümde; italya ise, serbest atış çizgisi ve hücum ribauntları dışında hemen hiçbir sayı şansını olumlu kullanamadı; nereden topu alırsa alsın drive'ları ile muhakkak faul aldırmasını bilen, konunun uzmanı gallinari ve daniel hackett, italya takımını maçta tutmayı becerdiler. meziyetleri ve oyun anlayışları, oyun disiplinleri kadar kısıtlı olan italyanların, serbest atışlarda hemen hiç tökezlemediklerini görmek, bizim bu alandaki performansımız göz önüne alındığında, üzüntü ve ibret vericiydi. ikinci periyodun sonlarına dek maçın hakimiyeti ve oyunun kontrolü - her ne kadar, hücumda çok verimli olamasak da - bizdeydi. oyun konsantrasyonumuz, periyod sonunda düştü ve şanslı boş/el üstünden atışlar ile italyanlar farkı 4 sayıya kadar indirebildi. ikinci yarıdaki görüntü de buna benzerdi; periyodun başını ve sonunu iyi oynadık bu sefer, ama basit hatalar, top kayıpları, ribauntlardaki şanssızlıklar ve çok sayıda hücum ribaundu vermemiz, bize fast breakten ve boş atışlardan yenen sayılar olarak geri döndü. özellikle, kariyer gecesini yaşayan datome, eli sıcak olmasa bile oyuna mutlak surette ağırlığını bir şekilde koymayı beceren gallinari'nin, boş atışları değerlendiren cusin ve aradori ile cavaliero'nun de katkısıyla, skor farkını tek hanelerde tutmayı başardı italya adına. bizde ise, izzet ve göksenin'in yanı sıra, ilkan, kerem gönlüm ve biraz biraz da ender ile sinan'ın ritm bulması, emir'in ise vasat bile olsa oynamayı becerebilmesi mühim artılardı.


maç sonunda ise, koç farkının ne anlama geldiğini ve koçumuzun bu maça verdiği ehemmiyeti net bir şekilde görmüş olduk: tanjevic, maçı kurtarma ve oyun disiplinini sağlama adına ne oyuncu ne de düzen değiştirmekte gerekli anlarda ve yerlerde gerekli hamleleri yapmaktan ısrarla imtina edince, datome'nin ekstra şutlarından ve hackett önderliğindeki hızlı hücumlardan gelen sayılarla ivmeyi iyiden iyiye ele alan italya'ya maçı bir nevi hediye etmiş olduk. geriden gelen italyanlar, biz hücumda başarılı olamadıkça, ender ve emir zorlama atışlar dışında oyunu açmak adına birşey yapamayınca, son periyod müzmini takımımıza karşı, 9 sayılık bir farkla galip gelmeyi başardılar


maça dair notlar:


italya: seyirci desteğini arkasına alan italya'da hackett (15s 6r 3a) akıllı hücum etti, hızlı hücumlarda ve hücum ribauntlarında, ve de bu ribauntlardan kazanılan ikinci şanslarda etkilydi, drive'larda da öyle, ama şutu kötüydü; gigli ve mancinelli (1r 1a) bugün yokları oynadılar, gallinari mutlaka bir şekilde olumlu katkı yapıp oyunun seyrine etki ediyor ama bugün şut yüzdesi yerlerdeydi (16s 11r); datome (23s 3r 3a) kariyer gecesini yaşadı ve maçı adeta tek başına kazandı; cusin (6s 10r 2a) normal bir takımın birinci pivotu olacak kalibrede değil, femerling'in bir iki gömlek altı bir oyuncu ama ekstra iş yapamasa da doğru işler yapıyor, cavaliero (3s 1r 1a), cinciniari (4s 1r 2a) ve aradori (9s 3r 2a) çok istekli ve hiç pes etmeyen bir hırsları var.


türkiye: takım düzeni henüz tam oturmadığından, birbiriyle senelerdir oynamaya alışkın olan kıdemli oyuncular hariç pas trafiğinde, kontorllü hücumda, savunma ribauntlarında ve özellikle bu maçta, geri koşmakta sıkıntı yaşıyoruz. yorumcuların da söylediği gibi, ilk yarıda kıymetini bildiğimiz topu, son periyotta haraç mezat verdik; akıllı hücum edemedik, buna bağlı olarak, takım oyunu olmadıkça, skor opsiyonlarımızın ne denli kısıtlı olduğunu 2011 eurobasket'ten sonra bir kez daha gördük. emir (14s 3r 4a), 90ların meşhur isolation'ını oynuyor, takım iyi giderken o da iyi, ama kötü giderken, bize momentumu ve maçı getirecek hamleyi yapamıyor; onun oyun anlayışındaki etkinlik, bu kritik anlarda değerli hale geldiğinden, buralardaki şut ve hücum tercihlerini daha fazla gözden geçirmeli, atış yüzdesini düşürmemeli. sinan (10s 2r) ve ender (8s 1a), birebir drive'larda orta karar işler yapmaları bir yana, göksenin (2a) ve ilkan'ın (14s 8r 2a) birkaç pozisyonda yaptıkları ekstra pas asistini yapmakta ve ikili oyunlarda yetersiz kaldılar. 2010'daki dünya şampiyonasında, en iyi yaptığımız iş, halbuki, tam da bunlardı (zira başka türlü bir hücum anlayışıyla, maç kazanamazdık). hızlı hücuma çıkamadık, izzet'in (3s 3r) 3. periyottaki üçlüğü dışında, bir tek üçlük isabeti yakalayabildik, o da emir'in rastgele bir atışından geldi. şutlarda başarısızdık, potaya giderek oynamak dışında sayı bulamadık ve oyunun son bölümde onu da iyi yapamayınca, maçtan koptuk. semih'e (8s 10r) yeterince top inmedi, daha da ötesi, kerem gönlüm kadar çevik, hareketli ve takipçi olmayan bu oyuncuyu böyle maçlarda verimli kullanacak bir oyun kurucumuzun olmadığı da göze çarptı. şutörümüz emir ve serhat (3r), bu maçta vasatın altında şut attılar. kenardan gelen oyunculardan sadece kerem gönlüm (12s 5r) maçın gidişatını değiştirebilecek katkıyı sağlayabildi. bu maçta can mutaf, birkan ve furkan hiç süre almazken - oysa bu tecrübeye ihtiyaçları vardı - göksenin çok kısıtlı süre oyunda kaldı. maç adına artılar ise, göksenin'in takımı oynattırmaya yönelik oyunu, ilkan ve kerem'in doğru oyunları ve sinan'ın sorumluluk aldığında altından kalkabilmeye başlaması (e yaş kemale eriyor, başlamalı artık) oldu.


maçı kazanmayı hak etmek adına hiçbir şey yapmayan, hiçbir hücumunda doğru hücum edemeyen, bizim savunma zaaflarımızla ve şansın yardımıyla gelen boş şutlarla maçı kazanan italya, bir sonraki maçta bize muhtemelen rakip olamayacaktır, lakin, ayrı bir parantez açıp, maçı kazanmayı becerebilmek adına hiçbir şey yapmayan tanjevic'ten bahsetmemek olmaz: oyun elimizdeydi, oyunu kaybetmeme şansı, sonra sırasıyla maçı lehimize döndürme şansı, sonra da, sayı farkını azaltıp maça ortak olma şansı elimizdeydi. birinde başarısız olduysan bile, bari diğerleri için bir hamle yapmak gerekmez miydi? gerekirdi. yıllardan beridir yapmadığını, yine yapmadı. azar çekmek hariç, doğru bir hamle yapmadı yine coach'umuz. yıllar yılı maç sonunu kötü oynamamızın müsebbibi, oyuncularımızın yetersizlikleri zannedilir, ama baş müsebbib, bu alanda bir arpa boyu yol alamayan coach'tur; hep böyleydi, yine böyle. zihniyet böyle oldukça, ilkan ve emir hariç bireysel meziyetleri sınırlı ve çok genç olan bu kadro, tıpkı as kadro gibi, tıpkı geçmişteki gibi, alması gereken nice maçı yine verir. bunun biraz olsun değişebileceğini 2010'da ve 2009'da görmüştük, ama değişmedi. 2010'da bir gümüş madalya aldık; ama onu alabilmek adına, coach yüzünden en az 3 madalyadan olduk (2011, 2007, 2006 ve muhtemelen 2009, zira orada, turnuvada ilk iki sıraya giren takımları yenmeyi becerdiğimiz bu şampiyonada, yunanistan ve slovenya maçlarında hakemler kadar, kenar yönetimimizin de azizliği, bizi kürsüden etti; 2006'da ise, tıpkı evvelinde ve sonrasında olduğu gibi, en mühim yıldızları takıma, göreve getirebilmekten aciz kalan coach, kısıtlı kadroyla 6. olan takımımızı muhtemel bir madalyadan etti, ve başarı beklenmeyen durumlarda gelen bu sürpriz başarılar, nicelerini kör etti, niceleri coach'un bu kritik vurdumduymazlığını ve otorite boşluğunu görmezden gelmeyi yeğledi). (2011 zihniyeti, coach farklı olsa da, yine tanjevic'in zihniyetiydi, orada, dünya ikincisi apoletini kazanmak için oynadığımız oyunu bir gram bile olsa değiştirmeyi göze alamamanın kurbanı olduk.)


bu takım, orhun ene'den sonra, bir orhun edecek başka bir oyun kurucu görmedi, en verimli dönemlerinde tanjevic'çe takımdan uzak tutulan, ama sonra yerinin dolamayacağı anlaşılınca değeri bilinen kerem tunçeri, 2001'deki performansını arattığı 2011 eurobasket haricinde, bu çıtaya/seviyeye en çok yaklaşan isim oldu, ama arkası, yedeği gelmedi. ender, o tarz bir oyun kurucu değil, meziyetleri ve oyun görüşü, oyun anlayışı, birinci sınıf bir guard olmaya elvermiyor. bu sırada, tutku açık, barış ermiş, can akın, hakan köseoğlu, bir dönem tanjevic'in gözbebeği olan hakan demirel gibi nice saf playmaker'ların milli kariyeri, coach tarafından, büyük oranda hadım edildi.


bu takım, hüseyin beşok'tan sonra, saf bir pivot görmedi; sakatlıktan mucizevi şekilde dönen ve o sene fransa'da şampiyonluk kazanıp final mvp'si olan beşok, onca tecrübesi ve kabiliyetine karşın, milli takıma alınmadı veya layık görülmedi (eğer dedikodular doğruysa ve hido, 2011'de semih'e yaptığını hüseyin'e de yapıp 'o varsa ben yokum' diye rest çekebilmişse, kabahat, resti çekende değil, ona bu hakkı verende, bu resti göremeyen otoritesizlikte, yani, takımın baştan tırnağa emanet edildiği coach'ta.) oğuz savaş ve semih sadece hücumlarıyla (ve kısıtlı hücum silahlarıyla), fatih solak, ermal kurtoğlu ve ömer aşık ise hemen hep savunmalarıyla ön plana çıkan, oyunun her alanında ağırlığını koyacak cinste olmayan uzunlardı.


bu takım, mirsad'dan sonra, disiplinsiz de olsa, oyunu yüreğiyle oynayan, hem iç hem dış şutu olup hem hücum hem savunma ribauntlarında hem de pota altında etkili, iyi pasör bir 4 numara görmedi; (buna bir itiraz duymak mümkün, zira ersan ve kerem gönlüm, bu seviyeye yaklaşan oyuncular, ki, birinin bile eksikliği, 2009'da madalyaya veda etmemize önayak oldu; fakat ersan pota altında, dışarıda olduğu kadar etkili değil ve birebir oyunu, takım oyununa kıyasla oldukça zayıf; kerem ise size/kalıp ve dominantlık bakımından, hızıyla, çabukluğuyla kazandıklarını kaybediyor; iki oyuncu da mirsad kadar (kendisi euroleague mvp'si olmuş birisidir) hırslı oynamıyor (kerem yine de canla başla mücadele ediyor, hakkını yemeyelim, ama baskın bir oyuncu, ruhani lider değil), fakat yine de bu pozisyon, bu iki oyuncu sayesinde, diğer pozisyonlara kıyasen nispeten daha iyi) hüseyin ve mirsad, takıma alınmadı.


2010'da yönetimle ve coachla nihayet barış ilan edip takıma dönmek isteyen ama sakatlıktan muzdarip olan nba all-star'ı ve şampiyonluk yüzüğü sahibi mehmet okur, aydın örs ayrıldıktan sonra en az 4 şampiyonaya, tanjevic ile anlaşamadığı için katılmadı. burada sıkıntı şu: böyle oyuncuların varken ve onların yeri kolay kolay dolmazken, onlara hükmedemeyen, masaya yumruğunu vurduğu kadar oyuncuların yüreğine giden iletişimi kurabilecek karizmada olmayan bir coach, takımı nereye taşıyabilir; onların yerine gelen oyuncular, 'sözün anca bize geçer' düşüncesinden damıtılan önyargıdan nasıl kurtulabilir? bahsi geçen başarı, turnuva takımı olabilmek, belli bir istikrarı oturtmuş olmak ve doğru oyuncu seçimi anlayışını yerleştirmek; 5 turnuvada 1 madalyaya razı olmak değil, hele hele, 5'te 3-4 madalya imkanı varken, 1'e kanaat etmek hiç değil.


devam edelim; türkiye'de, harun erdenay, ibrahim kutluay ve serkan erdoğan'dan sonra, saf şutör bir 2 numaramız, şutör guard'ımız yok. sinan, cenk, engin atsür gibi isimler, şut atmak için yaratılmamış, daha doğrusu bu yönleri eksik isimler. ömer onan'ın savunmadan sıyrılıp elden çıkardığı atik üçlükler haricinde, bu takım, iki numarada şutöre hasret kaldı. emir buna çare olmadığını gün be gün gösteriyor, peki yıllar yılı bekir yarangüme, ersin görkem, muratcan güler, tufan ersöz gibi isimler, niye cenk'e tercih edilmedi? cenk, niye gelişemedi dünya çapındaki bu coach'un ellerinde? ya göksenin, serhat, doğuş, melih, can mutaf, cevher, birkan da onlarla aynı kaderi paylaşırsa sırf hocanın tercihleri yüzünden? scariolo nasıl oluyor da ispanya'nın dünya starı oyuncularını her şampiyonada toplamayı başarıyor? veya fransa? italya'nın üç silahşörleri (gallinari, belinelli, bargniani) nasıl görev başında? litvanya, 2006'da jasikevicius'un, 2009'da da macijauskas'ın dışında (ki o coach'ların görevlerine turnuva sonunda en çok bu yüzden son verildi, zira başarısızlıklarının esas sebebi, buydu), kilit oyuncuların katılımında niye sıkıntı yaşamıyor? bu husus, basketbol kültürü olduğu kadar, coach'un göreve yeterliliğini de gösteren bir olgu. enes de şu anda bunu yapmaya başlamadı mı zaten? çünkü yıllar yılı bunu yapmış ve nazını geçirmiş hido'nun elinde nihayetinde hiç yoktan bir avrupa bir de dünya şampiyonası gümüşü var, mehmet 2001'de gümüş aldı ve zaten nba şampiyonluğu yaşadı; enes de abilerinin yaptığı nazireyi yaparak, az da olsa mühim madalyalar, başarılar kazanabileceğinden ve nazını geçirebileceğinden emin.


duşan, barış hersek, şafak edge, ilkan, izzet, furkan, birkan gibi nice pırıl pırıl yetenek, pesic'in, blatt'in, messina'nın, obradovic'in ellerinde olabilecekken, (o kalibrede sayıldığı için kıyaslıyorum) tanjevic'in elinde. o tanjevic, italya'ya 99'da altın, 97'de gümüş madalya getirdi; bizde de 2010 gümüşü var; ama belli ki buradaki işini ordaki kadar önemseyerek yapmıyor; çünkü kaybetmekte olduğun bir maçı kazanamamayı anlayabilirim, ama kazanıyor olduğumuz maçı kaybetmeye tepkisiz kalınmasını (ne maçı olursa olsun) anlayamam. tanjevic biliyor ki, bu millet, sporda kayba ve kaybı hazmetmeye alışık; elindekinin en iyisini verirse, saha kenarında ecel terleri döküp sinir hastası olmasına da gerek kalmaz.


tanjevic'in kariyerine saygımız sonsuz; anladık, çok yükleniyoruz üzerine, ama, son bir soru: nba starı olduktan sonra bile, aydın örs'e kapris yapamayan oyuncularımız, örs'ten daha yukarıda görülen tanjevic'e nasıl kapris yapıyor? onun yabancı olması, yani gönüllere ve dimağlara iletişimsizlik ise mühim nokta, memlekette ergin ataman, erman kunter, oktay mahmudi tükendi de bizim mi haberimiz yok?


(22 Ağustos 2012)



 
 
 

Comments


Öne Çıkan Yazılar
Eski Yazılar
Arşiv
Etiket İle Arama
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square

İLETİŞİM İÇİN:

Başarıyla iletilmiştir!

OLASI TAKİPLER İÇİN

  • Facebook Classic
  • Twitter Classic
  • c-youtube

© 2013 by İmlâcı (Orhan E. Özenç) Tüm hakları saklıdır.

bottom of page